Suriye’deki savaşı Libya’daki savaş takip etmişti. Biri bitmeden diğerine bulaştı ve şimdi yakayı nasıl sıyıracağını karar kara düşünüyor dinci faşist iktidar. Suriye savaşı eli kulağında bekliyor.

Libya’daki savaş bitmeden Yunanistan’la savaşın kıyısına geldi. Bu cephedeki durum çok daha ciddiydi. Fransa hemen Yunanistan’nın arkasına savaş uçakları ve savaş gemileriyle geçti. Ufak bir kıvılcımın bir cephaneliği hava uçuracağı koşullara benzer bir durum ortaya çıktı.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis ortaya çıkan tehlikeli durumu şu sözlerle tanımladı:

"Bilinsin ki bu kadar kapalı bir alanda bu kadar çok askeri varlık toplandığında kaza riski kapıdadır. Böyle bir durumda, sorumluluk bu koşullara yol açana aittir."

Doğu Akdeniz’de Türkiye, elinde kibrit, barut fıçısı üzerinde oynayan kabadayı rolünde. Ama pabucun pek de ucuz olmadığını anlayınca ateş bacayı sardı ve gerisin geri çark etmenin yollarını aramaya başladı.

Fransa, önce Yunanistan’ın arkasında durduğunu açıkladı. Arkasından iki savaş uçağı ve bir savaş gemisini Doğu Akdeniz’e gönderdi. Hemen akabinde Yunanistan’la birlikte Türkiye’nin Navtex ilan ettiği bölgeyi de kapsayan bir tatbikata başladı.

Durum bu derece ciddiyet kazanınca dinci faşist iktidar cenahında korkunun nasıl tavan yaptığını, dinci faşist iktidarın yayın organlarından biri olan bir gazetede şu yazılanlardan anlayabiliyoruz:

“Macron'un sözleri beklendiği gibi Yunanistan'da sevinç çığlıklarıyla karşılaştı, tüm medya manşetten verdi. Başbakan Miçotakis ise Fransızca bir Twitter mesajıyla mevkidaşına teşekkür etti. Yunan Başbakan, ‘Başkan Macron'a dayanışması için teşekkür ediyorum. Emmanuel Macron Yunanistan'ın gerçek bir dostudur ancak aynı zamanda Avrupa değerleri ve uluslararası hukukun ateşli bir savunucusu’”

Dinci faşist iktidar, karşısında böyle kararlı bir cephe görünce ne yaptı dersiniz? Önceki açıklamalarına bakarsak, yine “meydan okumasını” beklersiniz değil mi? Bekleyen yanılır. Anında geri vites yaparak barış güvercini kesildi. Burjuva basın, Erdoğan-Merkel görüşmesinde yapılan bu tornistanı küçük, önemsiz haber biçiminde, şöyle verdi:

Erdoğan, Merkel ile görüşmesinde Doğu Akdeniz'deki sorunların uluslararası hukuk ve diyalog temelinde çözülmesinden yana olduklarını belirtti.” O kadar ve başka bir ifade yok.

Dünkü sayımızda faşizmin demagoji ve yalanda sınır tanımadığını örnekleriyle göstermiştik. Faşizm aynı zamanda sınır tanımayan bir saldırganlıktır da. İçerde, emekçi sınıflara ve ezilen halklara karşı sınırsız bir terör uygularken dışarda da elinin ulaşabildiği her yerde saldırganlıkla hareket eder, savaş çıkartmaya çalışır, işgal ve toprak ilhakı peşinde koşar.

Suriye-Libya-D.Akdeniz demiştik. D.Akdeniz’de Yunanistan’dan fazla bir şey koparamayacağını ve muhtemelen eldekinden de olacağını hissettiği için bu cephede alttan almaya başladı.

Ama bu sefer savaş cephesini, güçleri dağılmış, kısmen kendisiyle işbirliği halinde olan, emekçi sınıfların ayaklanmasıyla ve ABD’ye karşı silahlı eylemlerle sarsılan Irak’a taşıdı.

Türk ordusu, öncesi bir yana, haftalardır zaten Irak ve Kürdistan topraklarında UKH’ya karşı bir savaş yürütüyordu. Türk ordusu, bu savaşı Irak devleti ve G. Kürdistan yönetimiyle gizli-açık işbirliğiyle yürütüyordu.

Bu işbirliğinin çoğu kez gizli yürütülmesinin nedeni Irak ve G.Kürdistan yönetiminin kendi halklarından duydukları korkudur. G.Kürdistan halkı, Türk ordusunun işgal hareketini istihbarat yoluyla, sessiz kalma yöntemiyle vb destekleyen G.Kürdistan yönetimini kitle eylemleriyle protesto ediyor. Irak hükümeti için de durum benzerdir.

Türk ordusu, bütün bu lehte koşullara rağmen, bu ayın on birinde, Erbil’in Sidekan ilçesinde UKH temsilcileriyle görüşme yapan Irak ordusuna ait bir aracı bombalayarak Irak ordusundan iki subayı ve UKH’nden bir temsilciyi katletmişti.

Bu saldırı, faşizmin saldırganlıkta sınır tanımayacağının bir başka kanıtı oldu. Sık sık yaptığı bu tür saldırılarının karşılıksız kalmasından güç alan dinci faşist iktidar, bu sefer yanlış hesap yapmıştı. Kendi halkının güçlü baskısı altında kalan Irak hükümeti, subaylarının öldürüldüğü bu saldırıyı “kınamak”la geçiştiremezdi. Irak Cumhurbaşkanı önce bu yolu denedi. Ancak baskı güçlüydü. “Iraklı siyasiler ve Heşdi Şabi grupları Türkiye’ye karşı güç kullanılmasını” istiyor bunun için hükümete baskı yapıyorlardı.

Irak hükümeti, sembolik bir güç olarak beş yüz kişilik bir birliği Türk ordusuna karşı konumlanmak üzere sınıra gönderdi.

Irak cephesinde, Irak ve G.Kürdistan yönetimlerinin Türkiye ile işbirlikleri bir savaş ihtimalini azaltsa bile, orada da barut fıçısı üzerinde oturuluyor ve bir kıvılcımın ortalığı savaş alanına çevirmesinin tüm koşulları mevcut.

Bütün bunlara Ermenistan-Azerbaycan cephesi yavaş yavaş ekleniyor. Irak’a ziyareti, son saldırıdan dolayı iptal edilen Savunma Bakanı Hulusi Akar soluğu Azerbaycan’da aldı. Şimdi o bölgeyi bir savaş için kışkırtıyorlar. Şüphesiz, Rusya takipte.

Şimdilik iki önemli sonuca işaret edebiliriz: Birincisi, faşizm zordan anlar. Geçtiğimiz Mart ayında Suriye-Serakip cephesinde, Haziran ayının başlarında Vatiyye Üssünün vurulmasında, en son D.Akdeniz’de Fransa-Yunanistan meydan okumasında zoru görünce nasıl alttan aldığını gördük.

İkinci önemli sonuç, faşizmin dizginlenmemiş bir saldırganlık ve savaş kışkırtıcılığı olduğu gerçeğidir.

Faşizm bir toplumsal devrimle yıkılmadan Türkiye ve Kürdistan halklarının bir savaş tehlikesinden kurtulmaları mümkün değildir.