< Bir Şey Değişecek ve Her Şey Değişecek

On yıllardır uzlaşmacı, işbirlikçi pratiğin etkisi altındaki sendikal hareket, nitelik ve nicelik olarak burjuva siyasal ufku aşamamanın oldukça uzağında şekillendi. İki binli yıllarla birlikte sendikalarda örgütlenme süreci biçim değiştirdi.

Bu döneme kadar sendikal örgütlenme, işten atma saldırıları karşısında fiili meşru mücadele zemininde harekete geçerdi. İşçiler kurulan eylem komiteleri, direniş komiteleri ile başlayan her eylemin aktif örgütçüsü haline gelir ve bu eylem süreçleri yeni genç öncü işçileri harekete katarak gelişirdi. Bu temelde gelişen eylemler, sınıfın mücadele deneyim ve birikimini sürekli geliştirdi. Bu yıllarda işçi sınıfının ortak aklının ve eyleminin önüne geçmek isteyen sermaye ve işbirlikçi sendikalar, işten atmalar karşısında farklı bir yol çizdi. Fabrika, işyeri eylemleri yerine yasalar, mahkemeler, davalar retoriği içinde kendini tekrara dönen, sınıf mücadelesini geliştirmeyen bir süreç başladı. İşçilerin uzun soluklu ve birleşik eylemleri, neredeyse yok oldu.

Sınıf mücadelesinin kazanımı olan kıdem, ihbar tazminatı, işe iade tazminatı, sendikal tazminat vb. pek çok madde, işçileri eylemsiz bırakmak için rüşvet haline getirildi. Kazanılmış haklar, eylem ve direniş kırmanın aparatına çevrildi. İşçi sınıfının ortak kazanımı yerine kişisel başarılara indirgenen “mücadele” ile bireysel ekonomik “kazanımlar” kutsandı.

Sermayenin esnek üretimi iş yaşamının her noktasına yayma, güvencesiz, kuralsız, insanlık dışı çalışmayı norm haline getirme hedefi ile bilmeyen, sorgulamayan, hesap sormayan, kendi geleceği için birleşmeyen bir sınıf yaratma arzusu işbirlikçi sendikaların beklentileri ile ortaklaştı. Sermaye ve onun iktidarı sınıf hareketinin bağlarını uzun süreli olarak kopardı ve bazı öncüleri satın alarak hareketin birleşik karakterini deforme etti. Uzun bir sürece yayılan baskı, işten atma, işyerinde ya da sendika merkezinde sorgu odaları kurma, açlıkla terbiye etme ve satın alma şeklinde karmaşık ve iç içe giden dönemde bile sınıf hareketi tam olarak kontrol altına alınamadı, yok edilemedi.

Emperyalizmin dünya genelinde gelişen ve gelişmekte olan ülkelere dayattığı tam ilhak süreci, bu ülkelerin işçilerinin kazanılmış tüm haklarını ortadan kaldırarak işçilerin ve ailelerinin dünyasını cehenneme çevirdi. Aynı süreç burjuvaların ayaklarının altına göklerin cennetini sürdü. Her biri birer emek cehennemine çevrilmiş yüzlerce organize sanayi, serbest bölge, savunma sanayi bölgeleri adeta birer getto, toplama kampı haline gelmiş durumda. Öte yandan kayıtsız, güvencesiz çalışma sınıfının büyük kısmına yayılmış halde. Milyonlarca işçi kendisi ve ailesi için bugününü tok geçirme derdinde. Yapılan bazı araştırmalar kız çocuklarımızın yüzde altmıştan fazlasının, erkek çocuklarımızın ise yüzde seksen beşinin yetersiz beslendiğini gösteriyor. Yetersiz beslenme nedeniyle çocukların boyları kısalıyor, zeka seviyesi düşüyor.

Son yıllarda sınıf mücadelesini sermayenin belirlediği alanın dışına çekmek için ciddi bir çaba ve arayış var. Arayış olarak ifade ettiğimiz şey, aslında sert bir kopuş. Elbette tüm kopuşlar gibi zorlukları, baskıları ve yalnızlığı göze alarak gelişiyor. Ancak her şeye rağmen sınıfın bu mücadeleci dinamiği milyonluk konfederasyonlardan daha fazla dikkat çekiyor. Geçen yıl işçi sınıfıyla burjuva sınıf arasında onur kavgası haline gelen Taksim’in tartışmasız tek alan haline gelmesinde farklı dinamikler olmakla beraber, mücadeleci sendikaların net sınıfsal tavrı belirleyici oldu. Aralık ayında “Hakkımı Ver” kampanyasının finalinde Ankara’da meclise yürüme iradesi, aynı kopuşun ifadesiydi. Son birkaç yıl içinde Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın Ankara eyleminden madencilerinkine, enerji işçilerinden depo ve taşıma işçilerine sendikal hareketin içinde bir hayalet dolaştı. Bu hayalet, işçi sınıfına cesaret ve güven verirken, düşmana korku salıyor. Bu hareket, sendikaları TİS yapma yetkisini almış baraj üstü sendikalardan ibaret gören anlayışın tersine, işyerlerinde toplu sözleşme olmadan da mücadele edilebileceğini ortaya koyan, fiili ve militan mücadeleyi önceleyen, işçi iradesini öne çıkaran yeni bir tarzı inşa ediyor. Zaman zaman birleşerek, bazen anonim, bazen tek tek eylemlerde birleşik emek hareketi inşa oluyor.

Son günlerde baskı, gözaltı ve tutuklamalar toplumun farklı kesimlerine yönelmekle birlikte genç ve mücadeleci sendikaların hedefe konduğu çok açık. Bir haftadır Gaziantep organizeyi patronlar için cehenneme çeviren tekstil işçileri sendikası BİRTEK-SEN ve başkanları ciddi baskı ve tehdit altında mücadeleyi sürdürüyordu. 17 Şubat’ta sendikanın başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı. 25 Bin olan maaşların 33 bin TL’ye çıkarılması bile, yoksulluk sınırının yarısı bile patronlara çok geldi. Bu yol ayrımı, devrimci işçiler tarafından net biçimde görülmelidir. Herhangi bir darlığa düşmeden, işçi sınıfının ve emeğin örgütlü güçlerini birleştirmek için çaba içinde olmak zorundayız.

İşçi sınıfı için de burjuva sınıf için de bir şey değişecek ve her şey değişecek. O bir şey her alanda farklı taleplerle, her fabrika ve işletmede başka görüngülerle karşımıza çıkacak. Devrimci pusulası şaşmayan, işçi sınıfına sonsuz bir güven ve bağlılık duygusu ile her işe sarılan, işçilerin göz hizasında duran, inisiyatifi sınıfa vermekten korkmayan akıl kazanacak.

Her şeyi değiştirecek o arayıştan kopmadan, işçilere sorarak, onlardan öğrenmekten korkmadan yürüyelim.

Öncü İşçiler Öne, En Öne!

İnan Çelik