"Sadece İşe Alınma Değil, Tüm Taşeron Sağlık İşçilerinin Mücadelesi"

Koç Üniversitesi Hastanesi'nde sendikalı oldukları için işten atılan taşeron sağlık işçileri işe iadeleri ve tacizci müdürün isten atılması, baskıların son bulması talebiyle başladıkları eylemi 16 gündür kararlılıkla sürdürüyor. Seslerini dayanışmayla yükselttiklerin belirten işçiler, bugün dayanışma ziyaretine gelen işçiler, kadınlar, öğrencilerle mücadeleyi nasıl büyütebileceklerini konuştu.

İstanbul Bayrampaşa'da bulunan Koç Üniversitesi Hastanesi'de, ağır çalışma koşulları, mobbing, taciz ve bir çok aşağılamaya karşı Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası'nda örgütlendi. Sendikalı olmaya başlayan işçiler üzerindeki baskı artarken, işten atma saldırıları da başladı. Ard arda işten atmalar sırasında 4 işçi bu saldırıları kabul etmeyerek hastene önünde direnişe başladı.

Sema Küçet, Suna Erkoçak, Kenan Güngördü ve Sedat Somkaya 16 gündür hastane önünde mücadeleyi sürdürüyor.

Taşeron sağlık işçileri, "Her gün mutlaka dayanışma için gelenler oluyor. Sesimizi bu dayanışma ziyaretleri daha yükseltiyor" diyor.

Eylemin 16. gününde SES Adana Şube Eş Başkanı Mürşit Enis Akyüz ve Ankara Dev Sağlık İş temsilcileri ve Cerrahpaşa Hastanesi'nden sağlık emek emekçileri dayanışma ziyaretine geldi. Birlikte pankart açıldı, dövizler eşyalar yerleştirildi.

 

"Arkadaşımızın Hırsızlıkla Suçlanmasına Çok Öfkelendik"

Ankara'dan gelen sağlık işçilerinden birisi elinde bir paket fincan poşet çayıyla gelmişti.

"Çayımız var niye çay aldın?" diye soranlara, "Direniş varsa çay da vardır, ama arkadaşlarımızın iş yoğunluğundan içemediği çay poşeti nedeniyle hırsızlıkla suçlamasına çok öfkelendik. Bunları içer miyiz, paketi elimizde mi tutarız bilmiyorum ama Koç Holding ve Euroserve'ye iki çift laf söylemek lazım" diye getirdim" dedi.

Bunun üzerine işçiler, "Bunları da direnişin bir parçası yapalım" diyerek çay poşetlerini alıp pankartın üzerine astılar.

Hazırlıklar tamamlanınca sloganlar başladı. "Atılan İşçiler Geri Alınsın", Tacizci Müdür İşten Atılsın", Koç Holding / Euroserve Şaşırma Sabrımızı Taşırma", "Bir Numara Koç Taşeronda Bir Numara", "Direne Direne Kazanacağız", "Tacize, mobbinge sessiz kalmayacağız"... Biraz sohbete başlanırken işçi eylemlerinin vazgeçilmez müzik parçaları da çalınmaya başladı.

Yoldan geçenlerin de ilgisini çekiyor sağlık emekçileri, kimisi el sallayarak gidiyor, kimisi ayak üstü başarılar diliyor, kimi birkaç fotoğraf çekip "Arkadaşlar rahatsız etmedim umarım, paylaşmak, haberleri olsun diye arkadaşlarıma atmak içim çektim" diyerek desteğini ifade ediyor.

"Burada ne var, niye toplandınız?" diye soran da oluyor. Bugün de soranlar oldu işten atıldıkları, bu yüzden eylemde olduklarını söylediğinde, hastane yönetimine, Koç Holding'e tepki verenler, "Çok üzüldüm umarım işinize dönersiniz", "Yapabileceğim bir şey var mı?" diyenler oldu.

İşçiler de olumsuz tepkiyle karşılaşmadıklarını, en fazla direnişin zor olduğu yönünde yorumlar aldıklarını belirtiyor.

İşçiler hastanede yaşadıkları sömürüyü, baskıyı, tacizi, aşağılamayı anlatıyor. O kadar çok şey yaşamışlar ki, şimdi bazen bunlara nasıl dayanabildik diye düşündüklerini ifade ediyorlar.

 

"Bu Yaşadıklarımın Sorumlusu Zat Ne Kadar Maaş Alacağımı Belirliyor!"

Bir kaç kişi sohbetinde asgari ücretten bahsedince, Suna Erkoçak "TİSK Başkanı Koç Üniversitesi Hastanesi'nde İnsan Kaynakları Müdürü ve bütün bu yaşadıklarımızdan sorumlu olan bu zat bir de benim ne kadar ücret alacağımı belirliyor. Gerçekten insanın tahammül sınırlarını zorlayan durumlar yaşıyoruz" diyerek tepkisini dile getiriyor.

 

"24 Saat Nöbet 4-5 Saat Uyku Yine 24 Saat Nöbet"

Suna Erkoçak tam 6 yıl çalışmış hastanede ve "Sağlık işçisiyiz ama aklınıza gelebilecek her türlü ama her türlü işi yapıyorduk. Taşeron işçiysen ne söylenirse yapmak, ne kadar mesai gerekiyorsa o kadar çalışmak zorundasınız diye bakılıyor" diye aktarıyor çalışma koşullarını. 24 saat nöbet tutup hastanede bir doktor odasında, 4-5 saat uyuyup tekrar 24 saat çalıştırıldıklarını, tüm bu çalışmanın yanında bir de sürekli aşağılandıklarını anlatıyor. Yönetimden hiç kimseyle konuşamıyoruz, taşeron işçiyiz çünkü. 'Sen nesin ki ben seninle muhatap olayım' diyorlar açıkça. İnsan olarak görülmüyoruz" diyor.

 

"Taşeron İşçilerin Çantaları Aranıyor"

Kenan Güngördü, özellikle kadın arkadaşlara korkunç derecede aşağılayıcı davranıyorlar. Basit bir örnek vereyim. Mesai bitti kapıdan biri kadrolu diğeri taşeron iki kadın arkadaş çıkıyor. Kadrolu arkadaşa 'geç' diyorlar. Taşeron arkadaşa 'Çantanı aç bakalım. Arama yapalım öyle çıkarsın" diyorlar. Sadece bu bile çok aşağılayıcı bir şey. Daha pek çok şey sayabiliriz. Durup dinleseniz günlerce anlatabiliriz" diyor.

Direniş alanında sohbet sürerken, Mücadele Birliği Platformu ve Devrimci Öğrenci Birliği, "Koç Hastanesi İşçisi Yalnız Değildir" sloganıyla alana geliyor. İşçiler "Yaşasın Sınıf Dayanışması" sloganıyla karşılıyor gelenleri.

 

"Sağlık Hizmeti Değil 5 Yıldızlı Otel Hizmeti"

İşçiler tanışma faslından sonra yine yaşadıkları süreçleri anlatıyorlar. Mücadele Birliği'nden Delal Erol, özel hastanelerde çalışan arkadaşları olduğunu söyleyerek "Sağlık hizmeti değil, beş yıldızlı otel hizmeti veriyorlar sanki. Ve korkunç paralar kazanıyorlar. Özellikle yurt dışından gelen hastalara hizmet havalimanında karşılamakla başlıyor. Tercüman eşliğinde hastaneye geliyorlar. Hiçbir sağlık hizmeti uygulanmadan alacakları sağlık hizmetine ilişkin yüklü bir miktar peşin ödeme yapıyorlar. Ve binlerce dolar, euro söz konusu, özel oda özel hasta bakıcı... En ufak extra bir şeyde eklenen ücretler söz konusu.." diyor.

Suna Erkoçak ve Kenan Güngördü de Koç Üniversitesi Hastanesi'nde de aynı durumun olduğunu söylüyor.

 

"Hiçbir Görüntüleme Cihazı Çalışanlar İçin Açılamaz"

Suna Erkoçak, "Havalimanından da alırlar, helikopter de kaldırırlar, her türlü özel hizmeti de yaparlar. Yeter ki para kazansınlar. Ama işten kaynaklı bir rahatsızlığımız olduğunda dahi biz burada sağlık hizmeti alamayız. Hemen bir devlet hastanesine sevk ederler. Buradaki hiçbir görüntüleme cihazı çalışanlar için açılamaz, hiçbir tahlil, tetkik çalışanlar için açılamaz, asla. Buradaki en ufak müdahalenin dahi biz parasını ödeyemeyiz zaten. Bir muayene bir küçücük serum bile bizim maaşımızı aşar" diyor. Kenan Güngördü de benzeri örnekler veriyor. Ve taşeron işçiyi insan olarak görmediklerini vurgulyorlar.

Erkoçak ilk günlerdeki bir konuşmasında "6 yıldır burada çalışıyorum, ama çöpe atılan hasta bezi kadar değerimiz yok" demişti.

Bu arada yine araya şarkılar, müzik eşliğinde yöresel oyunlar, sloganlar giriyor. Bu kez sohbet sendikal örgütlenmenin nasıl başladığı üzerine oluyor.

Suna Erkoçak, yaşadıkları sorunlara dair en ufak bir değişiklik olmadığı için sendikalı olmaya karar verdiklerini ve Dev Sağlık İş Sendikası ile iletişime geçtiklerini söylüyor.

 

"Ölesiye Çalışıyordum Ve Artık Tükenmiştim"

"Gerçekten aşırı çalışma, baskılar, mobbing ve taciz bizim dayanamayacağımız duruma gelmişti. Gergin bir insan olmuştum, herkese bir şekilde tepki vermeye başlamıştım ve artık kendimi tanıyamıyordum. 'Bu sen misin Suna?, Sen ne yapıyorsun?' diye sormaya başladım. Galiba ben deliriyorum diye düşünüyordum.Çünkü gerçekten ölesiye çalışıyordum ve artık tükenmiştim."

Sendikayla tekrar görüştüğümüzde, bizim tahammülümüzü aştı herşey 'Bizimle birlikte mücadeleyev var mısınız?' dedik. Onlar da "Elbette"diyerek kabul ettiler. Ve hemen harekete geçtik" diye anlatıyor. 18 işçinin işten atıldığını ve dört kişinin eyleme geçme kararı aldığını belirten işçiler, işçerideki işçilerle iletşimin devam ettiğini ilk hafta yanlarına geldiklerini, fakat baskıların ve işten atma tehditlerinin arttığını bu yüzden işçilerin gelmeye çekindiğini belirtti.

 

"Tepemize Kamera Yerleştirdiler"

Hastane girişinde arkadaki bir direği gösteren Kenan Güngördü, "Tepemize kamera yerleştirdiler. Şu direkteki kamerayı yeni taktılar. Burayı gözetlemek ve gelen işçileri tespit etmek için. Bu yüzden arkadaşlar gelmeye çekiniyor" diye aktarıyor. Direniş başlayınca işten atmalar durdu, en azından şimdilik bunu sağladık. Çünkü attıkları işçinin buraya geleceğini biliyorlar. Direnişteki işçi sayısının artması onlar için iyi olmayacak" diyor.

 

"Kaç Kez Yemeğimi Yarım Bırakıp Gittiğimi Hatırlamıyorum"

İşçilerden Sedat Somkaya 14 ay çalışmış. "Çalıştığım 14 ay boyunca aklınıza her ne iş geliyorsa yaptım. Yemek molasında 'acil yapılması lazım' denilerek kaç kez yemeğimi yarım bırakıp gittiğimi hatırlamıyorum. Sürekli iş yetiştirme telaşındayız. Kadrolu işçinin yaptığı işin iki katını yapıyoruz.Buna rağmen aşağılamaya maruz kalıyoruz. İnsan olarak görülmüyoruz. Neden? Çünkü taşeron işçiyiz. Kadrolu personel mesaiden çıkıyor. Ben çıkarken çantam aranıyor. Bu nasıl bir şey?" diyerek tepki gösteriyor.

 

"İçemediğim Çay İçin Hırsızlıkla Suçlandım"

"Bir seferinde aramada çantamdan bir poşet çay çıktı. Bu nedir dediler. Çay molasında işe çapırıyorlar, çayımı içemiyorum. Çantama koyup sonra mola verebilirsem içiyorum" dedim. "Buna tutanak tutmamız lazım. Buraya ait bir şeyi dışarı çıkaramazsınız" dediler. "Tutun benim hakkım olan çay, iş yoğunluğundan içememişim çantama koymuşum ne var bunda" dedim. Bir seferinde de çantamda kahvaltıda verilen küçük reçellerden vardı. Onu sordular. "Kahvaltıda benim istihkakım olarak verilen reçel" dedim. 'Buna tutanak tutmamız lazım' dediler. "Bu nasıl bir şey arkadaş bu benim hakkım olan bir küçücük reçel. İster yerim, boğazımdan geçmez çocuğuma götürürüm ister çöpe atarım" diye isyan edip reçeli çöpe attım" diye anlatıyor.

 

"Kod 46 İle İşten Atıp İş Bulmamı Da Engellediler"

Bir enjektör olur, sağlık hizmetinde kullanılan bir malzeme olur, bunun çantanda ne işi var diye sorarlar anlarım. Çay bu çay bana verilen bir küçücük poşet çay. Ne yapacağım satacak mıyım?" diyerek öfkesini dile getiriyor. Çay hakkındaki tutanaktan iki ay sonra izinli gününde alel acele hastaneye çağrıldığını ve tutanağın önüne konulduğunu aktaran Somkaya, "Ben unutmuş gitmişim zaten tutanağı. İki ay sonra hırsızlık suçlamasıyla karşıma çıkıyor. Orada da söyledim. Bu bana verilen çay. Mola veremediğim mola saatinde çalışmak zorunda kalıp içemediğim çay. Termosumda sıcak su bulunduruyorum. Mola verdiğimde ya da çıkışta içiyorum. Hakkım olan çay için hırsızlıkla suçlayamak nedir dedim" diye anlatıyor. Fakat hemen ardından Kod 46 ile işten atıldığını belirten Somkaya, haksızlığın, acımasızlığın boyutunu düşünebiliyor musunuz? İş bulmamı bile engellediler" diyor.

 

"Slogan, Müzik, Oyun Ve Direniş Ateşi..."

Hastanede işçilerin vardiya değişimi yaklaşırken yine bira müzik ve halay başlıyor. Vardiya değişimi başladığında dayanışmaya gelenlerle birlikte sloganlar atılmaya, çalışan işçilere seslenişe başlanıyor.

Eylem, grev, direniş olur da ateş yakılmadan olur mu? Hava soğuyunca bir teneke çıkıyor ortaya hemen içine bir kaç parça tahta, bir kaç kurumuş ağaç dalı ve ateş yükseliveriyor tenekenin içinden. Direnişte yakılan ateşin kokusu, yaydığı sıcaklık... Herkeste bir gülümseme, memnuniyet... Eylemlerin olmazsa olmazı, her zaman neşe, çoşku veren ateş...

 

"Taşeron Çalışma Ölüm Demektir"

Eylemler direnişler üzerine sohbet devam ediyor. Koç Üniversitesi Hastanesi işçileri, buradan sesimizi yükseltmemiz, her yere duyurmamız lazım. Çünkü bu sadece bizim işten atılma meselemiz değil. Bu tüm taşeren sağlık sağlık işçilerinin sorunu. Ölümüne çalıştırılıyoruz, sürekli mobbinge, tacize, aşağılanmaya maruz kalıyoruz. İnanın hastanede kullanılan bir makine bir alet, bir enjektör kadar değerimiz yok. Buna karşı sesimizi yükseltmemiz, mücadeleyi yayıp büyütmemiz lazım. Bu aslında sadece sağlık işçilerinin değil tüm taşeron işçilerin sorunu. İzmir Torbalı'da Marlboro işçileri örneğin tamamen farklı bir iş kolu ama orada da arkadaşlarımız Euroserve şirketinin sömürü ve baskısı altındaydı. Madenlerde, belediyelerde her iş koluna yayılmış durumda. 'Taşeron Çalışma Ölüm Demektir' diyoruz. Buna karşı mücadele etmeliyiz" diye vurguluyorlar.

Kenan Güngördü, "Biz kazanırsak hastanelerde çalışan binlerce işçi arkadaşımıza umut olacak, onlara cesaret verip harekete geçirecektir" diyor. "Dayanışma nasıl, neler yapabiliriz?" diye soruyor ziyarete gelenler.

Yalnız kalmıyoruz, mutlaka ziyaretçilerimiz oluyor. Ama henüz biz hastane ve Euroserve'den olumlu bir adım görmedik. Direnişe hareketlilik katmamız gerekebilir" diyor.

"Polis Ablukası Sonrası Dayanışma Eylemleri Güzel Oldu"

Geçtiğimiz hafta kadın örgütlerinin ve öğrenci gençlerin ziyareti sırasında çevik kuvvet polislerinin hastane giriş çıkışlarını da kapatarak işçileri ve dayanışmaya gelenleri ayrı ayrı ablukaya almasının kamuoyunda tepkilere neden olduğunu hatırlatıyorlar.

Bu saldırının ardından işçilerin, kadınların, gençlerin, video mesajlar göndererek Koç Holdinge ait işyerleri önünde eylemler yaparak direnişe güç verdiklerini ve seslerini duyurmaya destek olduklarını vurguluyorlar.

Bir yerde grev direniş olduğunda güç vermek gerektiğini söylüyorlar. Migros Depo işçilerinin, eylemi sırasında, Migros mağazalarında yapılan boykot çağrısı eylemleri, Enerji-Sa işçilerinin eylemleri ve dayanışmanın etkili olduğu ifade ediliyor.

 

"Taşeron Çalışma Sistemine Karşı Mücadeleyi Büyütmeli Ve Kazanmalıyız"

Koç Üniversitesi Hastanesi işçileri de taleplerimize olumlu yanıt verilmezse biz de Koç Holding'de ait iş yerleri önünde eylemler yapacaklarını söylüyor işçiler. Böyle bir sürece girersek desteğin çok önemli olduğunu, sadece kendilerinin değil, geçen hafta olduğu gibi, işçilerin, kadınların, gençlerin, siyasetlerin bu eylemleri çoğaltmaları gerektiğini vurguluyorlar. Koç Üniversitesi Hastanesi işçileri, bizim mücadelemiz sadece işe geri alınma meselemiz değil. Bu Kod 46 ile işten atma saldırılarına, her iş kolunu saran taşeron çalışma sistemine, karşı bir mücadele bu yüzden de direnişi, mücadeleyi büyütmek ve kazanmak zorundayız" diyorlar.

Vardiya değişimi saati gelince tekrar hep birlikte sloganlara başlanıyor.

Dayanışmaya gelenlerin bir kısmının ayrılma zamanı geliyor. Gitmeden işçilerle bugüne ait videolar, fotoğraflar paylaşım için birbirlerine gönderiliyor.

Koç Üniversitesi Hastanesi işçileri, "Yeni eylem programımız için takipte olun" diyerek uğurluyor dayanışmaya gelenleri...