Biden ne yapsın? Amerika’yı nasıl kurtarsın?
Amerika, tarihi bir krizin içinde. Kriz, şu ya da bu kişinin, şu ya da bu “Başkan”ın, örneğin Trump ya da Obama’nın hataları sonucu, yol kazası diyebileceğimiz, geçici bir kriz değil. Kalıcı ve Amerikan kapitalizminin tarihte görmüş olduğu en ağır krizidir bu yaşanan kriz.
Leninist Parti'nin emperyalist-kapitalist sistemin tarihsel bir çöküş evresine girdiği düşüncesi, şimdi artık dünya burjuvazisinin kadroları tarafından farklı bir dille de olsa kabul ve itiraf ediliyor. Son itiraf, Biden’ın Hazine Bakanı yapacağını açıkladığı Janet Yellen’den geldi.
Janet Yellen, ABD’nin Biden döneminde Hazine Bakanı olması neredeyse kesinleşen bu kadın, ABD’nin Delaware eyaletinde bir etkinlikte yaptığı konuşmada bu tespitini dile getiriyor. “Tarihi bir krizin içindeyiz” başlıklı haber kısaca şöyle:
“Eşitsizliğin ve özellikle üniversite mezunu olmayanlar için düşük ücretlerin yapısal bir sorun oluşturduğunun altını çizen Yellen, ‘Maaş, iş fırsatları, barınma, gıda güvenliği ve orta ölçekli kredi alabilme eşitsizlikleri birçok farklı topluluğun varlık inşasını engelliyor’.”
Şüphesiz, ABD’nin Hazine Bakanı olmaya aday bu bürokrat gerçekleri olduğu gibi tüm yönleri ve içerikleriyle, ister bilinçli olsun, isterse cehaletinden olsun, söylemiyor. Sorunu olduğundan çok daha hafif nedenlere bağlamaya, çözülecek bir sorunmuş gibi göstermeye çalışıyor. Bunun böyle olmadığını, tarihi krizin sadece ABD için değil, emperyalist-kapitalist sistemin tümü için söz konusu olduğunu göreceğiz.
Ancak geçerken, Janet Yellen’in bir başka itirafına işaret etmek yerinde olacak. Janet Yellen aynı konuşmasında, kendi marifetlerini, sorunu çözme yeteneklerini anlatmaya çalışırken ABD’nin küresel hegemon bir güç olmaktan çıktığını da şöyle ve muhtemelen farkında olmadan ifşa ediyor:
“Ulusal güvenlik ve dış politika takımıyla uyum içerisinde çalışarak Amerika’nın küresel liderliğinin yeniden tahsis edilmesine yardımcı olacağız.”
Evet, bir şeyin “yeniden tahsis -aslında tesis demek isteniyor- edilmesine yardımcı olmaya” çalışmak, o şeyin önceden yok olduğunu, yıkıldığını, artık var olmadığını kabul etmekten başka anlama gelmez. Yellen işte tam da bunu yapıyor; ABD’nin “küresel liderliğinin” yok olduğunu tespit ve kabul ediyor. Yeniden tesis edeceklerini, inşa edeceklerini iddia ediyor. Yapabilecekler mi, ayrı bir konu. Yapamayacaklarını biliyoruz.
Peki neden?
Aslında, tarihi krizin nedeni Yellen’in sözlerinde saklı; üstelik altını da bizzat kendisi çizmiş. Demiş ki Yellen, “özellikle üniversite mezunu olmayanlar için düşük ücretler yapısal bir sorun oluştur”uyor. Türkçesi, emek-gücünün fiyatının, işçi ücretlerinin düşüklüğü yapısal bir sorun oluşturuyor.
Öyledir ve tek tek her kapitalistin şaşmaz hedefi, işçiyi açlık sınırında bir ücretle; hatta mümkünse bedava çalıştırmaktır. Bu kapitalizmin ruhudur. Emperyalistler, dünya çapında tüketici avına çıkarlarken işçiyi, tüketiciler kitlesini açlık tabanıyla sınırlandırarak; bu yolla kendi iç pazarlarını yıkarak işe başlarlar. Bağımlı ülkeleri sömürerek elde ettikleri muazzam zenginliğin çok az bir kısmını kendi işçi sınıfı ve emekçilerine sus payı olarak vermek yoluyla kısmen telafi etse de durum öz itibariyle değişmez.
Şimdi bu “düşük ücretler”in ne anlama geldiğini ve nasıl sonuçlara yol açtığına bakalım. Marx, kapitalizmi incelediği ve kapitalizmi yıkıma götürecek tüm çelişkilerinin serimini yaptığı Kapital’de kapitalizmin tüm gerçek bunalımlarının nedenini şöyle tespit ediyor:
“Bütün gerçek bunalımların son nedeni, daima kapitalist üretimin üretici güçleri sanki yalnız toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sınırını teşkil edermişçesine geliştirme çabasına zıt olarak, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir.” (K.Marx, Kapital 3.Cilt Sf.228)
Devam etmeden, herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermemek için altını çizmek gerekir ki, Marx’ın “sınırlı tüketim”inin, burjuva ekonomistlere ait “eksik tüketim” teorisiyle alakası yok.
Devam edelim.
Aşırı sermaye üretimi, aşırı meta üretimidir. Kapitalist üretim tarzında, üretim ölçeği, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, üretim kitlesine uymaz, aksine üretim kitlesi sürekli genişleyen üretim ölçeğinin peşi sıra büyümek zorunda kalır. Başka bir ifadeyle arz talebe uymaz hep talebin önünde gider; talep daima arzın arkasından gelir. Kapitalist üretim daha başlangıçtan itibaren bir kitle üretimidir.
Kapitalizmin amacı, metaların tüketilmesi değil, sermayenin kendini genişletmesidir. Yani, kapitalistin işçiden sızdırdığı artı-değeri, metayı pazarda satarak gerçekleştirmek, kar etmek ve elde ettiği karın en azından bir kısmını tekrar sermayeye dönüştürmektir.
Kapitalist, artı-değeri işçiden üretim sürecinde sızdırır. Üretilen meta, artı-değeri üzerinde taşır. Ama bu, kapitalist için sürecin sadece ilk aşamasıdır. Bunu ikinci aşamayla yani metayı satarak hem harcadıkların hem de artı-değeri geri almak zorundadır. Eğer bunu yapamaz ise yani metayı satamaz ise, o zaman sermayesi değerini kaybediyor demektir.
Daha kolay anlaşılması için basit bir örnek verelim. Birkaç gün önce çıkan bir haberde Alman otomotiv devi VW’nin Manisa’da kurmayı planladığı ancak son anda vazgeçtiği fabrikada yıllık üç yüz bin araba üretilmesi planlandığı açıklandı. Bu, yaklaşık saatte 34, iki dakikada bir araba üretilmesi demektir. Ve bu rakam sadece bir markanın bir fabrikasına ait üretim kapasitesini gösteren rakamlardı.
Yellen ya da Merkel, böyle kitle halinde üretim yapan binlerce otomobil fabrikasının ürünlerini, otomobili kime ve nasıl satsın? Macron ne yapsın, Kraliçenin Boris’i ne yapsın? Hele de bizim Kasımpaşalı? Üstelik, şöyle haberler artık sadece Türkiye’ye özgü değil: “Otomotivden demir çeliğe, tarımdan hayvancılığa birçok sektör alarm veriyor!”
Bu arada zavallı Rus burjuvalar, emperyalist-kapitalist sistemin amiral gemisi batarken takalarıyla sisteme yama olmaya çalışıyorlar!
Hiç şansları yok! Hep birlikte batacaklar.