Reformistlerin parlatırken elinde kalan lambanın cini Ziya Selçuk, “eğitim reformu”na hız kesmeden devam ediyor. Tabii ki lafta reform. Çünkü pratikte elle tutulur bir şey göremedik. Yalnız laflar da öyle boş laflar değil. Uygulamaya geçildiğinde ortaya attıkları her proje, eğitimdeki gericiliği ve ticarileşmeyi daha da ileriye götürecek şeyler.

“Eğitimde 2023 Vizyon Belgesi” diye bir sakız peyda oldu ağızlarında. Çiğneyip çiğneyip anlatıyorlar. Özü şudur; kapitalizme bütünüyle entegre olmuş eğitim sistemi.

Son olarak ortaya attıkları “Ortaöğretim Tasarımı”nı genel hatlarıyla değerlendirelim:

Nedir Ortaöğretim Tasarımı?

Eğitim Sen’in 23 Mayıs 2019 tarihli “Ortaöğretim Tasarımı İle Ne Amaçlanmaktadır?” açıklamasından kısa bir bölümle başlayalım:

“Bu genel çerçeve içerisinde ortaöğretim tasarımı modelini incelediğimizde, ‘ortaöğretimde esnek ve modüler yapı’ yalnızca Anadolu liseleri açısından kurgulanmış durumdadır. Ancak MEB’in 2023 Vizyon Belgesi ile birlikte değerlendirildiğinde karşımıza başka bir tablo çıkmaktadır. MEB, “esnek ve modüler yapı” uygulamasını imam hatip okulları için de planlamaktadır. Dolayısıyla bu hedefle uyumlu sadece imam hatip okullarının olması, genel ortaöğretimde geçişliliğin sadece Anadolu liseleri ve imam hatip liseleri arasında olmasına neden olacaktır.

… bu iki okul türünün programlarının birbirine yakınlaşması öğrencilerin imam hatip okullarına yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.

…. Bireyselleştirilmiş öğretim, dünya genelinde eğitimin piyasalaşması anlamına gelmektedir. Modüler sistem ‘okulu’ yapısal olarak dönüştürmekte ve kurumu pedagojik, bilimsel olarak yapılandırılmış bir kurum olmaktan zaman içerisinde çıkarmakta, ticari bir işletmeyle işlevsel olarak benzeştirme potansiyeli taşımaktadır. Tüm adımlar kurumu, okulu işlevsel ve yapısal olarak olması gerektiği zeminden uzaklaştırmaktadır.”

Bu tasarımda en çok vurgulanan şeylerin başında ders saatlerinin azaltılması geliyor. Ders saatlerinin azaltılmasından kastedileni aşağıdaki tabloyu incelersek kolaylıkla anlarız.

“Türk Dili ve Edebiyatı” ile “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersleri 9, 10, 11 ve 12. sınıfların zorunlu dersleri. Matematik ve Fen Bilimleri alanları ise sadece 9. sınıfta zorunlu ders. Tabii “Matematik Uygulamaları” ve “Doğa Bilimleri Uygulamaları” adı altında içeriği meçhul, yetersizliği muhtemel bir şekilde. Ders sayısının nasıl azaltıldığını temel bilim derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması şeklinde görüyoruz. Oysa topluma lanse edilen şey öğrencilerin fazla ders yüküyle yorulmalarını ve öğrenimin verimliliğinin düşmesini engellemek.

Bununla birlikte ders sayılarının azalması öğretmenlerin norm fazlası olmasını da beraberinde getirecek (norm fazlası olmak: öğretmenlerin zorunlu olarak tamamlaması gereken 15 saatin altına düşmesi ve okulundan ayrılmak zorunda kalması demektir). Norm fazlası olan öğretmen bilerek ve isteyerek geldiği okuldan zorunlu olarak istemediği başka bir okula gitmek zorunda kalacak. Hatta okul sayısı az olan ilçelerde norm fazlası olan öğretmen başka bir ilçeye gitmek zorunda kalacak. Evinden ailesinden kopacak.

Öğrencilerin yaptığı projeler, portfolyo çalışmaları ve katıldıkları etkinliklerin üniversiteye geçişte etkisinin planlandığı açıklandı. Okullar ve coğrafi bölgeler arasındaki eşitsizliğin son derece derin olduğu düşünüldüğünde bunun nasıl bir adaletsizlik getireceğini uzun uzun anlatmaya gerek yok.

‘Kariyer ofisi’ uygulaması ile zaten ticarileşme meselesi bağırarak kendini ifade ediyor. Amaç öğrencilerin mesleki yönlendirilmesi problemiyse rehberlik servislerinin güçlendirilmesi ve desteklenmesi yeterli olacaktır.

Toplumun her kesimi ile görüşülerek hazırlandığı açıklanan ‘ortaöğretim tasarımı’ hazırlanma sürecinde görüşülen kesimler kimlerdir? Bu kısım gerçekten merak konusu.

Ortaöğretim tasarımı açıklaması ‘Anadolu liseleri’ ile sınırlı bir açıklamadır. Peki, farklı okul türlerinde ders çizelgesi nasıl uygulanacaktır? Meçhul.

Ortaöğretim tasarımı açıklamasında sertifika programlarının mutlaka okulun içinde alınmasının gerekmediği açıklandı. Buradan da öğrencilerin örgün eğitimin dışına itilmesinin istikrarla devam ettiği ve edeceği anlaşılmalıdır.

Yapay zekâ şovuna hiç girmeyeceğiz. Tek sorumuz şu: bunun alt yapısı nerede?

Eğitimdeki gericileşme ve ticarileşme çalışmalarınızı süslü proje ve tasarım programlarıyla gizleyemezsiniz. Ne eğitim emekçileri ne de veliler bu numaraları yemiyor. Herkesin bu masallara karnı tok. Fakat büyük bir açlığımız var; o da parasız, bilimsel ve anadilinde eğitimi mümkün kılan sosyalizme olan açlık.

DEK

(Devrimci Emekçi Komiteleri)