< İspanya Felaketin Eşiğinde

İspanya’da pandeminin 9 ayından sonra sağlık hizmetleri bir kez daha çöküşün eşiğinde. Yetkililer, kesinlikle öngörülebilir bir durumla başetmek için, kapanma dışında, dişe dokunur bir önlem almadı. Hayatta kalmanın temel şartlarını elde etme umudu, işçi sınıfı mahallelerinde ve küçük ve orta ölçekli işletmelerde çöküyor.

Bu koşullar altında, merkezi hükümetin ve tüm özerk hükümetlerin stratejisinin olası halk ayaklanmalarına karşı sosyal kontrol ve baskının tüm çeşitlerini kullanmayı hedeflemek olduğunu belirtme hakkımız var.

[İspanya’nın federal hükümeti, Sosyalist Parti (PSOE) ve Podemos’un merkezi sol bir koalisyonu. Özerk hükümetler esas olarak ulusal azınlıkların ağırlıkta olduğu yerleri yönlendirirler: örneğin Katalonya, Bask Bölgesi ve Galiçya]

Virüsün hala nereden geldiğini bilmiyoruz ama, virüs daha ortaya çıkmadan önce kopup gelen büyük bir ekonomik krizin alarm zilleri çalmakta olduğunu ve pek çok ülkede toplumsal durumun patlamak üzere olduğunu biliyoruz. İspanya Krallığı özelinde, 2020 başlarında BM Yoksulluk Raportörünün belirttiği gibi, “zengin bir ülke olmasına rağmen, genelleşmiş bir yoksulluk koşulları yaşanıyor.” (tinyurl.com/y6fmwrms)

Tüm kapitalist krizlerde olduğu gibi, ki bu onun devasa parçalarından biri, sermayenin yıkıcılığı küçük ve orta boy işletmeleri kitlesel ölçekte süpürerek, tahripkârlığını sürdürüyor.

Ayrıca, tüm krizlerde olduğu gibi, bankalar zenginliğin belirli ellerde toplaşması sürecini hızlandırıyorlar. Bu, kitlesel işten çıkarmalara yol açan Bankia vakasında olduğu gibi, hükümetin doğrudan işbirliği sonucu devlet bankalarından geriye kalan çok az şeyin satın alınmasıyla ilgilidir. Aynı zamanda bankalar Avrupa Birliği'nden gelen kredilerin yöneticisi oluyorlar.

Kitlesel yoksullaşma ve turizm ve inşaata dayalı ekonomik modelin [İspanya’da] çöküşü senaryosunda, bağımsızlık pozisyonundan üretimin yeniden inşasını başarmanın acil olduğu durumlarda AB önceliklerinin yeşil enerji ve dijitalleşmeye doğru enerji geçişi olduğuna karar verdi.

Ancak bu koşulları yerine getirerek AB üye ülkelerindeki bankalar, Avrupa yardım fonunun 760 milyar avroluk kısmına erişebilirler. Bankaların ve çokuluslu şirketlerin bu büyük miktardaki parayı kontrol etmesini sağlamak için, kurallar her türlü egemenliği ortadan kaldırır.

Bütün bunlar, geriye kalan küçük endüstriyel üretim yıkıma uğratıldığı zaman ve çevre kirliliği ana sorun olmadığında ve sermayenin elinde dijitalleşme mesleklerin yıkımına yoğunlaşmaya hizmet edecek olduğunda; başka bir deyişle milyonlarca insan kendi yaşam koşullarının yıkımıyla karşı karşıya kalırken, bankalar ve çok uluslu şirketler, özellikle de elektrik ve enerji şirketleri, milyarlarca avroluk bir avanta almaya hazırlanıyorlar.

Herkes, sefaletin hızlı yayılımının büyük sosyal patlamalara yol açacağını görebilir. Hükümetin pasif bir şekilde onunla karşı karşıya gelmek için minimal önlemleri bile almadığı, yaklaşan felakete pasif bir şekilde tanıklık ettiği de açıktır.



İşçi Sınıfı ve Popüler Sektörler İçin Felaket

Salgının ciddi sonuçları gözönünde bulundurulduğunda, ilk ayların sersemliği, sadece dudaklarını kapatanlar değil, beyinlerini de kapatanlar dışında, inkar edilemez bir gerçekliğin farkına varılmasına yol açmıştır: Yasal olanaklara sahip olmalarına rağmen, ne “ilerici” hükümet ne de özerk hükümetler zorunlu acil durum tedbirlerini yürürlüğe koymuşlardır.

Komplo teorilerine katılmıyorum, ne de devrimci önlemlerden bahsediyorum. İşte bazı gerçekler...



Sağlık Hizmetlerinde Başarısızlık

Sağlık alanında merkezi hükümet ve özerk hükümetler, özel sağlık sektörünün ya da ilaç sektörünün, ya da nüfusun en baskın ihtiyaçları olan solunum cihazı, kişisel koruyucu araçlar ya da maske gibi gerekli maddeleri üreten firmaların personel ve tesislerini, harekete geçirmediler...

O zaman bu adımların hiçbiri atılmadı; şimdi de kimse onlardan bahsetmiyor. Bu aynı yetkililere göre İspanya, sağlık sisteminde bir çöküşe doğru gidiyor.

Salgının başından beri sağlık personeli sayısında büyük bir eksiklik olduğu konuşulsa da, hükümetler 9 aydır elverişli çalışma koşulları ile istihdam için kamu teklifi yapılması için hiçbir adım atmadılar. Bu tür halka açık teklifler yıllarca yok hükmündeki sözleşmelerden sonra göç eden on binlerce sağlık çalışanının geri dönüşünü teşvik edebilir, veya şu anda olduğu gibi aşırı yüklü bir halk sağlığı sisteminde depresyon veya stresten kaynaklı kayıpların artmasını engelleyebilir.

Bu tür bir sosyal strateji, hastalıkların bulaşma tehlikesini artırsa da, sağlık hizmetleri karnesine erişimi olmayan belgesiz göçmenlere sağlık hizmeti hakkını fiilî olarak genişletmedi.

Özerk bölgesel hükümetler, merkezi hükümetle uyum içinde, çeşitli hizmetleri taşerona vererek sağlık hizmetleri için sağlanan tüm fonların özel şirketlerin (Ribera Salud, Indra, Telefonica, Pascual vb) ellerine geçmesini mümkün kılmıştır.



İşsizliğin, Evden Çıkarılmanın, Yoksulluğun Hızlanması

Sosyal alanda, merkezi hükümet, etkisizliği diğer alanlarda neler olduğuna dair bir fikir veren en yeni önlem olan Asgari Geçim Geliri onayladı. Başvuranların büyük çoğunluğu için neredeyse imkansız bir görev olan bürokratik bir labirentin üstesinden geldikten sonra bile, yaklaşık bir milyon başvurunun %60’tan fazlası reddedildi.

Evden çıkarmalar durmadı. Bir milyondan fazla insan 2008’den bu yana evinden çıkarıldı. Pandeminin ağırlığı altında birkaç parça eşya ile caddelere sürülmüş insanların günlük insani dramlarına şahit olunuyor. İspanya’da işsizlik ve evsizlikle ilgili sebeplerden dolayı her 2.5 saatte bir suikast oluyor. Bu arada, resmi rakamlara göre önemli bir kısmı evden çıkarmaları gerçekleştiren bankaların sahip olduğu 3.5 milyon boş ev var.

30 Eylül’de önceki kararnamelerde öngörülen ipotek, kira ve su, ışık ve elektriğin ödenmesine ilişkin moratoryum sona erdi. 25 Ekim tarihli yeni Olağanüstü Hal Kararnamesi bu moratoryumu yenilemedi. Yani, bankalar ve büyük su, ışık ve elektrik çokuluslu şirketlerinin, onlara “kimseyi geride bırakmayan” hükümet tarafından verilen, yeni evden çıkarmaları gerçekleştirme ve yoksulluk ve hastalıkla boğuşanların hayatta kalmaları için vazgeçilmez olan mal arzını kesme özgürlüğü var. Geçen Mart’tan bu yana bu ödemeler erteleniyordu; şimdi tüm faturaların vadesi geliyor.

Rejim, eğitim sistemini güçlendirmek için ne en temel güvenlik önlemlerini garanti altına almak için ne de işçi sınıfı mahallelerindeki birbirini izleyen karantinalardan etkilenen öğrencilerin,(internet üzerinden) dersleri uzaktan takip etmesine izin vermek için hiçbir şey yapmadı.

27 binden fazla yaşlı insanın ölmesinden sonra sahiplerinin hükümetlerle işbirliği halinde kâr elde etme gayreti nedeniyle gerçek anlamda “ölüm odaları”na dönüştürülen özel evlerin sahiplerini kontrol etmek ya da cezalandırmak için hiçbir adım atmadılar. Hükümeti bu iş sektörünü düzenleyecek bir yasayı geçirmeye çağıran halk yaygarasının hiçbir sonucu yok.

Emekli işçilerin, özellikle de çoğu durumda ailelerini destekleyen kadınların yoksulluk durumunu iyileştirmek için hiçbir şey yapılmadı. 6 milyondan fazla insan, ayda 950 avronun altında emekli maaşı alıyor. Acımasız gerçek şu ki, toplam emekli maaşı sayısı Ocak-Ekim arasında artarken, asgari emekli maaşlarnın sayısında çok önemli bir düşüş yaşandı- tam olarak 49 bin 646. Bu rakam, 2019’da 9 bin 195 kişi olan bu insanların düşüş sayısının yaklaşık 10 katı. Bu rakam şüphesiz bir kez daha COVID-19’a karşı savunmasızlığın yaş değil fakat yoksulluk olduğunu yansıtıyor [çünkü yoksul insanlar, daha hızlı oranda öldüler].

İnsan kalabalıklarının toplaşmasından kaçınmak için büyük şehirlerde toplu taşımayı iyileştirmeleri amacıyla bölgesel ve yerel hükümetleri zorlamak için hiçbir tedbir alınmadı (Madrid’de yoğun saatlerde metrodan geçen trenlerin sıklığı trenler arasında 10 dakikadan fazla). Buraları açık ki, COVID-19’un bulaşması için en uygun yerler. Tüm risk faktörlerinin biriktiği işçi sınıfı bölgelerinden, işverenin hüküm sürdüğü ve güvenliğin kâra bağlı olduğu işyerine ulaşım koşulları, bulaşıcılığı önlemek için önerilen önlemleri korkunç bir şakaymış gibi gösteriyor.



Medya Aracılığıyla Korku Yayma

Ve bu sırada, medya zamanının %80’ininden fazlasını pandemi korkusu yaymaya harcıyor.

Radyolar, gazeteler ve televizyonlar, veri ve daha fazla veri kusuyorlar; çoğu, anlaşılmaz ve asgari düzeyde titizlikten yoksun, hepsi aynı yöne işaret eden, talkşovlar ve sözümona uzmanlar tarafından yapılan analizlerle dolu.

Sonuç, milyonlarca insanın kafasını esir alan panik duygularının, en alt düzeyde ilişkinin bile tehlikeli olacağından korkmanın ve evden çıkmayı gerektiren herhangi bir şeyle karşılaşıldığında güvensizliğin yaratılmasıdır. Tüm bunları medya, Küba’da, Vietnam’da ve Çin’de, pandeminin kontrol altında olduğu ve nüfusun olağan sosyal ilişkilere döndüğü ülkelerde varolan durumu eşit uzunluklarla vermeden yapıyor.

Bütün büyük medyanın doğrudan veya dolaylı olarak krizi en büyük avantajlarıyla yöneten aynı çokuluslu şirketler ve bankalar tarafından sahiplenildiği düşünüldüğünde yaygın bir korku durumu yaratmanın ve sosyal izolasyonu vazetmenin en çok korktukları işçi sınıfı ve halk kesimlerinin oyun tahtasını devirecek oluşunu hatırlatmaya en elverişli ortamı oluşturmak için olduğuna çok az şüphe var.

Ordu ve sivil muhafızların hazır bulundukları basın konferansları aracılığıyla odak haline getirilen korku ve savaş psikozunun yaratılması,kitleleri disipline etmek ve herhangi bir itaatsizlik veya direnişi suç sayarak etkisiz hale getirmek için en etkili araçtır.



Kitleleri Disipline Etmek

Ve sosyal kontrolü garantiye almak için, “ilerici” hükümet, siyasi ve sendika yöneticileri aracılığıyla seferberliğe eğilimli halk kesimlerine PSOE’nin(Sosyalistler) ya da Podemos’un eleştirilmemesi gerektiği argümanını, sağ kanat iktidarda olursa durum daha da kötü olacağı için, dayatıyor. İzin verdikleri tek seferberlik, Halk Partisi (sağcı) hükümetlere yönelik olanlardır.

Bu, Podemos’un ve kendinden menkul kurumsal solun genel olarak sermayeye sunduğu temel hizmettir: Ocak ayında ERTE’ler[İşletmeleri açık tutan ve işsizlik sigortası sağlayan COVID-19 için özel sübvansiyonlar] sona erdiğinde çığ gibi iflaslar başlıyor.

Ve bu hizmet, Vallecas gençliğine yönelik acımasız polis suçlamalarına tepki olarak çoktan başladı. Polis, “Daha az polis ve daha fazla sağlık” diye bağırarak işçi sınıfı mahallelerine uygulanan ayrımcılık karşısında sınıf bilincini sergileyen birçok kişiyi yaraladı veya tutukladı. Kendilerini eylemcilerden ayıran içerisinde Podemos ve Birleşik Sol’un(IU) güçlü olduğu Madrid Bölgesel Mahalle Dernekleri Federasyonu, şu tweeti gönderdi : “Vallecas’ta mahalle derneklerinin hiçbir alâkası olmayan isyanlar oldu.”

Son birkaç gün içinde, çeşitli şehirlerde meydana gelen gençlik hareketleri, onları aşırı sağa ya da nihilist pozisyonlara bağlayan Podemos tarafından sansürlendi. Bu duruş, protestoların kriminalize edilmesini ve acil durum önlemlerinin sosyal kontrol hizmetinde kullanılmasını artırır. Bütün bunlar, sefalet ve çaresizliğin milyonlarca insanı etkilediği anlarda, zayıf ve korkakça faşizmi besleyen şeyin tam da sözde kurumsal sol olduğuna dair kanıtları gizleme girişimidir.



Sınıf Mücadelesi Kontrol Altına Alınamaz

Baskıcı aygıtlardan medyaya kadar her düzeyde devlet iktidarı şüphesiz gerçekleşecek toplumsal isyanlarla karşı karşıya gelmeye hazırlanıyor.

Açlık ve çaresizlik, hükümetler bunları hafifletmek için en temel önlemleri bile almadan yayılıyorken, direnişi ve toplumsal hareketliliği sınırlandırmaya çalışanlardan kopmak ve bunları suçlu saymak gerekir.

Ulusal ve Avrupa oligarşisinin stratejisi,mutlak bir çöküşe mahkum edilen işçi sınıfından ve küçük ve orta ölçekli işletmelerden milyonlarca insanı sefalet ve çaresizliğe sürüklüyor. Bu stratejinin ve “ilerici” hükümetin ve onun siyasi ve sendika ajanlarının suç ortaklığının,sınıf bağımsızlığı konumundan, maskesinin düşürülmesi gerekir.

Şu anda, kapitalizme veya yönetici sınıflara yönelik soyut eleştiriler yetersizdir. Yaklaşan felaketle açıkça yüzleşmeyi amaçlayan eylemi birbiriyle yakından bağlantılı iki çalışma çizgisi yönetmelidir.

Bir yandan, toplumun yıkımına neden olacak hangi unsurun en büyük etkiye sahip olduğunu ve hangisine karşı en fazla gücün biriktirilebileceğini ve dahası tüm sistemin dayandığı bir kilit taşı olduğunu belirlemek gerekir.

Kendimizi o unsurlardan ayırmayı başarırsak, kapitalizme son vermek için dev adımlar atmış olacağız. Bu kilit unsur, hayatlarımızdan acilen çıkarmamız gereken ve halk kesimlerinin çoğunun zaten çelişkiye düştüğü finans kapitalden başkası değildir.

Sadece işçi sınıfını değil, küçük ve orta ölçekli işletmeleri de nesnel olarak yok eden bankaların iktidarı karşısında bu sektörün faşizmi beslemesini önlemek için bir ittifakın kurulması büyük önem taşıyor.

Öte yandan, gitgide daha da yakınlaşan sınıfın zorlu dönemine hazırlık olarak, örgütlenme ve seferberlik alanlarının birleşik bir cephe biçiminde harekete geçirilmesi, halk iktidarının tüm yönleriyle ayak direyen yaşam savunmasının temelinden yaratılması belirleyicidir.



*Ángeles Maestro’nun workersworld’daki makalesinden çevrilmiştir

Çeviri Kolektifi