< < İşçi Sınıfı Olarak Öncümüzü Nasıl Seçmeliyiz?

 

Doğru olan için mücadele etmek, içinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal sistemi ve koşulları tanımaktan, bilmekten geçiyor. Sistemi ve koşulları bilmeden bilincine varmadan verilecek mücadele kör dövüşünden öte bir anlam taşımayacaktır. Sistemi tanımak, koşulları bilince çıkartmak için yapılacak çok şey olmakla birlikte biz sorular sorarak anlama kavrama üzerinde duracağız. Sorular sormak ve bu sorulara verilen cevapları Marksizmin-Leninizmin süzgecinden geçirerek sınamak ve kıyaslayarak doğru olana ulaşmak durumundayız.

Yoksa kulaktan dolma bilgilerle yürünecek yol, nihai hedefimize ulaşmamıza yetmeyecektir. Hatta denebilir ki ulaşmamızı engelleyecektir. Ancak Marksizmin-Leninizmin bilimsel yol göstericiliğinde hedefimize emin adımlarla yürüyebiliriz.

O vakit nasıl bir sistemde yaşıyoruz?

İçinde yaşadığımız toplum özel mülkiyete dayanan, sömürenin ve sömürülenin olduğu sınıflı bir toplum olan kapitalist sistemdir.

Kapitalist toplumda iki ana sınıf vardır. Biri sömürenlerin yani bütün üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıf. Diğeri de toplumun çoğunluğunu oluşturan ve emek gücünden başka sermayesi olmayan yani üretim araçlarından mahrum edilen işçi sınıfıdır. Bu iki sınıf arasındaki çelişki uzlaşmazdır, uzlaşmazdır çünkü birinin çıkarına olan diğerinin zararınadır. Bu çelişki aynı zamanda sınıf savaşımının da kaynağıdır.

Sistemi tanımak önemlidir ama yetmez. Tanıdıktan sonra sıra artık eskimiş olan sömürü düzenini değiştirmeye gelmiştir. Tıpkı Marx’ın filozoflar için söylediği gibi: “Bugüne kadar filozoflar yalnızca dünyayı yorumlamakla yetindiler, aslolan dünyayı değiştirmektir.”

Değiştirmek için de doğru öncüye, doğru politikaya ve doğru araçlara sahip olmak gerekir... Parti böyle bir öncüdür, lakin farklı siyasi hareketler de öncülük iddiasındadırlar. İşçi sınıfı ve tüm ezilen halkları gerçek kurtuluşa Leninist Parti mi yoksa diğerleri mi götürecektir. Tam bu noktada yine sorular sorup, pratikte sınayarak kimin sınıfın öncüsü devrimci komünist olduğunu, kimin oportünist, reformist olduğunu bilmek anlamak zorundayız. İşçi sınıfının öncüsü olanlara şunu sormalıyız: Hangi sınıftan yanasınız? Tıpkı Dünyayı Sarsan On Gün romanındaki bolşevik işçinin sorduğu gibi. “İki sınıf var. Biri işçi sınıfı, biri de burjuva sınıf, siz hangi sınıftan yanasınız”. Bu soruya verilecek cevapları da, cevap verenlerin pratikleriyle sınamalıyız ve doğru olan öncüye ulaşmalıyız.

İstisnasız hepsi işçi sınıfından yana olduklarını söyleyeceklerdir. Ama gerçekten böyle mi? Devrimci komünistlerin dışında kalanların hepsi bunu söylemelerine rağmen pratikleri burjuva sistemi reforme etmenin ötesine geçmeyecektir. En basit haliyle “krizin faturasını ödemeyeceğiz” ve “asgari ücretin” arttırılması pazarlığına dahil olmak, vb vb istek ve talepler. Asgari ücreti kabul etmeyi tek başına ele alsak bile sistem içi çözüm aradıkları kendiliğinden anlaşılacaktır. İşçi sınıfının temel çıkarı, sömürü düzeninin ortadan kaldırılmasıdır. Sömürüyü sınırlamak değil, sömürüyü sonlandırmaktır. Yaşam koşullarını biraz olsun iyileştirmek için mücadele etmek, gerçek kurtuluşu sağlayamaz. Devrimci komünistler yani leninistler ise özel mülkiyete dayanan sömürü düzenini ortadan kaldıracak ve işçi sınıfının egemen sınıf olmasını sağlayacak mücadeleyi başa alır. Gerçek, kesin ve tam kurtuluş için işçi sınıfının iktidarını yani proletarya diktatörlüğünü hedeflemek, bu hedef için mücadele etmek gerektiğini bilmek durumundayız.

Küçük-burjuva devrimcileri lafız düzeyde işçi sınıfından yana olsalar da pratik olarak devrimi, sosyalizmi ve işçi sınıfının iktidar olma sorununu ötelerler, çünkü onlar bu sorunları geleceğin sorunu olarak görürler ve geleceği de bilinmez zamanlara ötelerler. Bu da istem ve taleplerinde somut olarak gözüyor. Söylemde devrimci, pratiklerinde alabildiğine reformist. Reformistlerin işçi sınıfı mücadelesinden anladıkları sendikal mücadele yani ekonomik ve demokratik mücadele. Bunlar işçi sınıfının politik olarak değil ekonomik temelde örgütlemekten yanalar. Devrim için değil reformlar için mücadele. Kapitalizmin sınırlarını aşmayan, egemen sınıfı kabul eden, onun tarafından kabul edilmek arzusuyla sunulan istek ve talepler manzumesiyle sınırlıdır. Lenin reformistleri şöyle tarif ediyor: “Reformizm genelde, insanların kendilerini eski egemen sınıfın temellerini ortadan kaldırmayı gerektirmeyen değişiklikler için, bu temellerin korunmasıyla bağdaştırılabilecek değişiklikler için ajitasyonla sınırlamalarından ibarettir.” (IV. Cilt s.153). Bu da açık bir şekilde gösteriyor ki, bizi kurtuluşa götürecek politikalar devrimci komünist partinin öncülüğüdür.

Tabii buradan yanlış bir sonuca da savrulmamak gerekir. Komünistler reformlara karşılar mı, hayır komünistler reformlara karşı değillerdir. Tam aksine reformları devrimin yan ürünleri olarak kabul ederler ve bu kazanımlar daha ileri gidecek olan devrimin ortaya çıkardığı sonuçlar olarak görürler. Komünistler reformlara değil reformları mücadelenin amacı yapılmasına itiraz ederler. Komünistler devrim ve iktidar hedefiyle mücadele ederler. Devrim mücadelesi ileri aşamalara ulaştığında işçi sınıfını ve öncüsünü engellemek ve kendi iktidarını korumak için, burjuvazi reformlar yapmak zorunda kalır. Bu ayrımı iyi görmek gerekir. Ne için mücadele ettiğimiz ve hangi araç ve yolu seçtiğimiz önemlidir.

Kurtuluşun yolu kapitalist sistemi ortadan kaldırmaktan geçiyor. Bunu başarmanın yolu da Leninist Partinin politikaları doğrultusunda örgütlenmekten, mücadele etmekten geçiyor...

Arif İşçi