Suriye'de sahadaki askeri gelişmeler gerçekten çok hızlı. Durum neredeyse saatlik değişiyor. Dahası medya ve sosyal medyadaki değişimin hızına yetişilemiyor!
Kısacası bu mecralarda propaganda savaşları inanılmaz derecede yoğun. Emperyalistler bu alanda beş on gömlek üstün, orası kesin. Haliyle at izi ile it izini ayırmak çoğu zaman imkansız hale geliyor.
Dün yukarıdaki satırlarla başladık Suriye'deki gelişmeleri yazmaya. Biz bunları yazarken, Suriye ordusu Humus'ta cephe hattını tutmaktaydı. Doha toplantısı sona ermişti ama, sonucun ne olduğu yapılan açıklamalardan anlaşılamıyordu.
Kısa süre sonra inanması neredeyse imkansız haberler uçuşmaya başladı ortalıkta. Kimisi son derece güvenilir kaynaklar, çoğunluğu ise malum "propaganda" aparatları...
Gün içinde uluslararası bir antiemperyalist toplantıda Suriye'deki gelişmeler üzerine alabildiğine hararetli görüş alışverişleri ve tartışmalar yürütmüştük. "Leninist iyimserlik" bu toplantıya egemen olsa da, herkeste derin bir kaygı gözlemleniyordu. Kaygı, kısa vadede Suriye'deki askeri durumun gelişimi üzerineydi. Buradaki olumsuz gelişmenin olası siyasi sonuçları üzerinde tartışmalar yürütülmüştü. Orada "en kötü senaryo" olarak ortaya konulanın, bir akşam içinde "gerçek" haline gelebileceğini hiç kimse beklemiyordu doğrusu. Durum, en saçma komplo teorilerine taş çıkartacak şekilde gelişti. Askeri olarak da, siyasi olarak da anlamlandırılamayacak gelişmeler zinciri, yaklaşık 4-5 saat içinde ortaya çıktı.
Gelişmelere dair ortalıkta dolaşan haberler o derece gerçeklik algısından uzaktı ki, en güvenilir kaynaklardan gelen haberler bile "propaganda" hissi yaratıyordu.
Propaganda demişken... Hemen her savaşta bu propaganda meselesi önemlidir. Suriye savaşında ise 2011'den beri en üst düzeyde kullanılmakta. Girişte dediğimiz gibi, bu mecralarda propaganda savaşları inanılmaz derecede yoğun. Emperyalistler bu alanda beş on gömlek üstün, orası kesin; propaganda inanılmaz bir yoğunlukta kullanılıyor. IŞİD'in dinci faşist canilerinden önce sosyal medya üzerinden adları ulaşıyordu mevzilere. Şurayı aldık, burayı aldık... Ardından halkta bir panik, askerler arasında kargaşa... Düşmanın moralini ve savaşma azmini kırmak için oldukça etkili bir yöntem anlayacağınız.
Bu aynı silahı Ukrayna'da da çok üst düzeyde kullandı emperyalistler. Ama eninde sonunda bu yoğun yalan salvosu, sahada Rusya askeri gücüne çarpıp dağıldı Ukrayna'da. Suriye'de ise durum böyle değil. İki nedenden ötürü.
Birincisi, Suriye ordusunun savaşma azmi ve iradesi, donanım ve gücü, Rusya ordusu ile karşılaştırılamaz. Hatta tersine, çoğu zaman kararlı bir çatışma yürütme yeteneğinden yoksun olduğu açığa çıkıyor. Bu zayıflık, düşman yoğun propagandası ile birleşince, çoğu durumda son derece olumsuz ve başarısız sonuçlar çıkıyor.
İkinci olarak, Suriye ordusunun Halep ve Hama'yı çok hızlı bir şekilde, neredeyse doğru düzgün savaşmadan bırakması, dinci faşist çetelerin emperyalistlerin desteğiyle yürüttükleri propaganda saldırılarına büyük bir inandırıcılık katıyor. Hatta buna bir de Suriye yönetiminin ve ordusunun kimi noktalarda "yalan haber" yapmalarını ve bu yalanların kısa sürede patlamasını eklemek gerek.
İşte böyle bir ortamda neyin propaganda, neyin gerçek olduğu birbirine karışmaktaydı. Akşam saatlerinde Suriye İçişleri Bakanı sokaklarda kameralar eşliğinde gezip "çatışma falan yok, duruma hakimiz" açıklaması yaptı. Benzer görüntüler Humus bölgesinde de kaydedildi. Gerçekten çatışma vs yoktu. Ortalıkta dinci faşist çete de yoktu.
Yoktu yok olmasına ya, Halep'te ve Hama'da Suriye askeri-siyasi yetkilileri ne zaman bu türden açıklama yaptıysa, o açıklamada yalanladıkları şey birkaç saat geçmeden doğrulanmıştı. Bu pratik durum, başlı başına içimize kurt düşürmeye yetti. Çok geçmeden Suriye ordu güçlerinin "taktiksel açıdan" Humus'un güneyine çekildiği yani Humus ile Şam arasına kaydırıldığı açıklaması yapıldı aynı resmi yetkililer tarafından. Bir kez daha "Halep-Hama pratiği" karşımızdaydı. Humus, savaşmadan terkedilmişti.
Askeri açıdan, kuvvetiniz tutamayacağınız bir alana yayılmışsa "alan daraltma" yolunu tutabilir, güçlerinizi belirli bölgelere çekerek yoğunluğu artırabilirsiniz. Yani kimi bölgelerden çekilebilirsiniz. Bu, anlaşılabilir bir durumdur. Bunun başarılı bir örneği, Rusya'nın bir buçuk yıl önce Ukrayna'daki bir dizi bölgeden çatışmadan çekilmesidir. Sağlam ve güçlü savunma mevzileri oluşturmak için çekilen Rusya, o yaz gelen NATO-Ukrayna saldırısını adeta ezip dağıttı. Sahadaki kayıplar 1'e 10 oranındaydı. Ukrayna ordusu adeta biçildi gitti. Suriye ordusunun kimi hamleleri bu açıdan belirli bir mantığa uyabiliyordu. Ama Humus'un terkedilmesi...
Şöyle söyleyelim. Suriye yönetimi, askeri anlamda yayıldığı geniş alanı tutamayacak durumda olduğunu daha ilk anda gördü. Dinci faşist çeteler, emperyalistlerin desteğiyle, Türkiye (ve Ukrayna ve İsrail ve İngiltere...) tarafından çok iyi bir şekilde hazırlanmıştı. İki ay önce Türkiye'nin İdlib'e hava savunma sistemi ve elektronik harp sistemleri konuşlandırdığı haberleri ortaya çıktığı anda biz, bunun doğrudan Suriye'ye saldırı hazırlığı olduğunu söyledik. Savaş bağıra bağıra geliyordu.
Bizim gördüğümüzü, istihbarat kaynakları olan Suriye'nin ve Rusya'nın görmemiş olması düşünülemez. Sahada olan herkes bunu görüyordu. Ama açık ki, Suriye yönetimi gerekli önlemleri almadı veya alamadı. Buna gücü yetmedi belki. PKK yönetiminin tehlikeye dikkat çekip Suriye yönetimi ile demokratik temelde uzlaşma çağrıları yapması, bu konuda Rusya'dan yardım ve destek istemesi de durumu değiştirmedi. Ya böyle bir uzlaşma için zaman yetmedi ya da var olan köklü sorunları aşmak mümkün olmadı. Sonuçta dinci faşist güruh çok iyi hazırlanılmış saldırıyı başlattı.
Suriye ordusu Halep'i çok hızlı bir şekilde terketti. Pek çok silah ve mühimmatı bırakarak hem de. Hama'ya çekildi. Orada da tutunamadı. Rusya orada özellikle tutunmasını istemişti. Zaman kazanmak gerekiyordu gerekli destek kuvvetlerinin gelebilmesi için. Ama Suriye ordusu cephe hattını tutamadı. oradan da çekildi. Yukarıda bahsettiğimiz "yalanlarının açığa çıkması" tam da bu hatta oldu.
Humus hattını sağlama almaya çalıştı. Güçleri oraya kaydırdı. Ardından Irak'tan gelen milis güçlerini, Hizbullah güçlerini vb. de bu cepheye aktardı. Dahası, elinde tutmasının mümkün görünmediği güney ve doğu kesimleri de iradi olarak boşalttı.
Bu hamle çoğunluk tarafından "her şey bitti", "yenildik", "mahvolduk" algısı yarattı. Burada da yine başarısız bir "halkla ilişkiler" yahut başarısız propaganda vakası görülmekteydi.
Dediğimiz gibi, sahada geri çekilme bazen askeri gereklilik olarak kaçınılmaz olabilir. Suriye ordusu, Dera'da, neredeyse tamamen düşman güçlerle çevrili, kitle tabanının hemen hiç olmadığı bu bölgede kalmayı uygun görmedi. Buralardan çekildi. ElTanf civarından, EbuKemal kapısından vb. çekti askerlerini. SDG ile anlaşarak DeyrEzZor'u Özerk Yönetim'e bıraktı. Qamışlo ve Haseki'deki noktaları da aynı şekilde SDG'ye bıraktı. Tüm bu geri çekilmeler muazzam bir karamsarlık, hayal kırıklığı, güvensizlik oluşturdu.
Tüm bunlara rağmen Humus'tan çekilme açıklamasına kadar, ordunun savaşacağı beklentisi, savaşın uzun süreceği düşüncesi hakimdi. Askeri açıdan durum hala tersine çevrilebilir bir nitelik taşımaktaydı. Aynı saatlerde Şam'da sokaklara çıkan Suriyeliler "Esad'a destek gösterileri" yapmaya başladı. Halk gelişmelerden tedirgindi açıkçası. Savaşma ve mücadele azmini gösteriyordu.
Ama işte tam bu noktada "Humus'tan çekilme" açıklaması geldi. Durum askeri açıdan gerçekten anlamlandırılamayacak şekilde gelişiyordu. Hatta "komplo teorileri" açısından da anlamlandırmak mümkün değildi.
Örneğin... "Rusya sattı" tezini alalım. Diyelim öyle oldu. Bir rejimin, bir ordunun kurşun atmadan, hem de alabildiğine düzenli bir şekilde cephelerden basamak basamak çekilmesi için, o rejim ve ordunun iradi olarak hareket etmesi gerekir. Yani iddia edilen bu "satış" ile hem fikir olması gerekir. Çünkü ordu, bütünselliğini koruyarak çekildi tüm bölgelerden.
Kaldı ki, Suriye ile Rusya ilişkisi hiçbir dönem emir-komuta zinciri içinde bir ilişki olmadı. Diğer taraftan Doha'da masada İran da vardı. Onlardan da ortalığı velveleye verecek bir açıklama gelmedi.
Bu "tuhaf ve anlaşılmaz" atmosferde gelişmeler birden bire çığ gibi kopup geldi. Ordu genel kurmayı askerlere tüm bölgelerden çekilme emri verdi. Bu, ordunun gerçek bir ordu olarak son emri olsa gerekti. Bu emirle birlikte, ortalıkta artık ordu diye bir şey kalmamış oldu.
Başbakan "barışçıl geçiş" açıklaması yaptı. Esad'ın nerede olduğuna dair tonla iddia ortalığa saçıldı.
Tuhaf olan, rejimin hiçbir parçasının savaşmayı seçmemiş olmasıdır. En başından beri savaşmadan, adım adım çekilerek, merkezi bir bütünlük içinde kendini bitirdi rejim. "Rusya sattı" ise, "Rusyasız savaş" seçeneğini rejimin hiçbir parçasının istememiş olması tuhaf. Üstelik İran ve Hizbullah'ın desteği varken! Hatırlanacaktır İran, "asker göndermek dahil..." diye açıklama yapmıştı.
İran'ın bu birlikleri gönderebileceği tek yer, Irak sınırı (EbuKemal kapısı) idi. Kuşkusuz ABD-Koalisyon uçaklarının ve İsrail ordusunun hedefi olma riski vardı, ama yine de buradan geçebilirdi. Tıpkı Haşdi Şabi birlikleri gibi. Ama Suriye ordusu, bu sınır kapısından iki gün önce çekilmişti. Yani bu yolu kendi eliyle kapatmış oldu.
Diyelim Esad savaşmak istemedi, vazgeçti. Ordu? Baas rejiminin çeşitli kilit unsurları? Sorular, sorular... Yanıtları bugünden bilmek pek olası değil. Ama tahmin yürütmek mümkün. Bizzat rejim, bir bütün olarak rejim, bu savaşı yürütmek istemedi. Ortada bir "satış"tan ziyade böyle bir karar var gibi görünüyor. Bir dizi gerekçeleri var mutlaka. Ama görünen şey, rejimin bir bütün olarak savaşmamayı tercih ettiğidir.
Şam'ın bu şekilde "düşmesi"nin ardından İsrail, işgali altındaki Golan tepelerinin eteklerini de ele geçirmeye başladı. Burada bir "tampon bölge" kurduğunu duyurdu. Bu "tampon bölge"den Ürdün ve Irak sınırına kadar olan bölge, Palmira ve Dera dahil, ABD'nin ElTanf'ta beslediği kendi ElKaidesinin hakimiyetinde. Kuzeyde ElNusra hegemonyasındaki dinci faşist çetelerin elinde. Tartus-Lazkiye hattı ve Hmeym üssü henüz dokunulmamış durumda. Dün gece ağır kargo uçakları Hmeym üssüne iniş yapıyordu. Rusya kuvvetlerinin üssü boşalttığı iddiaları vardı.
Şam'daki FHKC ve FHKC-GK merkezleri, Hizbullah güçleri vb. ne oldu, henüz bir bilgi yok. Dinci faşistler ağızlarından salyalar akıtarak tehdit etmişti Filistin devriminin temsilcilerini. Filistin devrimi, en önemli destekçilerinden birini bu gece yitirmiş oldu.
Şam'ın düşmesi, Kaliningrad-Filistin-Yemen ekseninde emperyalistler açısından önemli bir başarı. Savaşın bu cephesinde kazandılar. Altını çizelim. Bu cephede kazandılar. Filistin Devrimi ve Lübnan alabildiğine zorlu bir döneme girdi. Daha uzun vadede İran ve Yemen de çok zorlanacaktır.
Suriye'nin mevcut parçalanmışlığı, Rojava ve Özerk Yönetim açısından da ciddi tehditler barındırıyor. Bu nedenle Özerk Yönetim "olağanüstü hal" ilan etti derhal. Menbiç'te yoğunlaşan Türkiye destekli dinci faşist çete saldırılarının yoğunlaşacağı açık. Türkiye, ilk fırsatta açık işgal harekatına girişmek için fırsat kolluyor. "Misak-ı milli" hayalleri hiç olmadığı kadar depreşti.
Peki bitti mi bu iş?
İşin askeri kısmından farklı olarak, mevcut güçlerin siyasal-iktisadi-toplumsal durumları meselesi var bir de. Bu açıdan altını kalın çizgilerle çizmek gerek. Güçten düşen, gerileyen ve dağılan emperyalizmdir. Onun her yerde sahaya sürdüğü her cinsten faşist kuvvetlerdir. Bu anlamda bu işin sonunda kaybedecek olan emperyalist cephedir. Bunu tekrar ve tekrar vurgulamakta fayda var.
Savaş uzun sürecek. Burası kesin. Zafer sonunda antiemperyalist ve antifaşist güçlerin olacak. Yaşayanlar görecek.
Sinan Kaleli