İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Ağustos ayı iş cinayetleri raporunu paylaştı. İSİG Meclisi’nin raporuna göre Ağustos ayında en az 148 işçi yaşamını yitirdi.
30 Ağustos’ta Mersin Toroslar’da üzerinde tarım işçilerinin taşındığı şeftali yüklü kamyon devrildi ve adını bile öğrenemediğimiz beş işçi yaşamını yitirdi... 19 Ağustos’ta Nevşehir Acıgöl’de tır ile çarpışan servis minibüsünde üçü Suriyeli olmak üzere 8 tarım işçisini kaybettik... Yurdun dört bir yanından sigortasız ve mevsimlik çalışan orman işçilerinin ölüm haberleri geldi...
Ağustos ayı ile beraber ülkemizin dört bir yanından tarım sektöründe iş cinayetleri haberleri gelmeye başladı. 41’i ücretli olmak üzere 68 tarım emekçisi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
İSİG Meclisi, tarım işçilerini anlattı bu raporunda ayrıca.
1- Mevsimlik tarım işçileri
Ülkemizde Cumhuriyet döneminden beri mevsimlik tarım işçiliği yapılmaktadır. Yalnız mevsimlik tarım işçiliğini de kendi içinde üçe ayırmalıyız.
Birincisi kendi bölgesinde çalışan yerli mevsimlik tarım işçileri. İkincisi bir tek bölgeye giderek oraya bir mevsim boyunca yerleşen tarım işçileri, örneğin Urfa’dan Adana’ya pamuğa giden tarım işçileri. Üçüncüsü ise gezici mevsimlik tarım işçileri. Mersin’de bir iki hafta boyunca seralarda portakal limon toplayıp sonra Aydın’da tütün, Balıkesir’de çilek, Adapazarı’nda fındık, Ordu’da fındık topluyor. Dönüş yolunda da Yozgat’ta nohut topluyor. Bu üçüncü grup yani gezici tarım işçiliği 1990’lardan önce nadir görülüyordu, 1990’lardan sonra ve özellikle 2008 krizi sonrası büyük bir artış gösterdi.
En kötü çalışma koşullarına maruz kalan gezici tarım işçilerini topraksız köylülerin yanı sıra geçinemeyen küçük üreticiler ve ortakçılar oluşturur. Gezici tarım işçiliğinin en çok görüldüğü şehirler ise Adana, Adıyaman, Hatay, Urfa ve Düzce’dir.
Kadın işçilerin durumu: Tarımda kadın işçiler toplam istihdamın neredeyse yarıdan çoğunu oluşturmaktadır. Kadın tarlada çalışmanın yanı sıra ev içindeki işleri de üstlenmiştir. Ayrıca emeğinin karşılığı olan ücretinin denetimi kendinde değil aile otoritesi olan babaları ya da kocalarındadır. Ücreti erkekten düşüktür. Yine çocuk emeğini de değerlendirirken bu mevcut durumdan ayrı bakamayız.
Dayıbaşılık: Mevsimlik tarım işçiliğinde yüzlerce işçiye aracılık yapan ve her işçinin yevmiyesinden ortalama yüzde 10 pay alan dayıbaşları esasen tarımdaki taşeronun adıdır. Dayıbaşı akrabalık, köylülük vb. ilişkiler vasıtasıyla işçilerle kurduğu feodal güven ilişkisi üzerinden tarımdaki üretim sürecinin denetimini gerçekleştirir.
Barınma ve ulaşım sorunu: Mevsimlik tarım işçileri kurulan çadır kentlerde kalmaktadır. Ancak çadır kentlerin durumu hiçte televizyonların verdiği gibi değildir. Yerel halkla görüşmeyi engelleyen yani fiziksel olarak tecrit edilen tarım işçileri barınma, beslenme, altyapı gibi olanaklardan yoksun bulunmaktadır. Yine çocuklar eğitim imkânına sahip olamamaktadır. İşçiler kapalı kasa kamyonet, traktör römorku gibi uygun olmayan koşullarda taşınmakta ve her yıl yüzlerce tarım emekçisi yollara savrulmaktadır. Oysa mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirilmesi, ulaşımı gibi genelgeler çıkarılmasına rağmen devlet kendi yasalarına uymamaktadır.
Göçmen işçiler ve ırkçılık: Konuyu şöyle özetleyebiliriz. AB ile geri kabul anlaşması imzalanmasını takip eden günlerde İzmir’in Torbalı ilçesinde kalan üç bin göçmen, jandarmanın ‘Geldiğiniz kampa gidin, yoksa sizi zorla göndereceğiz’ sözleri sonrası dayıbaşları tarafından Manisa ve Aydın’daki tarım arazilerinde çalıştırılmak üzere kamyon kasalarına bindirilerek götürülmüştü. Yani AB’nin beğenip almadığı göçmenler Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliği gibi vasıf gerektirmeyen, emek yoğun işlerde, perişan yaşam koşullarına mahkum edilerek 30-40 TL yevmiyeye dayıbaşlarının eline bırakılıyorlar. Dibe doğru yarış, her defasında yeni bir çaresizler kitlesiyle coşturuluyor...
2- Çiftçiler – Küçük üreticiler
Ülkemizde, tarımda küçük üreticiler mülksüzleşme-yoksullaşma sarmalı içinde varlıklarını sürdürmekteler. Özellikle 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikalarla birlikte mazot, gübre, ilaç gibi girdi fiyatlarının yükseltilmesine karşın sübvansiyonların kesilmesi sonucu küçük üreticilik yoğun bir çöküş sürecine girdi. Diğer yandan tarım sektöründeki devlet işletmelerinin özelleştirilmesi, GATTS anlaşmaları vb. adımlarla uluslararası tekellerin önü açıldı. Yine Doğrudan Gelir Desteği gibi uygulamalarla ülkenin yerel tarımsal dokusu çözüldü ve üretim yapılmamasının önü açıldı.
Bu uygulamalar sonucu küçük üreticiler sabahtan akşama kadar aile emeği vererek çalışmalarına rağmen üretimin gideri karşılamaması sorunu ile karşılaştılar. Böylece büyük işletmelere bağımlılık ve göç süreçleri hızlandı. Yine AKP hükümetinin borçlanmayı özendirerek üretimi teşvik projeleri sonucu yıkım hızlandı. Nitekim yıllar içinde tarımsal nüfus hızla küçüldü. Türkiye tarımsal olarak kendine yetememeye ve dışarıdan gıda-hububat almaya başladı. HES, otoyol, maden gibi projelerin hayata geçirilmesi için yapılan kamulaştırma kararları tarım-sanayi makasının hızla açılmasının önemli bir dönüm noktasını oluşturdu.
1980 yılında halkımızın yüzde 56’sı kırlarda yaşarken şimdi bu oran yüzde 20’lerin altına düştü. Göç eden nüfus ise kentlerde sırasıyla hizmet ve sanayi sektörüne kaydı. Yine işsizler ordusuna milyonlar eklendi…
Yani Türkiye’de küçük üreticinin durumu bugün şudur: Sabahtan akşama kadar aile emeği veren ancak geliri giderinden fazla, arazisi olan ancak yoksullaşmış, borçlanmış ve aç bırakılmaya çalışılan ancak gururunu koruyan milyonlar...
***
Raporda, Ağustos ayında 148 iş cinayeti yaşandığı; bunların 14’ünün çocuk, 12’sinin kadın ve 11’inin göçmen olduğu söylendi.
2019/ Ağustos ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 148 işçiyi saygıyla anıyoruz…