Biennio Rosso, Yeniden!

Proletaryanın iki kızıl yılı: Biennio Rosso! İtalya işçi sınıfının dünya devrim mücadelesine kattığı büyük deneyim. 1919-1920 yılları, İtalyan burjuvazisinin deyim yerindeyse, ipten döndüğü iki yıl idi. Ekim Devrimi'nin yarattığı muazzam etkiyle, emperyalist savaşın sonuçlarına karşı dünya halklarının proletarya bayrağı altında kapitalizme devasa darbeler indirdiği yıllarda, İtalya'da proletarya milyonluk gövdesiyle devrim için ayağa kalkmıştı. Sendikalizme ve burjuva düzenin sınırlarına karşı fabrika konseylerinde bir araya gelerek İtalyan burjuvazisine ve emperyalist kapitalist sisteme dünyayı dar etmişlerdi!

1919-1920’li yılların yüzüncü yıllarındayız. İtalya işçi sınıfının iki kızıl yılı, Biennio Rosso; proletaryanın militan devrimci mücadelesiyle ortaya çıkan bir hareketti. 1918 yılının Kasımında Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sona ermişti. Derin siyasal, ekonomik krizlerin sarstığı Avrupa ülkelerinin pek çoğu proletaryanın devrimci atılımıyla karşılaşıyordu. İtalya'da 1906 yılında ortaya çıkan, emperyalist savaş yılları boyunca, büyük fabrikalarda etkinlik gösteren işyeri komiteleri (iç komisyonlar), binlerce işçinin katıldığı fabrika konseylerine dönüşmeye başlamıştı. Fabrika konseyleri, sendikalı, sendikasız bütün işçilerin yer alabildiği ve sendikaların aksine işkoluna göre değil, işyeri temelli örgütlenen örgütlenme biçimleri olarak gündeme gelmişti. Devrimci sınıf hareketi burjuvazinin yasal hukuksal engellerine takılmadan mücadele ediyordu. Torino'da Mayıs 1919 yılında ortaya çıkan fabrika konseyleri ilk olarak FIAT'ın bir fabrikasında iki bin işçiyi temsilen 32 temsilciden oluşmuştu. Ekim ayında 30 bin metalürji işçisini temsil eden konsey konferansı gerçekleştirmiş, 1919 yılının sonunda farklı sanayi kollarından 150 bin işçiyi birleştirmişti.

1920 yılı Ocak ayında posta ve demiryolu işçilerinin hükümete karşı grev kazanımları yeni grevlerin önünü açmış, özellikle Torino'da derinleşen ekonomik ve siyasal krizin etkisiyle konseyler neredeyse her yere yayılmıştı. Torino, İtalya'nın Petrograd'ı adını hak edecek ölçüde devrimci hareketin merkezi haline gelmişti. Mart 1920'de çalışma saatlerinin değiştirilmesine karşı koyan FIAT'ın bir fabrikasındaki işçilerin işten atılması üzerine işçi sınıfı protesto grevlerine başladı. İtalyan burjuvazisi de protesto grevlerine lokavtla karşılık verdi. Nisan ayına lokavta karşı 500 bin işçinin grevi damgasını vurdu. İlerleyen aylarda işçi sınıfının gittikçe büyüyen bu örgütlü ve güçlü devrimci hareketinin örgütü olan fabrika konseylerinin dağıtılmasını isteyen burjuvazi Alfa-Romeo fabrikasında çalışan 2 bin işçiyi, lokavt ilan ederek işten attı. 30 Ağustos 1920 günü yaşanan bu olaya işçiler fabrikaları işgal ederek cevap verdiler. Roma, Napoli, Floransa, Palermo gibi kentlerde de işgaller gerçekleşti. Bu şekilde harekete geçen 400 bin işçiye diğer sektörlerde çalışanların desteği ile 500 bin emekçi, konseylerin etkisi altına girmiş oldu. Konsey hareketi ve işgaller Torino, Milano ve Genova'da kitlesel halk hareketine dönüşerek artık doruk noktasına ulaşmıştı.

11 Eylül 1920 günü yapılan ve yaklaşık 1.1 millyon işçinin katıldığı devrim referandumda çıkan "hayır" kararı ile birlikte hareket sönümlenme yoluna girdi. Burjuva sınıfın alaşağı edilmesi, devrim perspektifine sahip olmayan; konseyleri bir devrim mücadele aracından ziyade özyönetim organları olarak ele alan bir anlayışa sahip olan PSI (İtalya Sosyalist Partisi) ve CGl (Genel Emek Konfederasyonu)'yi aşamayan İtalya işçi sınıfı, dar sendikal, ekonomik mücadele anlayışı ve reformizm bataklığına karşı büyük bir deneyim ve ders bırakmış oldu!

 

Yüzüncü Yılında Biennio Rosso Yol Gösteriyor!

Biennio Rosso, İtalya işçi sınıfının İki Kızıl Yılı; işçi sınıfının İtalya'da devrim için ayağa kalktığı günlerin yıl dönümündeyiz. Bu yıl aynı zamanda Alman ve Macar devrimlerinin de yüzüncü yılları! Aradan geçen yüzyıl! Ve ne hoş bir tesadüf ki, dünya halkları kapitalizme karşı bugün de devrim için ayakta! Hem de sadece gelişmiş emperyalist ülkelerde değil, tüm dünyada. Biennio Rosso'nun yüzüncü yıldönümü, Biennio Rosso'nun yüzüncü yıl dönümü, emperyalist kapitalist sistemin büyük buhran beklediği yıllara denk geliyor! Kapitalist üretim ilişkileri tarihsel sınırlarının sonuna vardı. Kapitalizm, milyonlarca insanın yoksulluğu pahasına varlığını sürdürebiliyor, yoksul halklara açlık, sefalet ve acıdan başka bir şey de vaat etmiyor. Bir yanda bilim ve tekniğin geldiği gelişme düzeyi, bir yanda işsizlik, açlık, hastalıklardan kırılan insanlar...

Kapitalist üretim tarzı, hem iktisadi hem politik kriz içinde debelenmekte. Kapitalizmde krizler, artık sürekli hale gelmiştir. 2008 yılında gerçekleşen kriz süreklileşen kapitalist krizin doruk noktasındaydı. Bu anlamda, 2008 yılı tekelci sermaye sınıfı ve emekçi halklar için bir dönüm noktası oldu. Kitleler kapitalizme karşı "modası geçmiş"  devrimler için ayağa kalktılar. Kapitalizme, faşizme, emperyalizme karşı artık sadece mücadele vermiyor, kapitalizme ve sonuçlarına karşı saldırı halindeler. 2010 yılında Tunus'la başlayan yeni evrenin devrimleri, Mısır, Yemen'le devam etti. İspanya'da, Yunanistan'da, kapitalizmin kalbi ABD'de, Türkiye'de şanlı Haziran günlerinde… Emekçi sınıflar, burjuva egemenliğine karşı devrim yolunda. Süreç bugün de devam ediyor. Fransa'da sarı yelekliler, kapitalizmin final sahnesi için ilk girişi yaptı. Cezayir halkı, yılın ilk devrik liderini takdim ederken, Sudan halkı El Beşir, yetmedi, 8 saatte ikincisini "yolcu etti"; askeri darbeyle geçiştirilmek istenen devrimi çaldırmadı. Şimdi sivil bir hükümet ilan etmeye hazırlanıyorlar. Böylece burjuvazinin ve emperyalistlerin darbe tezgahını boşa çıkarmış oldular. Devrim büyüyor.

Türkiye’de ekonomik ve politik krizin derinleştiğini, burjuvazinin bu süreci çaresizce izlediğini, umutsuzca çırpındığını görüyoruz. Öyle ki seçimi bile bitiremeyecek kadar acz içindeler! 8 milyona yakın insan işsiz. Milyonlarca işçi sefalet ücretiyle -asgari ücretin altı ve civarı- çalışıyor. Şovenist kampanyalar, beka söylemi ya da seçim, hukuk, adalet masalları kitlelerde etki yaratmıyor. Biennio Rosso'nun yüzüncü yılları, proletaryanın bu toprakları sarsmaya başladığı, proleter eylemlerin nitelik ve nicelik açıdan güçlendiği bir sürece denk geldi. İşte 8 Mart! Kitlelerdeki devrimci ataklık ve cüretin ifadesidir.

Sonuç olarak, İtalya'da proletaryanın önce çıktığı, devrime yürüdüğü yılların yüzüncü yılında emperyalist kapitalizm, ekonomik, politik krizini çözebilmek, kapitalizmi ayakta tutabilmek için dünya çapında işçi sınıfına, emekçi halklara ilan ettiği savaşı sürdürüyor. Tüm dünya, burjuva sınıfla emekçi sınıflar arasındaki muharebe alanı. Kapitalizm ne iktisadi koşullara müdahale edebiliyor ne de politik mücadeleyi durdurabiliyor. Bir zamanlar  "tarihin sonu"nu ilan edenler bugün hata yaptıklarını söylüyorlar. Emekçi halkların, proletaryanın devrimci saldırısına karşılık veremiyorlar. Dünyanın her yerinde emekçiler kapitalist sistemin surlarını yıkıyor. Biennio Rosso'nun yüzüncü yılı, hem Türkiye halkları hem dünya halkları için kızıl yıllar olacaktır. Sudan halkı ilk adımı attı; perdeyi açtı. Sıra bizde!