Geçen Cuma günü İran’ın en önde gelen nükleer fizikçisi Mohsin Fahrizade’nin bir suikast ile öldürülmesi, Ortadoğu’da, İran merkezli savaş olasılığını bir kez daha yükseltti. İran, suikastin İsrail ajanları ve onlara yardım edenler tarafından yapıldığını ve İsrail’e gerekli misillemenin uygun biçimde, kararlı ve uygun zamanda yapılacağını açıkladı.
Neden hemen ya da belli bir tarih aralığı verilerek değil de “uygun zaman” gibi muğlak bir ifade kullanıyor İran? Çünkü İran, bir misilleme halinde İsrail’in, ABD başkanlığını 20 Ocak’a kadar sürdürecek olan Trump’ı İran’a karşı savaş açmaya kışkırtacağını hesaplıyor.
Hesap yanlış değil. İsrail, öteden beri Trump şahsında ABD’yi İran’ın nükleer tesislerini vurmaya ikna etmeye çalışıyor. Bunun için sayısız defalar değişik kışkırtıcı eylemlerde de bulundu. Son numarası, İran’ı kışkırtarak ABD’nin eline, şimdilik buna Trump’ın eline de diyebiliriz, İran’ı vurma bahanesi vermeye çalışmak.
Kasım Süleymani suikasti ve sonrası gelişmeler ABD’yi İran’la topyekun bir savaşa son derece yakınlaştırmıştı. O zaman da İran, kontrollü bir misillemeyle işi geçiştirmişti. Tehlikenin farkındaydı; kışkırtmaya gelmedi. Bu sefer farklı aktörlerin olduğu aynı sahneyi zaman ve mekan farkıyla, yeniden izliyor gibiyiz.
İran’ın şimdilik uranyum zenginleştirme programına geri dönme gibi kararlarla üzerindeki yaptırımları hafifletme, 20 Ocak’ta ABD Başkanlığını devralacak Biden üzerinde baskı yapma, AB emperyalistlerini sıkıştırma politikaları üzerinde duracak değiliz.
Bundan çok daha önemlisi, İsrail’in dünyayı, devletler arası topyekun bir savaşa sürükleme çabasıdır. İngiltere’nin 1956 ve öncesinde başlayan “geri çekilmeyi durdurmak” için nasıl bir hazırlık içinde olduğunu daha önce göstermeye çalışmıştık. İngiltere’nin yanı sıra, ABD, Almanya, Fransa ve bunların Avrupa ve Ortadoğu’daki işbirlikçilerine, emperyalist-kapitalist sistemin savaş aygıtı NATO’ya; tüm bu haydutlar çetesinin devletler arası topyekun bir savaşı nasıl kışkırtıklarına değinmiştik.
Orada, en önemli halka, İsrail eksik kalmış. Oysa İsrail, küçücük cüssesine bakmadan, sağa sola havlayan, saldıran tipik bir küçük fino köpeği durumunda. Suriye’ye açık açık savaş uçaklarıyla, füzelerle, helikopterlerle saldırıyor ve saldırmaya devam edeceğini dünyaya ilan ediyor. Son olarak Azerbaycan’a üsler kurarak, İran’ı kuzeyden kuşatmaya, Güney Kafkasya bölgesine yerleşmeye çalışıyor.
İsrail, bu saldırganlık için gerekli güç ve cesareti, eylemlerinin, saldırganlığının cezasız kalacağını bilmesinden alıyor. Neden cezasız kalıyor? Çünkü İsrail’e yapılacak en ufak bir ciddi saldırıda ABD, İsrail’e saldıracak devlete savaş açmaya hazır bekliyor. Başka bir ifadeyle söylersek, İsrail’e saldırmak demek, devletler arası topyekun bir 3. dünya savaşının fitilini ateşlemek anlamına gelecek.
Suriye bunu biliyor. Bu yüzden, İsrail’in neredeyse aylık, hatta haftalık alışılmış saldırılarına hiç bir karşılık vermeden, kendisine yapılanları sineye çekiyor. Rusya bunu biliyor bu yüzden, Rus yolcu uçağını siper alarak saldırı yapan, böylelikle yolcu uçağının düşürülmesine yol açan İsrail’e sesini çıkarmadı.
İsrail’in yeni bir dünya savaşını kışkırttığını dünya alem biliyor. Fakat İsrail’in bu yolda yalnız ve tek olmadığını bilmekte yarar var. Türkiye, böyle bir savaşın kışkırtılmasını, İran üzerinden değil ama İran dışında sayısız devlet üzerinden yapıyor. Suriye ilk akla gelendir. Libya bir başka ülkedir. Azerbaycan üzerinden Kafkasya, Rusya’nın savaşa çekilmeye çalışıldığı yeni bir cephe hattıdır. Liste böyle uzayıp gidiyor.
Asıl soruya gelelim. Neden?
Soruya yanıt vermeden önce önemli bir noktayı tespit edelim. Ne İsrail, ne Türkiye kendi başlarına ve kendi hesaplarına böyle bir savaşı kışkırtmaya kalkışabilirler. Bunun için gerekli ne cesarete, ne olanağa ne de güce sahipler. Her iki devlet izledikleri saldırgan, kışkırtıcı politikalarında öncelikle ABD ve İngiltere’ye, bunlarla birlikte diğer emperyalist devletlere ve nihayetinde NATO’ya güveniyorlar. Kendilerine yönelecek bir saldırıda bu haydutlar çetesinin devreye gireceğini çok iyi biliyorlar.
Türkiye bir NATO devletidir, ordusu NATO ordusudur. Bütün komuta kademesi NATO’nun tedrisatından geçmiştir ve NATO’ya bağlılıkta en ufak bir şüphe yoktur. Türk ordusu, işgal ettiği topraklara, ayak bastığı her yere, örneğin Suriye ve Rojava topraklarına ya da Azerbaycan üzerinden ayak bastığı topraklara bir elinde kendi bayrağı, arka cebinde, her an açılmaya hazır, NATO bayrağıyla gidiyor.
İsrail’i söylemeye gerek yok. İran’ın Mohsin Fahrizade suikastinden İsrail’i sorumlu tutup misillemeden söz etmesi bile, İran’ı tehdit için, ABD’nin uçak gemisini Körfez’e yönlendirmesine yetti.
İsrail, Türkiye ve bir ölçüde Katar üzerinden emperyalist-kapitalist devletlerin topyekun bir dünya savaşını kışkırtıp durmalarının nedeni, emperyalist-kapitalist sistemin çöküş sürecinde olmasıdır. Emperyalist-kapitalist devletlerin hegemon gücü olarak ABD, 2001’de dünya işçi sınıfı, emekçi sınıfları ve ezilen halklarına karşı başlattığı küresel iç savaştan istediği sonucu almak bir yana, tam tersi sonuçlarla karşılaştı. Yirmi yıllık küresel iç savaşta geldiği nokta, hegemonyasını kaybetmek ve dahası kendi topraklarında emekçi sınıfların iç savaşıyla karşılaşmak oldu.
Sadece ABD de değil. Fransa’da nasıl bir isyan-ayaklanma havasının estiğini görüyoruz. Covid-19 pandemisi, emperyalist-kapitalist sistemin çöküşüne olağanüstü bir hız kattı. Emperyalist-kapitalist egemenliğe karşı her yerde ayaklanmalar, isyanlar ortaya çıkıyor ve bu durum neredeyse kesintisiz biçimde sürüyor.
Emperyalistler, küresel iç savaştan sonuç alamadılar. Şimdi, İsrail gibi finolarını ileri sürerek devletler arası bir 3.Dünya Savaşı çıkartarak çöküşün önüne geçmeye çalışıyorlar.
Çabaları boşuna! Tarihin komünizme akışını durduramazlar; durduramayacaklar!
----------------------------------------
Dün yazı tamamlandıktan sonra "Trump, Pompeo'ya 3. Dünya Savaşı çıkarmadan İran'a baskıyı artırma izni verdi" başlıklı haber yayımlandı internette. Dünyayı büyük bir yıkım savaşının eşiğine taşıyan bilinçli politikaların bir örneğini daha böylece görmüş olduk.