KESK 11. Dönem 3. Genel Meclis Toplantısı 59 üyeyle toplandı ve bir sonuç bildirgesi yayınladı.

30 Kasım ve 13 Ocak “Geçinemiyoruz” iş bırakma ve mitinglerinin talepleri ve değerlendirilmesinin hemen sonrasında 2. Maddede “Devlet tarafından şeffaf yürütülmeyen ‘yeni sürecin’ halklar ve emekçiler lehine eşit haklar temelinde bir barışa evirilmesi için KESK’in kendi mücadele birikimi çerçevesinde bütünlüklü olarak sözünü kurması, toplumsal muhalefetin tüm dinamikleri ile birlikte çalışmayı hedeflemesi son derece önemlidir” diyor.

Önümüzdeki sürecin planlanmasında KESK, Barış Konferansı, 8 Mart ve Kadın sorununa vurgu yapıyor. Sonra 1 Mayıs açıklaması geliyor. “1 Mayıs dünya ve Türkiye işçi ve emekçi sınıfının en önemli direniş ve mücadele günüdür. Bu kapsamda başta Taksim olmak üzere yasaklı bütün alanların özgürleştirilmesi perspektifini içermekle birlikte ve buna daralmayan birleşik mücadelenin (emekçilerin, işçilerin, ezilen halkların ve tüm toplumsal kesimlerin) en somutlaşmış halini 2025 Mayıs’ında yaratma kararlılığı ile bir çalışma yürütülmesi” kararlaştırılıyor.

Örgütlenme çalışmaları, kayyum atamaları, 6 Şubat depremi, İstanbul barosuna açılan dava da mücadele alanları olarak ele alınıyor.

KESK’e hakim olan görüş, uzun zaman önce kamu emekçilerinin sendikasını sınıfın mücadele aracı olmaktan çıkarttı. Tabanı daraldı, tepede bir avuç yöneticinin karar aldığı, çoğu zaman da alamadığı dar bir örgüte dönüştürdü. Hakim görüşün gölgesinden çıkamayanlar da, onun gericileşmesine destek oldular. Doğrusu KESK’in görüşleri, tüm baskı ve saldırılara ve hatta tüm dezavantajlarına rağmen ondan ayrılmayan 170 bin üyesini temsil etmiyor. Bunu üyelerinin temsilci ve delege seçimlerinde, toplantılara katılımda çekinik kalmasından anlıyoruz. KESK yönetimi için bu çekiniklik sorununu çözmek yerine, ondan faydalanmak standart bir davranış haline geldi.

KESK’in 1 Mayıs kararı da sınıfsal mücadele perspektifini tamamen kaybettiğini açıkça ifade ediyor. Ekonomik taleplerle sınırlandırılmış, hiçbir kazanım elde edemeyen sözde iş bırakmalarla sınıf mücadelesi yürütülemez. KESK yönetimi “Taksim çağrısına daralmayacağını(!)” dosta düşmana tartışmaların önüne geçercesine açıklıyor, ön alıyor. 2024 1 Mayıs’ında 30 Nisan gecesi İstanbul KESK tartışırken genel merkezin sosyal medyadan “Saraçhane” açıklaması yaparak Taksim tartışmalarına adeta kayyum ataması, birçok kesimi şaşkına uğrattı. KESK’e hakim görüşün gölgesinde yaşayanlar, koşarak Taksim fikrinden uzaklaştılar.

Taksim’in işçi sınıfı ile burjuvazi arasında bir onur mücadelesi haline gelmiş olması, “kuş uçurtmayacağız” yeminleri ve İstanbul’da sıkıyönetim uygulamalarında görünüyor. Taksim yoluna kendi kitlesine engel koyanlar da, ona ulaşmak için kilometrelerce ötelerden şiddetli saldırılarla gözaltına alınanlar da emekçilerin izlediği, bildiği gerçekler. KESK yönetimi bir avuç üye ile ülke meclisini toplayıp bir bildirge yayınlanıyor. “Yeni Sürece” bir jest… İşçi sınıfının, emekçilerin cephesinden alelacele kaçırılıp burjuvazinin avuçlarının içine konulan bir jest…

1 Mayıs söz konusu olduğunda DİSK ve KESK’in açıklamalarını bekleyenler var. Sınıfı temsil etmekten yoksun bu kesimler, kendilerini takip edenlerle birlikte sınıfı razı etmenin birer araçlarına dönüşüyor. Ama onların açıklamalarının arkasına saklanıp “sınıf neredeyse biz oradayız” diyerek Taksim’den kaçmanın bahanesine sarılanlar, aynı saflara düşmekten kaçamıyorlar.

Bu sene toplumun %35’inin asgari yaşam gereksinimlerini karşılayamadığı ortadayken onun mücadele alanlarını savunamayanların, emekçilerin öfkesinin önünde engel olanların bentlerinin yıkılacağını göreceğiz.

Sendikalarda çalışma yapan öncülerin süreci değerlendirip mücadeleye yeni yollar açmaları hayatidir. Hem emekçiler, hem de öncüler açısından.

Temade Çınar