Bir sinema filmi...
Yanlış hatırlamıyorsam 95 yılında sinemada izlemiştim. O dönem mücadelenin güçlü ve zorlu olduğu bir dönemdi. Birçok genç, mücadelenin içinde oradan oraya koştururken, Nikaragualı Carla ve Antonio’nun hikâyesi bizden bir kesitti sanki...
Devrimler ve Müzik Dosyası’nda bir sinema filminin neden yer aldığı sorulabilir. Bu soruya cevabı filmin kendisi verecek, en iyisi filmin konusundan bahsetmek.
Glaskow’da yolları kesişen iki insan... Carla ve George... Carla Nikaragualı bir mülteci... George ise İskoçyalı bir otobüs şoförü...
Carla, yapayalnız olduğu bu kentte, sokaklarda şarkı söyleyip dans ederek tutunmaya çalışan bir kadın... Başında kırmızı bandı, boynunda kırmızı fuları ile o sokaklara ait olmadığını anlatır sanki...
Film ilerledikçe Carla’nın hikâyesi yavaş yavaş belirir. Carla Nikaragua’da bir müzik grubunun üyesidir ve bu grubun dansçısıdır. Müzik grubu, devrimini gerçekleştirmiş Nikaragua’da devrimin coşkusuna kendi sesini katmak için köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşır. Bir turne için çıktıkları yolculukta karşı-devrimcilerin saldırısına uğrarlar ve kimisi katledilirken kimisi de ağır işkencelerden geçirilir. Carla tüm bunları saklandığı bir köşeden izler ve bu onun dünyasında büyük travmalara neden olur. Gruplarının yaşadığı bu saldırıyı gündeme taşımak için Avrupa’ya gelirler. Carla bu sırada bir intihar girişiminde bulunur ve arkadaşları Nikaragua’ya döndükleri halde o orada kalmak zorunda kalır. İşte George ile tanışmaları da bu süreçten sonra olur.
George için sırlarla doludur Carla... Geceleri neden çığlıklar atarak uyandığını bilmez, gözlerindeki hüznün anlamını çözemez. Ama onun dünyasına girmek ve yardım edebilmek için elinden gelen her şeyi yapar. Çünkü âşık olmuştur Carla’ya... Carla’nın yanından hiç ayırmadığı Nikaragua’ya ait bir resim, onun yurduna olan özleminin simgesidir. George, Carla’nın dağları özlediğini düşünerek onu şehrin kalabalığından alıp dağlara doğru bir gezintiye çıkarır. Tanışmalarının şerefine kadeh kaldırdıklarında Carla, “Tüm aileme, bütün arkadaşlarıma, onların çabalarına, çalıştığım gruba, çaldıkları müziğe, hayallerine” diye kadehini kaldırır ve ekler, “Ve Antonio’ya... Her neredeyse...” “Nikaragua... özgür Nikaragua’ya...” Carla’nın gözlerine sinen o büyük özlemin ülkesine ve oradaki sevdiği insana ait olduğunu böylece öğreniriz.
Carla bir kez daha intihar girişiminde bulunur. George’nun arkadaşı onu bulunduğunda bilekleri kesilmiş durumdadır ve her yanı notaların yazılı olduğu kağıtlarla doludur. Bu girişimin ardından George Carla’yı Nikaragua’ya götürmeye karar verir. Çünkü bilir ki, geçmişte yaşadığı acı gerçeklerle yüzleşmeden Carla’nın yaşamla olan bağını güçlendirmesi mümkün değildir.
Bir düşün peşine düşmüş ve bu düşü gerçek kılmış, diktatör Somoza’yı ülkelerinden kovarak özgürlük şarkıları söyleyen Nikaragua halkının büyük coşkusuna Latinlere özgü bir yolcu otobüsünün üzerinde tanık oluyoruz. Coşkuyla, heyecanla, gururla köylüler devrimin onlara neleri kazandırdığını ve bu kazanımlardan asla vazgeçmeyeceklerini anlatırlar. Carla gözyaşları ile çevirir bu sözleri... Köylülerden bir biri, bir diğeri alır sözü… Çok bedel ödedik... Yakınlarımızı kaybettik... İhtilal bize ait, kimse onu bizim elimizden alamaz... Artık yabancılar gelip toprağımızı alamaz, çünkü bu ihtilali biz yaptık... Kimse bunu bozmak için Nikaragua’ya dönemez... Haydutlar kardeşlerimizin kanı üzerine basamazlar... Artık özgürüz... Bu özgürlük için ölünceye kadar savaşacağız... Hayatlarını bu ihtilal için vermiş canlarımızı asla unutmayacağız...
Carla Antonio’yu ararken, bir yanda Nikaragua halkının devrimin inşası için giriştiği hummalı çalışmaya, öte yandan da Nikaragua devrimini boğmak isteyen Amerikan emperyalizmin ölüm mangalarının katliamlarına tanık oluruz. Kendi arka bahçesinde bir devrime asla tahammülü yoktur ABD emperyalizminin ve ne pahasına olursa olsun yıkılmalıdır. Ama karşısında ne pahasına olursa olsun devrimini ve kazanımlarını korumak isteyen Nikaragua halkı vardır. Carla ve Antonio yaptıkları müzikle inşa sürecinin bir parçasıdır.
Onlar müziğin dinamizmini ve coşkusunu Somoza diktatörlüğü altında ezilen Nikaragua halkının kültürel zenginleştirilmesi için bir silaha dönüştürdüler. Sevinç işçileri olarak mücadeledeki yerlerini aldılar. Sanki onların hikâyesi And Dağları’nın isyancı sesini yükselten Inti Illimani’nin hikâyesidir. Şili Stadyumundan ölümsüz şarkıyı söyleyen Victor Jara’nın hikâyesidir. Ve dünyanın dört bir yanında, çığlığını, halkların özgürlük çığlığına katmış tüm Carla ve Antonioların hikâyesidir. Bu yanıyla da Devrimler ve Müzik dosyasında bu filmi sizlerle paylaşmak istedik.
ÖNSÖZ, 15. Sayı, Güz ‘09