Devrimin mecrasına, onun alanına çokça kişi gelir ve gider. Bir hayli kişi devrim ile ilgili konuşur, sözünü söyler, eyleme dahi geçer. Yürekli adımların, verilen zamanların, fedakârlıkların karşılığında elbet devrim kendisine katılanlarla gelişir, yoluna devam eder.

Fakat hareket nesnel bir olgu, gerçeklik ise de, koşulu devrimden yana kılmak planlı müdahaleleri gerektirir. Olayı ve olguyu kendi haline, gelişim çizgisine bıraktığınız an da, orada hareketin peşi sıra sürüklenen eylemciler görürsünüz. Eylem yoksa doğalıyla eylemci de yoktur! Bunun aksine devrimi örgütleyen, en ufak adım da dahi bu örgütleme fikrini devrimle buluşturan yaklaşım eylemi de yaşamıyla birlikte örgütler. Kısa özetiyle o, devrime örgütlenmiş, devrimi örgütlemek için de eyleme geçmiş kişidir. İşte Kenan bu hareketlilik halinin karşılığıydı. Kenan devrimdi, eylemdi. Genç bir devrimcinin hangi alanda, hangi insan da olursa olsun yarattığı etki, ardında bıraktığı düşünce, ister ikna olun

isterseniz olmayın bu temeldeydi. Karşınızda genç ama tecrübeli, naif ama militan, çok koşturan ama hep okumaya zaman yaratan bir karakter vardı. Onun için yasal alan hatta kimilerinin kullanmayı çok sevdiği "demokratik alan" diye bir yer yoktu. Aldığı notları şifreleyen, başkalarına zarar gelmesin diye telefonları aklında tutan, ankesörlünün müdavimi olandı. Disiplin öz davranış, yaşam biçimiydi. Okuduğu kitapların elbet geçmiş karakterleri, yaptığı alıntıların dönemsel bağı vardı. Ama kitaba ve alıntının ulaşmak istediği yere can veren onun birçok şeyi kafasında somutlaştırmış olmasıydı.

 

Genç “Yeni İnsan”

Sanırız onu farklı kılan düzene, sisteme çok ve çok yabancı olmasıydı da. Bunu bir sakınma, düzene karşı kendini koruma, onu tanımama durumu olarak değil, komünist olma gayretinin sonucu olarak görmek gerekir. Kafa rahatlığıyla şunu söyleyebiliriz, Kenan genç bir komünistti. Yaşamın içinde alışıklık diyebileceğimiz, kurtulmak için çabalar sarf ettiğimiz düşünce ve isteklerin onda bir karşılığı yoktu. Kapitalizmi karşısına alan, onunla örgütlü bir savaşıma giren biri için bu ciddi bir kafa berraklığıydı. İç tutarlılığının, yoğunlaşmasının, attığı adımlarının ikirciksizliğinin nedeni de buydu. İnsani duyguların en yüksek gelişim düzeyi, merhaba demenin en içten hali, yoldaşlık ilişkisinin en kolektif düzeyi bu insan da açığa çıkar. Şüphesiz mükemmel insan değil… Fakat “yenii insan” dediğimiz anlatımın en canlı örneklerinden biriydi.

 

Bir Devrim Romanı, Anlatan Yine Kenan

Bir gün yine ankesörlünün başında… Denizlerin anmasında tanışılıp telefon numaraları alınan gençlerle ilişkiyi ilerletmek için randevu alma çabasında Kenan. Tabi aynı tarzını sürdürüyor. Telefon açılıyor ve "Merhaba, sizinle mezarlıkta tanışmıştık..." diye absürt bir girizgâhla karşılaşıyor telefonun ucundaki.

Karşısındaki bir şaşkınlık hali ve tabi biz de bir kahkaha. İllegalitenin yöntemle, titizlikle uyumunu kavrayabilmek biraz zaman alacak tabi. Bir tarafın şaşkınlığı yerini zamanla örgütlü mücadeleye bırakıyor. Fakat bizim kahkaha, o her zamanki yerini koruyor. Bir yıllık mahpusluk günlerinde mektuplarını ulaştırdığımız gençlere, “artık burada da varız” dedirten biri vardı. Onu, yüksek idealler taşıyan yirminci yüzyıl romanlarının bugüne ulaşan karakteri gibi mi görmek gerekir?Naifliği, sakinliği, uykusundan çalıp okumaya ayırdığı mutlak mesaisi ve bu yumuşak görüntünü rafa kaldırıp fırsatını kollayan cesareti. Bauman'ı ayaklanmacı kitleden ayırıp ayağa kalkması gereken fabrikanın önüne yönelten hangi duygu ise ondaki duygu da her zaman oydu.

"Saat 13'te Sayın Generalim"in sayfa aralarına saklanmış ne kadar rol varsa sağa sola dağıtılmalı, bu roller Çeka'yı kıskandırırcasına oynanmalıydı.

Ayaklanma mücadelenin en yüksek boyutu… Ayaklanmacı yığınların girişkenliği normal ve sıradan günlerin hantallığına, rutinliğine cevap gibidir. Kenan için yürüdüğü yol, saptığı sokak bile ayaklanma zamanın olağan mekânı, çevresindekiler de ayaklanmanın doğal malzemesidir. Onun için ayaklanma ve devrim, normal görünen günlerin içerisinde beslenen ve fırsatını kollayan güncel bir gerçeklikti. Madem durum buydu, devrimci kadro ufak düşünemez, küçük hedeflerle yetinemezdi. Böylesi bir bilinç nasıl rutinleşebilir ki? Nasıl yerinde durabilir? Durmadı… Sverdlov gibi!

 

Politik Savaşçı

Marksist-leninist eserlerle ilgili saatlerce konuşabilirdi. Gevezelik olsun diye değil. Roman karakterlerini tekrar cepheye sürebilirdi. Örnek olsun “Ateşi Çalmak” serisinden bir alıntıyı ezber olsun diye değil, hatta bilgili olduğunu göstermek için değil, paylaşmayı sevdiği, onda yarattığı duyguyu ve coşkuyu yansıtabilmek için verirdi. Partisinin politik görüşlerini, programatik hedeflerini anlatırken, sohbet-tartışma esnasında savunurkenki hâkimiyeti, politik bir savaşçı olmasının sonucuydu. Gençlik hareketlerinin merkezi toplantılarını düşünün… Sakin ve söylediği düşünceleri temellendiren, karşısında söylenilen her şeyi çürüten, karşı taraftakine yanıt olarak sadece “ama koşullar…” demekten başka bir şey bırakmayan savaşçılık, genel sosyalist hareketin teorik zayıflığının kalkanı olan, onun savunduğu politik görüşlerin aşırı ve abartılı olması ile karşılanabilirdi(!) Ama bu Kenan için, doğru yer de, doğru yolda olduğunun anlatımıydı sadece.

İlgilendiği her insan da etki ve izler bıraktı.Bu her insanı örgütleyebildiği anlamına gelmiyor. Fakat örgütlenen her insan hızlı bir politik ve pratik gelişim süreci içerisine girdi demek yanlış olmaz. Avucunuza sıkıştırılmış okuma listesi ile baş başa kalabilirdiniz. Mahallelerin uğrayan yüzüydü. İşçi gençliğe karşı teorik üstenciliği yoktu. Gençliğin yayın organında (Genç Yoldaş) aldığı sorumluluk, yayına kattığı politik nitelik ve farklı bölgelerden yayına yazım anlamında yapılan katkı trafiğini yönetmesi, örgütlenme çalışmasının yanında bu alanda iyi bir yönetici olduğunu göstermişti. Genç Yoldaş, çıkan benzer dönem dergileri arasında “abi” üretimi olmayan direk gençliğin kaleme aldığı yazıları ile ileri bir düzeyi ifade ediyordu. Gençliğin devrimci programla buluşması, gündem yazıları ile güncelliğin siyasal hedeflerle ilişkilendirilerek akademik ya da ekonomik talep sınırları içinde kalmaması derginin öne çıkan bir yönüydü. Elbet bunda parti programının ve Kenan gibi program çıtasını yakalamış genç devrimci kadroların emeği vardı. O çizginin gazetedeki gençlik bölümüne yine onun temel katkısı ile aktarıldığını gördük. “Gençlik Ne Yapmalı” kitabını yayına hazırlayan, son bölümüne katkı koyan da oydu.

 

Eylemde Militan, İyi Süvari...

1Mayısların Taksim kavgasında elinde kızıl bayraklı bir sopa ile barikatın üzerine doğru yürürken hatırlayabilirsiniz onu. Nice eylemin en önünde... IMF-DB’yi İstanbul’da karşılamaya hazırlanan güç birliğinin eylem komitesindeydi. Eylem önerilerinin balon uçurtmak, basın açıklamaları yapmak olduğu bir toplantıda “temsilcileri taşıyacak olan otobüs firmasının acentelerini hedef almayı, bankaları teşhir ederek hedef almayı öneriyoruz” diye araya girmesi kafaların sesin geldiği yere çevrilmesini de beraberinde getirmişti. Toplantıdaki en genç oydu. Kadıköy de bankalar ve emperyalist markalı işletmeler camlarına kırmızı boyalar ve yazılamalar yapılarak, insan trafiğinin en yoğun olduğu zaman da, aynı dakika da teşhir edilecekti. Her siyasete bir banka ve işletme düşmüştü. Bize düşen bankanın yakınına bir yere sotelendik. Zamanı geldiğinde bankaya yöneldiğimizde başka bir siyasetin, yanlış anlaması sonucu, “bizim” olan bankaya eylemi yaptığını gördük. Bankayı karıştırmışlardı. Elimiz “dolu” dönebilirdik. Aynı bankanın en yakın şubesinin nerede olduğunu düşündük. Ve artık birbirine “karışan” Kadıköy’ün ortasında ellerimiz dolu, yüzümüz kapalı yaklaşık 300 metreyi 40 saniye civarında kat ettiğimizi söyleyebiliriz. Banka tüm güzelliği ile karşımızdaydı ; “IMF-DB’ye İstanbul’u Dar Edeceğiz!”

IMF-DB protestoları günü Taksim de toplanacak olan kitleye saldırı olacağı malumdu. Biz, Kenan’ında içinde olduğu yaklaşık 10 kişilik grup olarak İstiklal Caddesi’nin Mis Sokağı girişine konumlanmıştık.Yüksek ihtimal ilk saldırının yol açacağı kargaşanın gazdan da etkilenen kitleyi İstiklal’e doğru yönelteceğini, bunun da dağınıklık yaratacağını düşünmüştük. Gelen kitleyi toparlamalıydık. Aynen düşündüğümüz gibi oldu. Çap olarak caddeyi kaplayan büyük bir pankartı açtık ve sadece Kenan ve başka bir yoldaşı pankartın dışında tuttuk. Bir yandan kitle bizim olduğumuz yere doğru arkasında TOMA ile koşuyor, biz de kitleye ve Tomaya doğru yürüyoruz. O araKenan ne yapıyordu dersiniz? Elinde sapanı ve sopası ile emperyalist kurumların ve bankaların camlarına girişiyor, gelen kitleyi çatışmaya davet ediyordu. Pankartın arkasında yüzlerce kişi olduk, Kenan ve diğer yoldaşta yüzlerce kişi!.. Canlı haber bültenin de spiker; “Kendilerine Mücadele Birliği diyen yaklaşık iki yüz kişilik grubun finans kuruluşlarını, bankaları hedef…” aldığından bahsediyordu. Oysa caddede 10 kişiydik. Aramızda da, bilge yüzünün arkasında militan bir komünist!

 

Güleç, Kızdığı Belli Olmayan, Küfürlü Ortamda Yüzü Kızaran Çocuk

Yoldaşları onu çok severdi. Gençliğin içinde yakın olanlarca, onun temiz, saf yanı hep bir espri konusuydu. Duygusal meselelerde takılmalarımız, “Kenan bir kere küfür etsene?” diye pişkince istemlerimiz, küfür eden işçilerin karşısında kızaran yüzü onun başka bir kumaştan olduğunun göstergesiydi. Yılbaşı günü bir şeyler almak için tekel bayiine girildiğinde “Kenan ne içersin?” sorusuna “su” diye yanıt vermesi muziplikten değildi. Kenan buydu.

Beyazıt çevresinde afiş çalışmasındayız. Vefa semtine de afişlerimizi yaptık. Lise’nin karşısındaki afişlerin birkaç dakika sonra yırtıldığını gördük. Oradan geçerken kalabalık bir esnaf grubu ellerinde kesici aletlerle bizi linç etmek istedi. Biz tabi topuk… İyi kurtulduk. Faşist grupla aramızı açtığımızda durduk, onlar da yakalayamayacaklarını düşünerek durdular. Yanımızdaki Adanalı yoldaş ağzına ne geldiyse saydırdı güruha. Allah mı kaldı, kitap mı? Kenan’ın o yüzü unutulamaz. Bir yandan nefes nefese kalmış, bir yandan da bizim Adanalıyı susturmaya çalışıyor. Adanalının cevabı hazırdı. “Valla Kenan Yoldaş, ben o küfürleri etmeseydim bugün uyuyamazdım.

 

Çağın Direnişinde Taylan Olmak

Kenan’ın savaşçı ismini duyduğumuzda, bu ismi tercih etmesine şaşırmadığımızı söyleyebiliriz. Çünkü gençlik hareketinin geçmişi ile bağını sadece miras olarak değil, süreklilikle ve dününd eğil, bugünün de devrimine ait olması ile kurguladığını tahmin edebiliyoruz. O nedenle bir kök olarak düşündüğümüz de Taylan Özgür ve Vedat Demircioğlu, başlangıç ile şu an ulaşılan yer arasındaki gövdenin en sağlam noktalarından ikisiydi. Kenan, Taylan Demircioğlu olarak bu gövdeye yaslandı, ağacı yaşattı, hatta bu “çağın direnişi”nde daha da anlamlandırdı.

Seni tanımak, senle ortak kavgalara girmek güzeldi. Seninle uzun sohbetler yapmak muazzam keyifliydi. Seninle tartışmak dahi düzeyliydi, öğreticiydi.

Sana bir Ateşi Çalmak alıntısı Kenan Yoldaş;

“Bir devrimcinin kanı çarpıştığı barikata bulaşmışsa, sonuna kadar devrimle kan kardeş oldu demektir.”

Devrimin kan kardeşisin Taylan. Bizim de öyle!

 

Devrimin Kan Kardeşi, Kenan!

NOT: Mücadele Birliği Gazetesi'nin 2018 yılında yayınlanan 45. sayısından alınarak yayınlanmıştır.