Tarih, her yerde hızlı akıyor artık. Türkiye ve Kürdistan’ı biliyoruz. Bu iki ülkede toplumu sarsacak gelişmeler öyle yıllık, aylık değil, haftalık hatta günlük sıklıkla karşımıza çıkıyor.

Şimdi tarihin aynı akış hızı uluslararası ilişkilere yansımış durumda.

Dün Amerika’daki dünyayı sarsan ayaklanmayı konuşuyorduk. Bugün Kuzey Afrika’yı, Libya-Mısır ekseninde, başaktörlerinden biri Türkiye’nin olacağı devletler arası bir savaş ihtimalini konuşuyoruz. Öyle düşük, zayıf bir ihtimal de değil; tarafların birbirine meydan okuduğu, “savaş ilanı” yaptığı, “kırmızı çizgi”ler ilan ettiği bir durum sözkonusu.

Sarrac güçleri kılığında Türkiye’nin Libya’da Hafter güçleri karşısında, son haftalarda sağladığı ilerleme sonrası işler iyice kızıştı.

Sağlanan ilerlemeyle iştahı ve kendine güveni tavan yapan Türkiye, yine “Sarrac Güçleri” kılığında el yükseltti ve Libya petrol ve doğalgaz kaynaklarının yağmasında neredeyse kilit konumdaki Sirte ve Cufra kentlerine göz dikti.

Ancak, biliniyor, Türkiye bu yağma sofrasının tek kurdu değildi. Sirte ve Cufra’ya el uzanmaya başlayınca sopalar uzanan ele inmeye başladı.

Sürece büyük hız katan gelişmeler, Sirte ve Cufra’ya girmeye çalışan Türk askeri gücünün püskürtülmesinden sonra Mısır’ın “Kahire Bildirisi”ni ilan etmesi oldu. Mısır “Kahire Bildirisi” ile “ateşkes” ilanı öneriyordu ama öyle bir “ateşkes” ki, Türkiye’nin tası tarağı toplayıp çekip gitmesini sağlayacak bir “ateşkes” idi bu.

Türkiye, bunca masrafa ve zahmete boşa girmemişti. Öneriyi anında reddetti; doğal olarak RTE’nin Sarrac’ı da. Tam bu sırada Türkiye ile görüşmeye gelen Rusya Dışişleri ve Savunma Bakanları, Türkiye’nin bu kararı üzerine, uçakları havadayken görüşmeyi iptal edip İstanbul yerine Kırım’a indiler. Görüşmenin anlamı kalmamıştı.

Türkiye, yağma sofrasının en yağlı lokmasını mideye indirmede ısrarlı olunca Mısır, elini beline atan kovboy gibi açıklama yaptı. Mısır’ın Cumhurbaşkanı Sisi, Libya sınırında bekleyen askerilerinin yanına giderek, “Yabancı güçlerin desteklediği militanlar ve paralı askerlerden gelen tehditlere karşı Mısır’ın kendini savunma hakkı olduğu”nu söyledi ve ekledi “Bazıları Sirte-Cufra hattını geçeceğini düşünüyorsa, bu bizim için bir kırmızı çizgidir” dedi.

Elbette bu bir savaş tehdidiydi. Türkiye mesajı hemen aldı ve kuklasına açıklama yaptırdı: “Mısır’ın açıklamasını savaş ilanı olarak kabul ediyoruz”

Herkesin Libya’da dayandığı bir “meşru güç”ü vardı. Türkiye ve İtalya’nın Trablus Hükümeti ve Sarracı varsa Mısır’ın, Fransa’nın, BAE’nin, Suudi Arabistan’ın ve diğerlerinin de Tobruk Meclisi vardı.

“Savaş ilanı kabul ediyoruz” açıklamasının hemen bir kaç saat sonrasında Tobruk Meclisi’nin askeri güçlerinden açıklama geldi: “Sirte hava sahası, ikiyüz kilometre çapında uçuşa kapatılmıştır.” Trablus hükümeti ve Türkiye laf üretirken karşı taraf somut adımlar atıyordu.

Bu arada, uzlaşmaz sınıflara arasındaki sorunlarda olduğu gibi, burjuva devletler arasındaki yaşamsal sorunların da ancak güce dayanarak, güç ilişkilerine göre çözüleceğini; gücü ölçmenin ise savaştan başka aracı olmadığını bir türlü anlamak istemeyen Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, sağa-sola koşuşturmaktan bitap düşmüş halde Mısır Dışişleri Bakanı’nı arıyor ve savaştan kaçınılmasını istiyor. Mısır Dışişleri Bakanı, oyun bozan taraf durumuna düşmemek için Lavrov’la anlaşmış gibi yapıyor. Şu ortak açıklamayı yapıyorlar:

“Bakanlar, askeri çözümün olmayışına, taraflarca çatışmaların derhal ve kalıcı olarak durdurulmasının ve Berlin Konferansı'nın sonuçlarına uygun olarak çözümün tüm yönleri ile ilgili herkesçe kabul edilebilir anlaşmalar konusunda mutabık kalınması için tüm Libya taraflarının katılımıyla diyalog başlatılmasının alternatifsizliğine vurgu yaptı”

Biçare Lavrov, Rusya’da da işçi sınıfıyla yeni yetme, talancı kapitalistleri uzlaştırmaya çalışıyor olmalı. Uzlaşmacı siyasetin sefaleti işte budur.

Lavrov’la anlaşır gibi yapan Mısır Dışişleri Bakanı, görüşmeden hemen sonra “Mısır’ın müdahale hakkı olduğunu ve müdahalenin Mısır ve Libya’nın güvenliği için gerekli olduğunu açıkladı.

Türkiye’nin bu yağma sofrasından pay kapmanın ötesinde planları da var. Libya’da “Müslüman Kardeşler” çetelerini, diğer dinci faşist çeteleri bir egemen kılabilirse sıra başka ülkelere gelecek. Örneğin, Mısır’da, Mürsi’nin ceset halindeki çetelerini bir hayat öpücüğü ile canlandırma hayali gibi.. Ya da Suriye’de artık yapamayacağı iyice anlaşılan “dinci faşist çete üretim ve ihracat merkezi”ni Libya geneline taşımak ve yaymak gibi...

Hayaller süt liman bir ülke; gerçekler her geçen gün daha fazla biçimde ayaklanmaya yatkın hale gelen bir halk.

Henüz savaş tam anlamıyla başlamadan, Katar Emirine, bir üniversite öğrencisinin babasına çekeceği telgraf gibi haber gönderiyor: “Dardayım para gönder!”

Savaş, sadece Türkiye’yi değil, Mısır’ı da sallayacak devrimci fırtınaların kaynağı olmaya aday.