19 Mart'ta sokak gösterileriyle başlayıp kısa sürede bir halk ayaklanmasına dönüşen devrimci kitle eylemlerinden sonra bazı siyasal hareketlerin “devrimci odak” ya da “devrimci merkez” yaratmaktan, bunun acil bir sorun olarak gündeme geldiğinden söz etmeye başladıklarını görüyoruz.

Elbette bu, “devrimci odak” ya da “devrimci merkez” -kavram şimdilik ikinci derecede önemlidir- ifadelerini ne anlama geldiklerini bilerek kullanıyorlarsa, son derece önemlidir. Çünkü, adı ne olursa olsun, -elbette kavram içeriğe uygun olmalıdır- “devrimin odağı” sorunundan ve bunun bir an önce yaratılması gerektiğinden söz eden, birleşik devrimin güncel, çözüm bekleyen pratik bir mesele haline geldiğini kabul ediyor demektir.

Ama önce şuna işaret etmeden geçmek olmaz. Uzun bir süredir devrimin güncel, pratik bir mesele haline geldiğini ortaya koyan Leninistler, 2020 yılının Mayıs ve Haziran aylarında iki makaleyle, 2021 yılının Ocak ayında bir başka makaleyle bu sorunu gündeme getirmiş ve “Birleşik Devrimin Odağı”nın yaratılması gerektiği konusu üzerinde durmuşlardı. Geçtiğimiz ay ortaya çıkan ayaklanmanın etkisiyle bugün “devrimin odağı”nın yaratılmasını acil bir görev olarak ortaya atanlar o zamanlar hiç seslerini çıkarmamış, bu görevi yerine getirmeye çalışmak yerine seçimlerle oyalanmayı tercih etmişlerdi. Bunları sadece geçmişi unutmayıp, hatırlatmak adına yazıyoruz.

“Geç olsun, güç olmasın” derler. Kimi devrimci yapıların doğru, devrimci politikaya yönelmiş olmaları bizi sadece sevindirir; yeter ki, böyle bir meselenin anlamını gerçekten içselleştirmiş olsunlar.

19 Mart Ayaklanması, öğrenci gençliğin eylemleri dışında, geri çekildi demek mümkün. Bu konuda “ihtiyatlı” konuşmamızı okurun anlayacağına güveniyoruz. Çünkü bu tür büyük toplumsal olayların başlangıç ve bitişlerini kesin çizgilerle, kesin tarihlerle tanımlamak mümkün değil. Ama şunu büyük bir güvenle söyleyebiliriz ve söylüyoruz: Ayaklanmayı ortaya çıkaran koşullar ortadan kalkmadı; aksine her geçen gün daha da derinleşiyor. Dinci faşist iktidar ve faşist devletin, bu yolda ilerlemekten başka çareleri de yok. Tek tek sıralamaya gerek yok. Şu kadarı yeterli: yeni bir halk ayaklanmasının bütün koşulları olgunlaşıyor.

Özellikle günümüzde bir devrim merkezinden, bir devrim odağından söz etmek, bunu gündeme getirmek son derece önem kazanmıştır. Çünkü ayaklanan kitleler, kendilerini “öncü” olarak kabul eden devrimci yapılardan yıkmak istedikleri, istifasını istedikleri hükümetin, iktidarın yerine neyin geleceğini, nasıl bir iktidar kurmaları gerektiğini duymak isterler.

CHP ve onun İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu, kendilerini işte böyle bir alternatif olarak öne sürüyor, iktidara ve cumhurbaşkanlığına aday gösteriyorlar. Bu burjuva muhalefet, paranın, basının vb gücü ve desteği ile bu konuda öne çıkmış durumda, kendilerini gerçek bir alternatif olarak kitlelerin önüne koyuyorlar. Nesnel durum şu noktaya gelmiş durumda: “Hükümet istifa” sloganını atan, dinci faşist iktidar yıkılsın diyen bir politik güç, bunları söyleyip orada duruyorsa ve devamında bunun karşısına işçi sınıfının iktidarını, emeğin iktidarını politik hedef olarak kitlelere göstermiyorsa o politik güç, burjuva muhalefetin kuyruğuna takılmış ve CHP ve İmamoğlu'na çalışıyor demektir. Sosyal reformist partilerin, özellikle TİP-TKP-EMEP ve Sol Parti'nin bugün yaptıkları budur. Emeğin iktidarını, devrimci halk iktidarını güncel politik hedef olarak ayaklanan kitlelerin önüne koymayan her siyasal partinin, kaçınılmaz biçimde, içine düşeceği durum bu.

Devrimci güçler, ayaklanan ve ayaklanacak işçi sınıfı ve halkın diğer güçlerine politik hedef olarak emeğin iktidarını, aynı anlama gelmek üzere, devrimci-demokratik halk iktidarını göstermek zorundalar. İşçi sınıfının sınıf çıkarlarını burjuvaziden bağımsız tutmanın, işçi sınıfının bağımsız sınıf çıkarları çizgisini korumanın başka yolu yok. Faşizme -bizim somutumuzda dinci faşist iktidar ve faşist devlet- ve kapitalizme karşı ayaklanan kitlelerin gözlerini çevirecekleri, sesine kulak verecekleri, ne dediğini merak edecekleri bir devrimci merkez, bir devrim merkezi ya da odağı:

günümüzün acil ihtiyacı budur. Böyle bir merkez ya da odak -tekrar söyleyelim, kavramlar şimdilik ikincil önemdedir- vakit geçirmeksizin yaratılmalıdır.

Böyle bir odak/merkez, söz ve eylemiyle tutarlı, kararlı, emekçi sınıfları iktidara taşıyacak ciddiyette; işçi, emekçi ve Kürt halkını baskı, zulüm ve sömürüden kurtaracak bir programa sahip olduğunu gösterebilirse halk kitlelerinin dikkatlerini üzerine çekebilir. Bunun ilk koşulu, ayaklanma organı olarak Geçici Devrim Hükümetini ilan etmeye hazır olduğunu; böyle bir iktidar organının mülksüzleştirenleri mülksüzleştirme kararlılığında olduğunu ortaya koymalı. GDH, ayaklanma sırasında ayaklanmayı yönetme güç ve kapasitesinde, iktidarı fethedecek cüret ve cesarette bir organdır. Böyle bir organ, kitlelerin karşısına kısa, öz, hemen anlaşılabilir bir programla çıkmalıdır. Örneğin,

-Bankalara, bütün zenginlerin ellerindeki tüm servete, fabrikalara, büyük tekelci işletmelere, büyük topraklara emekçi sınıflara adına el koyacak.

-Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı koşulsuz tanınacak. Birlikte yaşamayı arzu etmesi durumunda, Kürt ulusunun Türk ulusu ve diğer ulusal topluluk halklarıyla tam hak eşitliği koşulları ve olanakları sağlanacak.

-Zindanlar yıkılacak, tutsaklar özgürleştirilecek.

-İşsizlik, işçi için yaşamdan kovulma demektir. İşsizliği ortadan kaldırmak için, derhal, vakit geçirmeksizin, kölece çalışma koşullarına son verilecek, çalışma saatleri düşürülecek, böylece hem işçinin sağlığının korunması hem de işsizliğin ortadan kaldırılması gerçekleştirilecek.

-Tüm yurttaşlar halk iktidarının güvencesi altına alınacak, barınma sorunu çözülerek bir tek kişi bile evsiz bırakılmayacak.

-Ordu, polis, bekçi teşkilatları dağıtılacak, halkın doğrudan silahlanmasının ürünleri olan milisler kurulacak.

-Az topraklı ve topraksız köylünün, esnafın, şehir emekçilerinin banka borçları derhal silinecek, haciz, ipotek gibi işlemler derhal kaldırılacak.

-Emperyalist devlet ve kuruluşların askeri, mali, ekonomik tüm varlıklarına el konulacak.

-Tüm okul ve hastaneler kamulaştırılacak, herkese parasız eğitim ve sağlık hizmeti sağlanacak.

“Hükümet istifa” sloganını atan parti ya da hareket, CHP ve İmamoğlu'nun kuyruğuna yani burjuva sınıfın öteki tarafının kuyruğuna takılmış ve kitleleri de burjuvazinin peşine takılmaya çağırmış olmak istemiyorsa, işte bu anlayış ve perspektifle hareket etmelidir.