Güney Kürdistan Yönetimi Sözcüsü Cotiyar Adil'in 24 Aralık'ta yaptığı açıklama, ezilen ulus burjuvazisi de olsa, burjuva sınıfın çıkarlarını tehdit altında gördüğü anda “kendi ulusu”ndan güçlere karşı başka güçlerle nasıl işbirliği içine gireceğinin yeni bir örneği oldu.

G.Kürdistan burjuva sınıfına özgü bir politika değil. Dünyanın herhangi bir ülkesindeki burjuva sınıfın genel karakter çizgisidir. Dünyanın hangi noktasında ve hangi koşulunda olursa olsun burjuvazi için öncelikli olan kendi sınıf çıkarlarıdır. Devrimci güçlerin bu sınıf gerçeğini görmeleri yaşamsal önemdedir.

Ne demişti Sözcü Cotiyar Adil?

“Sınırların daha iyi korunması ve Kürdistan Bölgesi'nin savaşı istemediğine dair iyi niyetini göstermek için ABD'den Rojava sınırına güç konuşlandırmasını talep ettik.”

Şüphesiz, tersinden okumak lazım bu sözleri. G.Kürdistan Bölgesel Yönetimi, “Savaşı istemediği için değil, PKK'yi G.Kürdistan'dan çıkarmak istediği ve bu konuda kararlı olduğu için ABD'den Rojava sınırına asker konuşlandırmasını istiyor. Öte yandan bu sözleri, KDP ya da G.Kürdistan Yönetimi'nin -hemen hemen aynı anlama geliyor- PKK'ye karşı tek başına savaşacak güçte olmadığı ya da savaşı göze almadığı biçiminde anlamak gerekir.

Doğrusu budur. KDP, tek başına PKK'ye karşı savaşı göze alamadığı, gücü buna yetmediği için ABD'den yardım istiyor; hepsi bu. Bu, Fransız burjuvazisinin Paris Komünü'ne karşı, Fransa işçi sınıfına karşı Paris'in kapılarını Bismark'ın ordularına açmasından bu yana, burjuva sınıfın evrensel politikasıdır.

İki yüzlülük, yalan, amaçları ters yüz gösterme, gerçek amaçları gizleme bu politikanın temel çizgisidir. KDP ya da G.Kürdistan Yönetimi adına konuşan Cotiyar Adil, aynı şeyi yapıyor. PKK'yi askeri olarak tasfiye etmek için ABD'den yardım isterken bu hareketlerini şöyle gerekçelendiriyor:

“Kürdistan Bölgesi’nin savaşı istemediğine dair iyi niyetini göstermek için ABD’nin iki gücün arasında her hangi bir savaşın çıkmaması için bölgede konuşlanmasını talep ettik. Kurumlarımızın ve Kürdistan Bölgesi halkının korunması için hükümetin göstermiş olduğu iyi niyettir.

Irak'tan, Suriye'den habire asker çekmeye, buradaki çıkarlarını koruma görevini bölgedeki işbirlikçilerinin sırtına yıkmaya çalışan ABD, Rojava sınırına asker konuşlandırır mı, bilemeyiz. Ama Kürt ulusunun devrimci temelde gelişen özgürlük savaşını tasfiye etme planının ABD'ye ait olduğunu, Türkiye'nin bu senaryoda başrol oyuncusu olduğunu, Irak ve KDP'ye yardımcı, katalizör rolleri düştüğünü biliyoruz.1

Nereden mi biliyoruz? Hakkını vermek gerekirse, ABD'nin, her zaman değil ama bazen, gizlisi saklısı olmuyor. Hayır, Kürt ulusunun özgürlük savaşına en büyük darbelerden biri olan Abdullah Öcalan'ın ABD-İsrail ikilisi eliyle tutsak düşürülüp Türkiye'ye teslim edilmesinden söz etmiyoruz. Bu var ama şimdilik bahsimiz bu değil.

Sona ermek üzere olan Trump döneminin Dışişleri Bakanlığı'nın Ortadoğu'dan sorumlu Birinci Bakan Yardımcısı Joey Hood'un daha geçen Ağustos ayının ortalarında ilan ettiği ABD planından söz ediyoruz. Daha o zaman, yani bundan dört-beş ay önce amaç ve planlarını şöyle ilan etmişti bu emperyalist kan emici:

“Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak merkezi Hükümeti ve Türkiye, ABD'nin ve diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteğiyle birlikte çalışma yürütebilir. Bunun sonucunda Sincar gibi yerler, PKK da dahil düzensiz silahlı gruplardan temizlenebilir ve halkın refahına çalışacak ve halk tarafından kabul görecek bir sivil yönetim kurulabilir.”

Plan bu ve bu plan, Türkiye'nin Haftanin dahil G.Kürdistan topraklarına, KDP ve Irak Hükümetlerinin yardım ve desteğiyle girmesiyle, Irak güçlerinin Şengal'e dayanması ve KDP güçlerinin PKK gerilla mevzilerini kuşatma hamleleriyle, adım adım uygulanıyor. ABD'nin inisiyatifi altında Irak merkezi hükümeti ile G.Kürdistan Özerk Yönetimi arasında yapılan anlaşmanın şu maddesi her şeyi özetliyordu:

“Şengal ve çevresinde PKK ve ona bağlı güçlerin varlığına son verilecek. PKK’ye bağlı güçlerin bölgede herhangi bir rol üstlenmesine müsaade edilmeyecek.”

Fakat her şey kağıt üstünde yazıldığı şekliyle gerçekleşmiyor. Geçen bir kaç haftada G.Kürdistan topraklarında ortaya çıkan halk ayaklanması, KDP'nin ve onunla birlikte Kürdistan burjuvazisinin ayağının altındaki toprağın pek de sağlam olmadığını ortaya koydu. Ekonomik krizin sokaklara döktüğü Kürdistan emekçi sınıfları ve yoksul halkları “Şark cephesi”nde işlerin pek de yolunda olmadığının, giderek karışmakta olduğunun haberini veriyordu.

Bu ayaklanma, Kürt ulusunun ulusal kurtuluş savaşının aynı zamanda sınıfsal bir içeriğe sahip olduğunu ve sadece Irak, Türkiye, Suriye gibi ezen, ilhakçı ulus devletlerine karşı değil, aynı zamanda “kendi” işbirlikçi burjuvazisine karşı da verilmesi gerektiğini gösterdi. Kürdistan halk ayaklanması, Kürdistan küçük burjuva politik güçlerinin böylesi durumlarda emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin değil, “kendi” burjuva sınıflarının yanında yer alacaklarını net biçimde gösterdi. Esnaf, yoksul, küçük köylü, ücretli şehir emekçileri ayaklanmada yer alırken bu politik güçlerin ayaklanmanın karşısında yer almaları onların geleceğinin olmadığını da gösteriyor.

Aynı küçük burjuva politik güçler KDP'nin ABD-Türkiye planları doğrultusunda Irak merkezi hükümetiyle işbirliği halinde PKK'ye karşı geliştirdiği hamlelerde KDP'nin yanında yer almışlardır. Bu gerçek, Kürdistan burjuvazisinin ve küçük burjuva politik güçlerin Kürt ulusunun ulusal ve sınıfsal kurtuluş savaşında emekçilerin, yoksul kitlelerin karşısında olacaklarının da işaretidir.

Ulusal birlik, bu çatışma ve ayrışmadan bağımsız şekilde şekillenemez. Şu gerçek görülüp kabul edilmelidir: Kapitalizm, diğer tüm ulusları olduğu gibi, Kürt ulusunu da uzlaşmaz karşıtlığa dayalı sınıflara bölmüştür. Kürt ulusu, tek bir ulus olmaktan çıkalı uzun yıllar oldu. Tam da bu nedenle, ulusal birlik bundan böyle sadece proleter temelde, başında Kürdistan işçi sınıfının olduğu emekçi sınıflar tarafından gerçekleştirilebilir.

Kürt ulusunun birliğinin ve ulusal/sınıfsal kurtuluşunun düşmanları sadece ezen ulusların ilhakçı devletleri değil fakat aynı zamanda emperyalistler ve işbirlikçi burjuvalardır. Dolayısıyla Kürt ulusu, ulusal ve sınıfsal kurtuluşunu ilhakçı devletlere karşı olduğu kadar emperyalistlere ve “kendi” burjuva sınıfına karşı savaşım içinde gerçekleştirebilir. ABD, Kürdistan topraklarından kovulması gereken güçlerin başında geliyor.

Rojava, bundan ayrı değildir. ABD, Rojava devrimini tasfiyenin ilk adımı olarak PKK'nin Rojava'daki varlığına son verilmesini isterken aynı zamanda işbirlikçilikte en aşağılık düzeyi temsil eden ENKS'yi “ulusal birlik” bahanesiyle Rojava'ya sokuşturmaya, “güce ortak” etmeye çalışmaktadır. KDP'nin Amerikan askerlerini Rojava sınırına çağırmasının bir diğer ve önemli nedeni Rojava devrimini, devrimci güçlerini tasfiye planıdır. Bu planın Türkiye'nin bilgisi ve onayı dahilinde olduğundan kimse kuşku duymasın.

Başarabilecekler mi? Hiç sanmıyoruz. Aksine, ABD, örneğin Suriye'de geri adım atmaya başlamıştır. ABD hegemonyası dünya çapında çökerken Kürdistan ve Suriye'nin bundan ayrı kalacağı düşünülemez.

ABD askerini Rojava sınırına çağıranlar SOS veren gemiye biniyorlar.

 

--------------------------------------------------------------------------------

1Bu konuda ABD’nin Kürdistan Devrimini Tasfiye Planı başlıklı makalemize bakılabilir.