Konu oldukça kapsamlı ele almayı gerektiriyor; ancak biz burada belli başlı yönlerine değinmekle ve daha çok da Türkiye’deki durumu gözden geçirmekle yetineceğiz.
Aslında “siyasal islam”ın ne olup olmadığı, dahası böyle bir kavramlaştırmaya gidilip gidilemeyeceği Türkiye’de uzun yıllar tartışıldı. En son AKP kurucularından Abdullah Gül’ün kendisiyle yapılan bir röportajda siyasal islamın tüm dünyada çöktüğünü söyleyerek “Biz bunu görüp paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi” demesinden sonra konu yeniden gündeme gelmeye başladı.
Paradigmadan nasıl ve ne ölçüde kopulduğu ayrı bir tartışma konusu; ama A.Gül, bugünkü AKP’nin “siyasal islam” geleneğinden geldiğini kabul etmiş oluyor, ki zaten bunu herkes biliyor. Bugün siyasi iktidara yakınlığıyla bilinen, hatta RTE’nin akıl hocalarından biri kabul edilen Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Hayrettin Karaman 27 Nisan 2017 tarihli köşe yazısında “siyasi islam” adlandırmasına karşı çıkıyor; gerekçesi de “bir tek İslam” olduğu... “İslam’ teori ve inanç olarak siyasetten ayırmak mümkün değildir. Bazı müslümanlar siyasi hayatın da islama göre düzenlenmesini ve yürütülmesini ister, bunun için örgütlenir ve faaliyet gösterirlerse bunlara ‘siyasi müslüman’ ve bunların dinlerine de ‘siyasi islam’ demek doğru olmaz...” diyor. “Bir tek islam”ın tam anlamıyla uygulanmasınınsa güç ilişkilerine bağlı olduğunu söylüyor.
Aslında “siyasal islam” denilen şey dönemin siyasal enstrümanlarını (parti, dernek, parlamento vb) kullanarak iktidara gelmeyi ve sonrasında da toplum yaşamını şeriat kurallarına göre düzenlemeyi ifade ediyor. IŞİD, Hizbullah vb ile arasındaki tek fark, iktidara gelmek ve geldikten sonra islamî yaşayış kurallarını oturtmak için kullanılan yöntemlerdir. Birinciler (Müslüman Kardeşler, AKP vb) daha tedrici yani sürece yayılmış yöntemleri tercih ediyorlar. İkinciler (IŞİD, Hizbullah vb) daha fundemantalist (köktendinci) ve daha radikal (köktenci) yöntemleri tercih ediyorlar...
Tabii her iki kesimin de amaçlarına ulaşmak için sermaye desteğine ihtiyaçları var; çünkü tekelci kapitalizm döneminde sermayenin desteği olmadan bu tür hiçbir parti, dernek vb’nin ayakta kalma şansı yok. Eğer Türkiye’de 1990’lı yılların sonunda emperyalist- kapitalist sistemin ekonomik tam ilhak politikası olmasaydı, AKP bu dönemde palazlanan tedarik zincirlerine eklemlenmeseydi; inşaat sektöründe ortaya çıkan geniş rant havuzuna boylu boyunca dalmasaydı bugünlere gelmesi mümkün olmayacaktı. Bugün elde ettikleri “güç”ü onların örgütlenme yeteneğine, çalışma tarzlarına vb bağlamak en büyük yanlış olacaktır. ABD ve AB emperyalizminin, çok uluslu şirketlerin desteği olmasaydı AKP’nin değil 20 yıl, 1 gün bile ayakta kalması mümkün olamazdı. Bu yıllar boyunca üzerinde durdukları tabanlarını ihya edebilmek için “rant, rant ve yine rant” ilkesine sıkı sıkı sarıldılar.
Siyaseten oldukça pragmatist bir hat izlediler. Ekonomik ve siyasi krizin, uzun süredir devam eden iç savaşın diğer partilerde vb yarattığı yıkıcı tahribatı değerlendirerek, “değişim”, “yenilik” mesajları verdiler; kendilerini onlardan azade bir konumdalarmış gibi lanse ettiler. Ve gelinen aşamada yine sermayenin desteği ile ayakta durmaya çalışıyorlar. O yıllara göre devletin merkezine biraz daha fazla çöreklendiler; büyük sermaye gruplarının desteğini biraz daha fazla aldılar. Ama aynı zamanda toplumda büyük bir kutuplaşma da yarattılar. Grevleri vb yasaklayarak sermayenin yüreğine su serperlerken örneğin pandemi sürecinde işçi ve emekçileri çalışarak ölmeye zorlayarak büyük bir tepki ve öfkeyi üzerlerine çektiler.
Paradigmalarının değişmediği açık. Özellikle liberal budalalar “AKP’nin başlangıç ilkelerine/ fabrika ayarlarına dönmesi gerektiği” lapasını sık sık ısıtıp ortaya sürüyorlar; ama işçi ve emekçilerin, yoksul Kürt Halkı ve Alevilerin, emekçi kadınların ve gençlerin gözünde artık onlar “siyasal islam” olarak vb de ifade edilmiyor, doğrudan doğruya “dinci faşizm” olarak adlandırılıyorlar. Doğru kavramlaştırmanın bu olduğu, bugün tekellerin açık terörist diktatörlüğü dinci bir formda sürdürdüğü artık herkesin malumu.
Bu “siyasal islam”ın sonu anlamına geliyor mu? Hayır; ama işleri artık eski tarzda yürütemedikleri, yürütemeyecekleri anlamına geliyor. Nazi faşizminin ayak izlerine basarak ilerlemeye çalışmaları da bunu en açık biçimde gösteriyor.
Ali Varol Günal