Bugüne kadar 37 kişinin öldüğü, 2 bine yakın insanın gözaltına alındığı demiryollarının kesişim noktasında bulunan Atbara şehrinde başlayıp hızla ülkenin diğer kentlerine, bu arada başkent Hartum'a da yayılan eylemlerin çıkış gerekçesi ekmek, yakıt ve tüp fiyatlarında yaşanan büyük oranda artışlar ve dahası bunların bulunamıyor oluşu.
Ekmek fiyatlarında %200'e varan artışın nedeni, devletin sübvansiyonları kaldırması ve buğday ithalatını durdurması. Sübvansiyonların kaldırılması, IMF'nin Sudan hükümetine tavsiyeleri arasında yer alıyordu.
Eylemlerin bir diğer nedeni, doların hızlı yükselmesi sonucu Sudan poundunun 1 yılda % 90 değer yitirmesi ve buna bağlı olarak enflasyon oranlarının %70'lere varması.
Benzin fiyatlarının yükselmesinde ise, ülkenin en büyük gelirlerinden birini oluşturan petrolün önemli bir kısmının (neredeyse %75'inin) 2011'de bağımsızlığını ilan eden Güney Sudan'da kalmış olması.
19 Aralık'ta Atbara'da ekonomik nedenlerle başlayan eylemler, giderek politikleşti ve hatta bazı şehirlerde iktidar partisi ve hükümete ait binaların ateşe verilmesine kadar vardı iş. Üniversite öğrencilerinin yoğun katıldığı eylemlerde artık özgürlük ve rejim değişikliği talepleri öne çıkmaya başladı; eylemciler devlet başkanı Ömer el Beşir'in istifasını ve bir "geçiş hükümeti" istiyorlar.
Ömer el Beşir, hatırlanacaktır, Türkiye'de en yüksek seviyede devlet töreniyle karşılanmış bir zat. 2010 yılından bu yana, Savaş Suçluları Mahkemesi'nde "soykırım, insanlığa karşı suç ve Darfur'da savaş suçu işlediği" gerekçeleriyle suçlanıyor ve yargılanıyor. 300 bin kişinin hayatını kaybettiği, milyonlarca kişinin mülteci duruma düştüğü Darfur'daki çatışmaların birinci derecede sorumlusu...
Bunların yanı sıra ülkesinde yolsuzlukla suçlanıyor; halk açlık sınırında yaşarken Batı Avrupa ülkelerinde 10 milyar dolara yakın parası olduğu iddia ediliyor.
Bunlara rağmen o pişkin pişkin, "ülkenin iç ve dış koşullar nedeniyle istisnai bir süreçten geçtiğini, bu durumun sağlam önlemler ve başarılı çözümlerle yakında atlatılacağını" söylüyor ve tabii bütün muadillerinin yaptığı gibi halka sabırlı davrandıkları için teşekkür etmekten geri durmuyor. Tabii, "halk" derken, kastettiği günlerdir sokaklarda olan işçi ve emekçiler, gençler değildir; çünkü onlara reva görülen polis gazı ve şiddeti, kurşunlar, baskı ve gözaltılardır. Hükümet sözcüleri, hepimize çok tanıdık gelen bir dille, barışçıl protestoları şiddete yöneltenler olduğunu ileri sürüyor, burada da kalmayıp, Darfur'daki isyancıların eylemleri bizzat kışkırttığını iddia ediyor.
Ülkede bir çok ilde (en az 5 il), OHAL ilan edilmiş durumda. Sosyal medyaya erişim yasaklanmış, muhalif gazetelerin yayını durdurulmuş halde. Gözaltına alınan insanların arasında gazeteciler, politikacılar ve sivil toplum mensupları bulunuyor. Ordunun hükümeti desteklediği ve sokağa inme hazırlığı içinde olduğu gelen haberler arasında.
Bu arada Katar, Bahreyn gibi bazı Körfez ülkeleri, Sudan'a ekonomik destek vereceklerini açıklamış durumdalar-Türkiye'den bu konuda hiç ses çıkmıyor olmasının nedeni, "kelin merhemi olsa önce kendi başına sürermiş" sözünde mi yatıyor acaba?
Bütün bunların Beşir hükümetini kurtarıp kurtaramayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz; bunun için şu an bir şey söylemek için erken. Ama dünya üzerinde yayılan isyan ve ayaklanmalardan hiçbir kapitalist ülkenin kurtulamayacağını şimdiden söylememiz bir kehanet olmasa gerek. Afrika'da bunun ilk kıvılcımları, Sudan'da çakmaya başladı bile.