Reformist kadın hareketleri, ezilen cinsiyet açısından, biçimsel hak eşitliğini biçimsel demokrasiyi öylesine önemseyip öne çıkardılar, gündemlerinin ana maddesi haline getirdiler ki, böylece anlayış ve pratikte kadınların gerçek kurtuluşu yok sayılmış oldu.

Onların gündemini, kadınlar için hukuksal düzenlemeler, sözleşmeler dolayısıyla devletle ilişkiler oluşturuyor. Peşinde koştukları sözleşme, kadınla toplumun ilişkisinin yeniden düzenlenmesidir. Reformizm tam da devrim olmaksızın, kadınla toplumun ilişkisini bir sözleşmeyle belirlenmesi alanında görülür. Bu toplumda ezilen cinsiyetle toplumun ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi deneyimlenmiştir.

Kadının durumunda bazı lehte değişiklik olmuştur. Fakat bu çok sınırlıdır. Bu toplumla bir sözleşme yapmak, kadın cinayetinin, ezilen cinsiyet olarak konumunu kabul etmek anlamına gelir. Bu, bazı haklar uğruna kadınla erkek ve toplum arasındaki ezen, ezilen ilişkisini onaylamak demektir. Böylece ezilen cinsiyet, sınırlı haklarla toplumsal düzene bağlanmış olur. Burjuvazinin bunu kabul etmesi, kadınları denetlemek, ayaklanmalarını, isyanlarını, başkaldırılarını engellemek ve sonuçta yönetir duruma çekmek içindir.

Kadınların gerçek kurtuluşu uğruna, sosyalizm için verdiği mücadeleyi zayıflatan her anlayışla aralıksız mücadele ettik. Ancak, ezilen cinsiyetin bu toplumda kendi lehine değişiklik yapılması karşısında kayıtsız kalmadık. Dikkat çektiğimiz şey, günlük mücadelenin sonuçlarının abartılmasının kadınların gerçek kurtuluşu uğruna devrimci mücadelesinin boşlanması, ihmal edilmesi, bir kenara bırakılmasıdır. Kadınlarla toplum arasında, kadınların eşitliğine ve özgürlüğüne dayalı yeni bir ilişki, yeni bir sözleşme sosyalizmde olur. Kadınlar, hak eşitliği uğruna uzun tarihi bir geçmişi olan mücadele deneyiminden sonra ve bu yolda birçok adım attıktan sonra, varılan sonuç şu oldu: Bu toplum çerçevesinde hiçbir zaman gerçek özgürlük ve gerçek eşitlik elde edilemez. Deneyim bunun açık kanıtı oldu.

Toplumsal deneyimler öğreticidir. Bugüne kadar deneyimlerimizden çok şey öğrendik. Deneyimlerimizden çıkardığımız bu sonuçları da göz önünde tutarak, kadınların bilincini örgütlülüğünü, güç ve enerjisini siyasal ve toplumsal başkaldırısını gerçek eşitliği ve gerçek özgürlüğü için sosyalizm uğruna harekete geçirmeliyiz.

 

Tarihin Gidişini Belirleyen Eylem

İşçi sınıfının ve kadınların kurtuluşu için tarihin gidişini belirleyen eylemler ortaya koymak gerekiyor. Sayısız eylem yapıyoruz. Bu eylemler kuşkusuz büyük eylemi oluşturuyor. Fakat, insanlığın geleceğini belirleyen, eylemler, eylemlerin sayısının artmasıyla değil, nitel değişimi sağlayan eylemler olabilir. Belirtmeye bile gerek yoktur ki, tarihin gidişini belirleyen eylem, bir devrimdir. Varolan insanlık dışı koşulları temelden değiştiren bizi geçmişin pisliklerinden kurtaran, burada kalmayarak daha ileriye, sınıfların kaldırılmasına götüren yalnızca devrimdir. Radikal bir devrim, yani toplumsal bir devrim varolan yaşam ve düşünce biçimini değiştirebilir. Toplumsal devrim tam da geçmişten köklü kopuştur.

Bazı çevreler, bu toplumu, toplumda kadınların toplumsal konumu nedeniyle çeşitli biçimlerde eleştirmekle yetiniyorlar. Toplumun eleştirisi ne kadar yoğun, sert ve sürekli olarak yapılırsa yapılısın, eleştiri eylemin yerini tutmaz. Toplum, yapılan tüm eleştiri ve teşhirden sonra da varlığını sürdürür. Eski toplum eylemle, tarihin gidişine yön veren büyük bir eyleme değişir. Yeni bir geleceğin ve yeni bir yaşamın kapısını açan böyle bir eylem hızla büyüyor.

Kapitalizme karşı gelişen eylemler, yalnızca hızlanmakla kalmıyor, aynı zamanda gün gün yoğunlaşıyor. Ezilen ve sömürülenlerin eylemleri seyrekken, eylemlerin kısa zamanda bir devrimle sonuçlanacağı düşünülemez. Eylemlerin yoğunlaşması, yani olaylardaki büyük artış belirli bir noktada devrime varır. Eylemlerin, olayların yoğunlaşması basite alınmamalı; toplumda köklü ve büyük değişim isteminin çok açık ifadesidir. Güncel olarak söyleyelim, olaylar çok yoğunlaştı, bu daha önce görülmedik bir düzeydedir. Bu demektir ki, devrim insanlığın geleceğini belirleyecek olan, büyük eylem, kapitalist dünyada önlenemez bir güçle ilerliyor.

İnsanlığın geleceğine yön veren eylem ilk defa başlamıyor. Dünya yüzyıldan fazla süren bir zamandır, toplumu köklü olarak değiştirme eylemleriyle sarsılıyor. Devrimci çağ, 1917 Ekim sosyalist devrimi ile başladı. Güncel olarak yeni bir toplumsal devrimler çağıyla sürüyor. Küçük burjuvazi bu çağı da yok sayıyor, ya da önemsiz olarak görüyor. Onlara inanacak olursak, yeni bir tarih ancak kendileriyle başlar. Feminist hareketler tarihe tam da böyle bakıyor. İnsanal tarihin bir ölçütü olan kadınların özgürleşmesi, proletarya toplumsal devrimleriyle başladı. Kapitalist dünya sisteminin genelinde de büyük bir hız ve boyut kazanarak ilerliyor. Tarihin gidişini belirleyen eylemler, kadınlar olmadan hiçbir biçimde gerçekleşemez. Bu, yalnızca teknik bir saptama değildir. Canlı olarak yürütülen bu önemli kavgada somut olarak yaşanıyor.

 

Nesnel ve Öznel Koşullar Umut Vericidir

Güncel nesnel koşullar, insanlara yeni bir geleceğin kapısını açacak olan toplumsal devrim için son derece elverişlidir. Öznel koşullar da, nesnel koşullar kadar umut vericidir. Devrim, nesnel koşullarla öznel koşulların bir araya gelmesiyle gerçekleşir. Böylesine uygun bir politik iklimde, işçi sınıfının devrim yapma kararlılığı, işçi sınıfının devrimci partisinin önderlik rolü, devrimin oluşan koşullarını devrime çevirir.

Yakın tarihte dünyanın birçok noktasında yapılan ayaklanmalar bu atmosferde patlak verdi. Devrimin öznesi varlık göstermeseydi, dünyayı sarsan ayaklanmalardan söz edemezdik. Kadınlar ayaklanmaların hep ön saflarındaydı. Aynı dönemde, birçok ülkede devrim yapıldı. Öznel koşullar umut verici olmasaydı, ayaklanma ve devrimin adı bile edilemezdi. Sığ bir bakış açısına sahip olanlar, devrimin öznel koşullarını kendileriyle ölçer, sadece kendi varlıklarını gözönünde tutarlar. Halbuki, ayaklananlar ve devrime girişenler, başlarken bize sormazlar. Birçok yerde, kendi bulunduğu şartların etkisiyle, büyük olaylar kendiliğinden patlak vermiştir. Asıl mesele bizim gelişmeleri karşılayacak durumda olmamızdır.

 

Tam Kurtuluş İçin Kadınlar İktidara Gelmelidir

Kadınlar bugüne kadar ne elde ettiyse, toplumsal mücadelenin sonucu oldu. Hak eşitliği yolunda büyük ilerleme gösterildi. En küçük bir adım bile uzun süren kavgaları gerektirmiştir. En şiddetli çatışmalarla elde edilen haklar bile güvensizdir. Kadınlar kendi lehlerine köklü değişiklik yapmak için iktidara gelmelidir. Hedeflerimiz doğrultusunda uzun bir yol yürüdükten sonra hedeflerimizi gerçekleştirmek için iktidarda olmak gerektiğini öğrendik. Bu, deneyimin bize öğrettiğidir. Kadınların sosyalist toplumda elde ettikleri konum, kapitalist ülkelerdeki kadınlar açısından yol gösterici olmalıdır.

Sosyalizmin kuruluşunu inceleyen birçok araştırmacı, kuruluş yıllarında, devrimin büyük zorluklar içinde ilerlemesine rağmen, kadınların toplumsal konumunu değiştirmek, kadınlarla erkeklerin eşitliğini sağlamak uğruna, devrimin büyük adımlar attığını kabul ediyor. Bunda kadınların iktidarda olmasının büyük rolü olduğu görülmelidir.

Bizler, tüm bu deneyimlerin yarattığı değerleri alacağız, onları özümseyeceğiz. Fakat daha iyi örgütleneceğiz ve daha ileri gideceğiz. Yeni gelen kuşaklar bunu yapmadan gelişme gösteremezler. Yeni ve daha ileri örnekler yaratılmadan tarih ilerlemez. İşçi sınıfı kadın işçiler yenilikçidir. Mücadelede ve örgütlenmede yeni ve etkileyici örnekler yaratarak sosyalizm tarihini zenginleştirecektir.

 

Gerçek Özgürlük ve Eşitlik Örgütlü Kavgayla Kazanılır

Devrimci politik örgütlenme, egemen güce karşı mücadelede, ezilen ve sömürülenler için vazgeçilmezdir. Kadınların örgütsüz kalması, ekonomik ve politik gücü elinde tutan, ezen ve sömüren sınıf karşısında silahsız kalması demektir. Devrimci politik örgütlenme, devrim ve özgürlük kavgasında kadınların en etkin silahıdır. Ezilen cinsiyeti, sosyalizm uğruna örgütlü savaşımdan uzak tutmak, onların, burjuvazi tarafından denetim altında tutulması, dolayısıyla ezilmelerinin ve eşitsizliklerinin sürmesi demektir.

Şunu belirtmeye bile gerek yoktur ki, devrim ve özgürlük hedefiyle, sosyalizm amacıyla hareket etmeyen kadın örgütü, bırakalım devrimci amacını gerçekleştirme yolunda ilerleme göstermesini, uzun süre varlığını dahi koruyamaz.

 

Sistem Krizinden Gerçek Çıkış Devrim ve Sosyalizm

Bu aile, kadınla erkek arasındaki çatışmaya dayanır. Ezilen cins sınıf yalnızca aile içinde erkekle savaş halinde değil, toplumla da çatışma halindedir. Tek eşli ailenin çıkışından bu yana bu çatışma devam ediyor. Tarihin bu en uzun iç savaşı güncel olarak varlığını sürdürüyor.

Ama biliyoruz ki, iç savaş siyasi kriz demektir. Özel mülkiyet temelli bugünkü aile, tarihi boyunca, yani varoluşu boyunca sürekli kriz içinde olmuştur. Çatışma, iç savaş, özel mülkiyet toplumuyla olduğu için, bu belirli bir anlamda, toplumun da siyasi bir kriz içinde olması anlamına gelir. Güncel aile ve güncel burjuva toplum, siyasi kriz içinde, krizle birlikte varlığını sürdürüyor.

Köhnemiş kapitalist sistem, krizden bir çıkış gösteremez. Onların çıkış dedikleri çıkışsızlıktır. Onların çözüm dedikleri problemin ta kendisidir. Gerçek bir çıkışı ancak işçi sınıfı, kadın işçiler gösterebilir. Kadın işçilerin gösterdikleri çıkış; devrim ve sosyalizmdir.

Bu büyük temel hedefi yaşama geçirmek için, Emekçi Kadınlar, Başkaldıran Kadınlar, kadınları devrimci kavgada yer almaya çağırıyor.

Rosa Luxemburg’un VARDIK, VARIZ VAROLACAĞIZ seslenişini kadın cinsiyetin mücadele tarihine uygularsak, bu bir başkaldırı çağrısıdır. Tarihin uzun bir döneminde hep baskı gördük, aşağılandık, şiddet gördük, erkeklerin ve toplumun kuşatması altında kaldık, en ağır koşullar altında bizler yaşadık, fakat başeğmedik, başeğmiyoruz, baş eğmeyeceğiz. Her dönem çeşitli yollarla ve çeşitli biçimlerde haykırdık.

BAŞKALDIRDIK, BAŞKALDIRIYORUZ, BAŞKALDIRACAĞIZ!

NOT: www.dunyayabaskaldir.wixsite.com 'dan alınarak yayınlanmıştır