2022 Şubat ayından bu yana geçen 3 yılda Rusya ve Ukrayna, daha doğru bir ifadeyle Rusya ile NATO arasında devam eden savaş, tüm dünyayı ve emperyalist-kapitalist sistemi sarsmaya devam ediyor.

Bu 3 yıllık süreçte emperyalist devletlerin ekonomik, askeri ve politik hegemonyası ciddi darbeler alırken, propaganda savaşı medya tekelleri, think tanklar ve devletlerin en yetkili ağızları eliyle devam ediyor. Ellerinde bulundurdukları devasa medya tekelleri, sosyal medya araçları ve emperyalist kampa çalışan “akademisyen, gazeteci, tarihçi, analist” vb. onbinlerce dev memur ordularıyla, gerçekleri türlü yalanlarla gizleyip ters yüz etmeye çalışıyorlar. Bu çaba, bugün bu savaşın bir işgal olduğu yalanını emekçi halkların bilincine yerleştirip, NATO’nun saldırganlığını, Rusya ve Çin’i kuşatma hamlelerini aklama ve özelde sosyalizmin şanlı tarihini karalamaya kadar çok yönlü ilerliyor.

Ukraynalı faşistlerin yaptığı katliamların ve faşist darbenin aklanması, Ortadoğu’da dinci-faşist katil sürülerinin özgürlük savaşçıları olarak dünyaya pazarlanması, başta Kürt ulusu olmak üzere özgürlük ve sosyalizm mücadelesi yürüten devrimci güçlerin “terörizm” ile yaftalanması… “Beyaz Baretliler”, “Suriye devrimcileri”, “Bucha’da öldürülen Ukraynalılar” ve daha sayamayacağımız kadar yalan…

Tarih çarpıtıcılığı, başlı başına sermaye egemenliğinin “resmi tarih anlatısı” üzerine kurularak yapılıyor. Bu resmi tarih anlatısı ise egemen sınıf olarak iktidarı elinde bulunduran burjuvazinin kendi başarılarını ve doğrularını emekçi yığınlara ve yeni yetişen genç kuşakların bilincine yerleştirmek ve toplumsal onay alabilmek için özel olarak kurgulanıyor. Eğitim sistemi, akademi camiası, basın yayın kuruluşları, on binlerce paralı memur sermaye sınıfının kendi öznel doğrularını emekçilere kabul ettirmek için gece gündüz çalışıyor. Geçmişten bu yana bu resmi tarih anlatısını baştan ayağa saran özel mülkiyetin kutsanması, ezen ulus şovenizmi ve anti-komünizm temel karakteristik özellikler olarak karşımıza çıkıyor.

Proleter devrimci hareket, tarih sahnesine çıktığından bu yana, egemen sermaye sınıfı komünist harekete karşı hep savaş içinde oldu, kara propagandalar, yalanlar, emperyalist basın ve kültür merkezleri elleriyle gerçeği ters yüz etmeye çalıştı. Bunu hem kendi burjuva devlet aparatları eliyle, hem de sosyalist hareketin saflarında gözüken dost görünümlü düşmanlar aracılığıyla gerçekleştirdi. Özellikle Sovyetlerin egemen bir proleter devlet olarak tarih sahnesine çıkması, burjuva devlet mekanizmalarının proleter devrim tehdidine, Sovyetlere ve ulusal devrimci harekete karşı geliştirdi. İstihbarat örgütlerinin fonladığı binlerce vakıf, “think tank”, kendilerine çalışan geniş edebiyat ve sanat camiası, başta Frankfurt Okulu’nda bulunan binlerce akademisyen, gerçekleri ters yüz etmek için bilinçli bir çaba içinde oldu. Bilimsel sosyalizmi kara propaganda ile kötüleyip, Sovyetlerin emperyalist-kapitalist dünyaya karşı mücadelesini ve sosyalizmin inşa sürecini “insanlık suçu” olarak gösterirken, proletaryanın sömürülmesini, emperyalist saldırganlığı, halklara karşı savaş suçlarını haklıymış gibi göstermeye çalıştılar.

“Holodymr katliamı” yalanı, Ukrayna köylü nüfusunun Sovyet iktidarı altında sistematik olarak yok edildiği kara propagandası, “Katyn katliamı” ve “Gulag toplama kamplarında milyonlarca insanın yok edildiği” aldatmacaları bugün hala birçok emperyalist devletin eğitim sisteminde çocuklara anlatılıyor. Yakın zamanda Trump’ın “2.Dünya Savaş’nı biz kazandık, Ruslar bize yardım etti” açıklamaları ve Avrupalı emperyalistlerin “Toplama kamplarını Batılı güçler özgürleştirdi” ifadeleri tarihin ve gerçeklerin yalanlarla yeniden nasıl yazılmak istendiğini ortaya koymaktadır.

Emperyalist ve faşist Nazi savaş makinesini 27 milyon insanını kaybederek yenen ve Berlin’e girip kızıl sancağı Reichstag’a diken Kızıl ordunun zaferleri, o günden bu yana onları huzursuz ediyor. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı sosyalizmi ezmek için başlatan Nazizm ve Batılı emperyalistler hiç beklemedikleri şekilde, Sovyetlerin kendi topraklarını ve Avrupa halklarını özgürleştirdiği, sosyalizmin adım adım yayılıp güçlendiği bir gerçeklik ortaya çıkardı. Bundandır ki, emperyalistler her türlü yalana başvurarak, eski Nazi subaylarını CIA bünyesine alarak yalanlarla dolu katıksız bir anti-komünist propaganda ve türlü konspiratif faaliyetler yürüttüler. Nazilerin ağzı olan Gobbels’in ifadeleriyle “Bir yalanı ne kadar sık anlatırsanız, gerçek olduğuna inananların sayısı artacaktır” sözleri aynı aklın ürünü olduklarını bizlere göstermektedir. Hatta geçtiğimiz yıl eski Nazi subayı olan katilleri Kanada parlamentosunda “Ukrayna’nın özgürlüğü için” konuşturmaları tarih çarpıtıcılığının nasıl etkili yürütüldüğünü göstermektedir.

NATO savaş makinesinin yaptığı her katliamı, her saldırganlığı temize çıkarıp aklarken, dünyanın güvenliğini Rusya, Çin veya sosyalist devletlerin tehdit ettiği propagandasını yapmaları benzer bir durumdur. Filistin halkının Siyonist İsrail ile 15 ayı aşkın süren savaşının önemli bir kısmını propaganda ve psikolojik savaş oluşturdu. Savaştaki tarihsel haklılığın ters yüz edilmesi için emperyalistlerin ve Siyonistlerin istihbarat örgütleri çok para döktü, ancak başarılı olamadı.

Yine bir diğer örnek, abluka altında olmasına rağmen dünya halklarına destek için sağlık tugayları gönderen Küba’nın, uluslararası terörizmi destekleyen ülkeler listesine eklenmesidir. Örnekleri çoğaltabiliriz, ancak gerek yok. Şu ana kadar ortaya koyduğumuz örnekler ve daha binlercesi bu dediklerimizi kanıtlar niteliktedir. Sermayenin egemenliğine karşı, işçi sınıfını örgütlemek ve politik olarak aydınlatmak istiyorsak, tarih çarpıtıcılığına ve gerçeklerin ters yüz edilmesine karşı etkin bir politik, ideolojik mücadele içinde olmalıyız.

Hem anti-komünist propagandaya karşı etkin çalışmalar örgütlemeli hem de politik eğitim vasıtasıyla yığınların gerçeklere ulaşması için çaba göstermeliyiz. Bunu başarmanın en iyi yolu da emperyalist-kapitalist dünyanın kara propagandalarına karşı gerçekleri ısrarla emekçi yığınlara gitmek ve oralarda derinleşmektir.

K.Taylan Kızıldağ