Yine bir gece vakti, en kötüsünden bir kış vakti vurdu deprem. Maraş/Pazarcık depremin merkez üssü. Uzun ve şiddetli. Ve çok geniş bir bölgede yıkımlara yol açtı.
Erzincan, Malatya, Amed, Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana, Osmaniye, Antakya… her yerde enkaz, yıkım. Göçük altında binlerce can.
Sermaye iktidarı her zamanki güvenilmezliği ve sahtekarlığı ile karşımızda. Ne verdiği bilgiler birbirini tutuyor, ne eli kulağında bir felaket karşısında herhangi bir hazırlık var. İnsanlarımız sosyal medyalarda, göçük altından mesajlar gönderiyor, yardım çığlıkları yeri göğü kaplıyor. İktidar rakamlarla oynama, durumu insanlardan saklama derdinde. Bir kez daha, insan vasfını yitirmiş “insanlar” timsah göz yaşları eşliğinde ekranları dolduruyor!
Ne desek boş, ne dense az!.. İnsanları kitleler halinde topraklarından koparıp yığdıkları şehirlerde, katlanılmaz şartlarda bir yaşam dayatıp “çarpık kentleşme” diye ortalıkta gezip durmalarına mı; deprem yardımlarıyla bütçe denkleştirmelerine mi; arama-kurtarma konusundaki korkunç yetersizliklerine mi; tüm yaşamımızı kalitesiz betonlara boğmalarına mı; deprem toplanma alanlarının talanına mı… Hangisinden bahsedelim, ne diyelim! Çürüme, yozlaşma, akıl almaz bir bencillik, doğanın ve toplumun tümden imhası… Kapitalist düzenin insanları getirip bıraktığı nokta bu!
Tüm gözeneklerinden kan ve irin akarak doğan bir sistem, işçi ve emekçilere, tüm yoksullara cehennemi yaşatan bir sistem, elbette her tür “doğal felaketin” en büyük suç ortağıdır. Onun yıkımlarının katlanarak artmasının baş sorumlusudur. Milyonlarca insanı ve tüm bir doğayı yıkıma uğratan şey “doğal felaket” değil, düpedüz kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı toplumsal felakettir!
Şimdi bu korkunç yıkım karşısında, en ufak bir vicdan kırıntısı bile kalmamış bu güruh, bu katlanılmaz acıları geçiştirme, gerçekleri gizleme, sosyal medya başta olmak üzere tüm iletişim kanallarını denetim altında tutma derdine düşmüş. Tek dertleri kendi konumlarını kurtarmak!
Oysa binlerce can orada, enkaz altında!
İş her zaman olduğu gibi başa düştü. Acılarımızı paylaşacak olan da, dertlerimize derman olacak da biziz. Asla unutmayalım. Dayanışma, ezilenlerin inceliğidir. Dayanışma emekçilerin yüce gönüllülüğüdür.
Bulunduğumuz alanlarda hızla yardım birimleri örgütlemek gerek. Tıbbi malzeme, giyecek, yiyecek, barınma malzemeleri… örgütlü bir şekilde her tür yardımı toplamak, emekçi kardeşlerimizin geçici barındırılmasını örgütlemek; arama-kurtarma ekipleri ve ekipmanları oluşturmak, en hızlı şekilde enkaz altındaki yaralılara ulaşmak; bizzat deprem bölgelerinde halkın örgütlü hareket etmesine önayak olmak… Şimdi hızla bunları yerine getirmek gerek. Emekçi kardeşlerimiz desteğimizi bekliyor.
Bugün tam bir seferberlik halinde dayanışma zamanı! Tüm imkanlarla, tüm araçlarla insanlarımızı enkazın ve acımasız kışın elinden kurtarmak için harekete geçme zamanı. Emekçi, yoksul halklarımıza yanlarında olduğumuzu gösterme, hissettirme zamanı...
Zor zamanlarda yapılan bir sıcak teması, uzatılacak bir eli emekçi sınıflar asla unutmazlar!