Antalya’da bir yurttaş, kendisine mikrofon uzatan bir Youtube kanalına konuşuyor; iktidarın yolsuzluklarını, on sekiz yılda yapılan hırsızlıkları anlatıyor. Çok geçmiyor, üç polis arabası eşliğinde gelen altı polis tarafından evinden gözaltına alınıyor. Gözaltına alınma şeklinin etrafa korku salma amaçlı olduğu çok açık.
Mahkemeye çıkarılıyor, mahkemenin verdiği “koşullu serbestlik” kararıyla yurttaş evine geri dönebiliyor. Kısa bir süre sonra aynı yurttaş, devletin salmak istediği korkuyu boşa çıkartırcasına, devlet terörüne rest çeken, meydan okuyan bir üslupla bir kez daha konuşuyor: “Korkmuyorum hepsini yayınlayın. Bildiklerimi söylemeye devam edeceğim” diyor.
Bu sefer tutuklanıyor. Bu baskı ve terörden sonra ailenin korkuya kapılıp sinmesi beklenir. Tersi oluyor. Oğlu, “babam kötü bir şey yapmadı” diyerek babasına sahip çıkıyor.
Devletin korku salma politikası tam tersi sonuçlara yol açıyor. Yurttaşın konuşması emekçilere, dinci faşist iktidara karşı olanlara büyük bir cesaret veriyor. Korku bulaşıcıdır. Koşulları ortaya çıkmışsa, cesaret ondan çok daha bulaşıcıdır. “Korkmuyorum” sözünü artık sık sık duyuyoruz.
Bir başka örnek yine Youtube kanallarında ortaya çıkıyor. Bisikletiyle yoldan geçen bir yurttaş, muhabirin kendisine uzattığı mikrofona konuşuyor. AKP’nin içinden geldiğini söyleyen yurttaş, “yolsuzlukların düzenbazlıkların ayyuka çıktığı”nı bu iktidarın “ülkeyi iç savaşa götürmeden gitmeyeceği”ni, AKP’lilerin “muazzam bir örgütlenme içinde olduk”larını ve “seçimleri kaybetmeleri halinde sokak savaşlarına hazırlandıklarını” söylüyor; arkasından muhabirin “bunları söylerken korkmuyor musunuz” sorusuna, net bir ifadeyle “korkmuyorum” diye yanıt veriyor.
Sokağın yükselen, gittikçe daha çok duyulmaya başlanan sesi ve kelimesi bu. Şüphesiz, korkanlar, düşüncelerini söylemekten çekinenler var ve şu anda bu kesim çoğunluğu temsil ediyor olabilir. Ancak, bu kesim kendilerine cesaret bulaştıkça değişiyor, saf değiştiriyor ve “korkmuyoruz” diyenlerin safına geçiyor.
Bu, sokağın yükselen sesidir. Bu, cesaretlerini topladıkça konuşan emekçi sınıfların nabzıdır. Emekçi sınıfların nabzını elde tutmak, devrimci bir partinin taktiğinin başarısının temel koşuludur. Başka bir ifadeyle, devrimci bir parti taktiğini elinde tuttuğu emekçi sınıfların nabzını, duygu ve düşüncelerini, bilinç durumunu hesap ederek oluşturmalıdır.
Sokak, aynı zamanda emekçi sınıfların, toplumun devrimci güçlerinin, düzene, faşizme, iktidara karşı mücadele isteği içinde olan güçlerin nasıl bir cesaret ve ruh hali içinde olduklarının yansıdığı yerdir.
Biliyoruz ki dinci faşizm, toplumun emekçi sınıflarına, ezilen halklarına, yoksullarına korku salarak, onlarla savaşarak ayakta kalmaya çalışıyor. Korku salmak, dinci faşizmin, dinci faşist iktidarın varlığını sürdürme araçlarının başında yer alıyor artık.
Dolayısıyla, korkunun yenilmesi, korkunun toplumun düzeni yıkacak güçlerinde etkisini yitirdiğini görmek ve göstermek büyük bir önem kazanmış durumda. Çünkü, böyle bir gerçek, yani emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksulların korkuyu yenmesi, dinci faşizmin, dinci faşist iktidarın en önemli dayanaklarından birini kaybetmesi anlamına gelir.
Sokakta belirli belirsiz belirmeye başlayan bir başka bilinç, dinci faşistlerin iktidarı seçimle sandıkla bırakmayacakları; seçime giderler de kaybederlerse “iç savaşa başvuracakları” şeklindeki düşüncedir.
Bu, emekçi sınıflar arasında temelsiz yükselen bir düşünce değil. Temeli, maddi koşulları olan bir düşüncedir. Öyle olmasaydı bu bilincin yayılma koşulu da olmazdı. Dinci faşist iktidar, sadece korku salmak için değil ama aynı zamanda, iktidarı kaybetme riskine karşı sokak savaşlarına hazırlanmak üzere kitle tabanını silahlandırıyor, eğitiyor, örgütlüyor.
Şimdi unutulmaya terk edilen, bundan bir kaç ay önceki bir kaç olay bu konuda bize iyi bir fikir veriyor. Birincisi, şarkıcı eskisi bir kadının bir televizyon programında açık açık “ölüm listeleri hazırladığı”nı ilan etmesidir. Şöyle demişti bu şarkıcı eskisi kadın: “Bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür. Bizim hala sitede var 3-5. Benim listem hazır açıkçası.”
Örnekler çok ama bu kadarı yeter. Sonra, erken ötmüş horozlar gibi, bunların sesi kesildi. Ancak hazırlıkların, örgütlenmenin devam ettiğini tahmin etmek zor değil; biliyoruz.
Bunlara şunun için işaret ediyoruz: Emekçi sınıflar tüm bunların farkında ve buna rağmen “korkmuyoruz” sözünü yüksek sesle, tüm toplumun duyabileceği platformlarda haykırıyorlar. Bu bir toplumsal bilinç durumudur; toplumun emekçi sınıflarında yükselen bilinç. Bu bilinç, toplumun en ileri kesimini temsil eden bilinçtir. Bu kesim şimdi “azınlık” durumunda olsa bile geleceği temsil ediyor.
Politik mücadele açısından burada sorun, örgütlü politik güçlerin hangi kesimi temel alması, hangi kesime dayanması gerektiğidir. Sosyal reformistler ve oportünistler, verili anda geri bilince sahip kitle çoğunlukta olduğu için, onu temel alırlar. Proletaryanın devrimci komünist partisi, şimdi azınlıkta da olsa, geleceği temsil ettiği için ileri bilinci temsil eden kesimi temel alır.
Sokakta şimdi bu bilinç, bu bilinci dile getiren ses giderek daha çok ve daha sık duyuluyor. Gelecek, devrimi temsil eden bu kesimindir.
Leninistler tüm faaliyetlerinde geleceği temsil edenleri temel alıyorlar.