Hapishanelerde artan baskı ve hak ihlallerine karşı, alınan merkezi karar doğrultusunda Adana, Dersim, İstanbul, İzmir, Urfa başta olmak üzere İHD şubelerinde eş zamanlı olarak, “Hapishanelerde Yaşatılan Hak İhlallerine Son Verilsin!” başlıklı basın açıklaması gerçekleştirildi.
İzmir’de Konak Meydanı’nda toplanan İHD İzmir Şubesi üyeleri ve insan hakları savunucuları “Mahpuslar Ölüyor Susma Suça Ortak Olma!” yazılı pankart açtı. Basın açıklamasını ise İHD İzmir Şubesi YK üyesi Meral Kaban okudu.
Türkiye’de hapishanelerin, başta muhalifler olmak üzere siyasi iktidar tarafından "tehlikeli"olarak değerlendirilen insanların tutulduğu mekanlar haline geldiğini, özellikle 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile hapishanelerde muhalif olan bir çok kişinin işkencelerden geçirilerek katledildiğini belirten Kaban, hapishanelerin çeşitli işkence ve kötü muamele uygulamalarıyla bilindiğini söyledi.
“Türkiye Hapishanelerinin Birer İnsan Hakları İhlal Merkezine Dönüştü”
İHD’nin tam da böyle bir ortamda kurulduğunu ve 35 yılı aşkın bir süredir hapishanelerde yaşanan ihlallerin son bulması, ihlali meydan getirenlerin hukuk önünde hesap vermesi ve bir daha benzer ihlallerin yaşanmaması için mücadele etmekte olduğunu söyleyen Meral Kaban, “Ancak geçmişten bu yana hiçbir iktidarın hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini giderme konusunda yeterli irade ortaya koymaması bugün de Türkiye hapishanelerinin birer insan hakları ihlal merkezine dönüşmesine neden olmaktadır” dedi.
“Türkiye’de Sadece Yüksek Güvenlikli Hapishane Sayısı 36”
1990’lı yılların sonunda doğru Türkiye F Tipi hapishane sistemine geçiş kararı alınarak başlangıç olarak 11 adet F tipi hapishanenin yapımına başlandığını, bu karar bir çok demokratik kitle örgütü,
meslek odası, sendika, siyasetçi ve hak savunucusunun F tipi hapishanelerde, mahpusların tek başlarına veya küçük gruplar halinde izolasyonun kaçınılması gereken bir tehlike olduğunu vurguladığını ve ekstrem sosyal izolasyonun fiziksel ve mental sağlık açısından ciddi bir tehlike oluşturabileceğine, izolasyon şartlarında tutuklu ve hükümlülerin güvenliklerinin tehlikeye girebileceğine işaret etttiklerini belirten Kaban, yine CPT’nin 23 Şubat 1999 tarihli raporunda F tipi hapishanelerde yaşam üniteleri dışında ortak aktivite imkânları yaratılmadığı taktirde söz konusu yeni sistemin sorunlarını çözmek yerine yeni problemler yaratacağı belirtildiğini aktardı.
Tüm bu uyarı ve önerilere rağmen siyasi iktidarların toplumun tamamında uyguladıkları aşırı güvenlikçi politikanın bir tezahürü olarak hapishanelerde bulunan mahpusları kontrol atında tutup yalnızlaştırmak amacıyla F tipi hapishanelerin uygulamaya konulması için çok hızlı şekilde çalışmalar yürüttüklerini belirten Kaban, “Günümüz iktidarı F Tiplerinin yanı sıra izolasyonu daha da derinleştiren yeni tip Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishaneler ve S Tipi Kapalı Hapishaneler inşa etmişlerdir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerine göre şu anda Türkiye genelinde 14 adet F tipi, 17 adet Yüksek Güvenlikli, 6 Tane de S Tipi Hapishane bulunmaktadır” dedi.
“Yüksek Güvenlikli Hapishaneler Hak İhlalleri ve Yasaya Aykırı Uygulamaların Yapılıyor”
Özellikle Yüksek Güvenlikli hapishanelerde mahpusların tek kişilik odalarda tutulduğunu odaların müstakil havalandırması bulunmadığını ve mahpusların günde 1-1,5 saat ayrı bir yere götürülerek havalandırmaya çıkarılmakta ve geri kalan zamanı ise bu tek kişilik yerde geçirmek zorunda bırakıldıklarını belirten Kaban F tipi, S Tipi ve Yüksek Güvenlikli hapishanelerin uygulamaya konulması akabinde uzmanlar ve hak savunucuları tarafından siyasi iktidarlara yapılan uyarıların haklılığı ortaya çıkmış, bu hapishanelerde tutulan mahpusların başta yaşam hakkı olmak üzere; sağlık, aile ve özel hayata saygı, avukatı ile görüşme ve haberleşme hakları sürekli bir şekilde ihlal edilerek infaz yasasına aykırı uygulamalar meydana gelmiştir. Bu uygulamalara karşı mahpusların iç hukuk ve AİHM nezdinde açmış oldukları davalarda lehlerine çıkan yüzlerce karar olmasına rağmen dava konusu edilen hak ihlallerinin sona ermesi bir yana her geçen gün bu ihlallerin arttığına şahit olmaktayız” dedi.
“Hak İhlallerine Karşı Yapılan Eylemlerde Mahpuslar Yaşamlarını Yitiriyor, Sağlıklarını Kaybediyor”
Mahpusların, ulusal ve uluslararası mevzuattan doğan en temel haklarını kullanabilmek için birçok
kez açlık grevi, kendini yakma ve intihar tarzı eylemler yapmak zorunda kaldıklarını ve yaptıkları bu eylemler sonucunda yaşamlarını yitirdiklerini, birçok mahpusun ise bu eylemlerden kaynaklı kalıcı hastalıklarla yaşamak zorunda bırakıldığını belirten Kaban, son olarak Konya Ereğli Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde bulunan Yakup BRUKANLI isimli mahpusun, Türkiye hapishanelerinde devam eden tecrit ve izolasyon uygulamalarını protesto etmek amacıyla kendisini yaktığını ve sağlık durumunun ağır olduğunu hatırlattı.
“İktidarlar İnsan Haklaı Perspektifinden Uzak Güvenlikçi Poltikalar Uyguluyor”
Ceza ve Tevkifevlerinin en son açıkladığı 01 Kasım 2022 verilerine göre 399 Ceza İnfaz
Kurumunda 331.706 mahpus bulunmakta olduğunu ve bu sayının sürekli olarak arttığını 2002 yılın sonunda bugüne kadar hapishanelerde tutulan mahpus sayısı yaklaşık olarak 5,6 kat arttığını da vurgulayan Kaban “Bu kadar mahpusun hapishanelerde tutulması bile başlı başına büyük bir soruna işaret etmektedir. Uzun bir süredir Türkiye kamuoyunda yer edinen hasta mahpusların tedavi hakkına erişememesi ve hapishanede kalabilecek durumda bulunmayan ağır hasta mahpusların tahliye edilmemesi sorunu da tıpkı hapishanelerde yaşanan diğer tüm ihlallerde olduğu gibi siyasi erkin meseleye insan hakları perspektifinden uzak bir şekilde oluşturduğu güvenlikçi politikalarla bakmasından kaynaklanmaktadır.
“Hapishanelerde 651’i Ağır Olmak Üzere 1517 Hasta Mahpus Var”
Kaban “İnsan Hakları Derneği’nin tespit edebildiği kadarıyla 29 Nisan 2022 tarihi itibariyle Türkiye hapishanelerinde 651’i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bulunmaktadır.
Özellikle tek başına yaşamını idame ettiremeyecek düzeyde hastalığı ilerlemiş olan mahpusların
hapishanede geçirdikleri her bir günün kendileri ve aileleri açısından işkence ve kötü muamele
yasağının ihlaline neden olduğunu belirtmek isteriz. Mahpusların doğuştan veya sonradan başlayan
hastalıkları hapishane koşullarında yeterli ve düzenli bir tedavi yöntemi bulunmaması nedeniyle
ilerlemekte ve yaşam hakkının ihlaline varan sonuçlar ortaya çıkarmaktadır” dedi.
“Hastalığın Tedaviye Cevap Veremeyeceği Derecede Hastayı Tahliye Etmek Yaşam Hakkı İhlalidir”
Hastalığın artık tedaviye cevap veremeyeceği derecede ilerlemesi akabinde savcılıklar tarafından mahpuslarla ilgili verilen infaz erteleme kararlarının bir anlamı kalmadığını vurgulayan Kaban, “Derneğimiz başvurucusu ve hasta mahpus listemizde bulunan Bedri Çakmak ve Ehettin Kaynar isimli mahpuslar hastalıkları nedeniyle infazlarının ertelenmesi ile tahliye edilmiş ancak tahliye edilmelerinden çok kısa bir süre sonra hayatlarını kaybetmişlerdir. Türkiye hapishanelerinde yaşanan ihlallerin her biri yasal değişiklik, personel eğitimi ve sıkı denetim uygulamaları gibi basit adımlarla önlenebilir ihlallerdir” dedi.
Kaban 2022 yılının şu an ki dönemine kadar en az 70 mahpusun hapishanelerde yaşamını
yitirmiş olmasının Türkiye hapishanelerindeki uygulamaların çok acil reformlara ihtiyaç duyduğunun en önemli göstergesi olduğunu vurguladı.
“Sağlık ve İnsan Hakları Örgütleriyle Birlikte Yasa Çalışması Yapılmalı”
Yakın zamanda Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ tarafından hasta mahpusların durumuna ilişkin
yasal düzenlemeler yapılacağı yönündeki açıklamalar sonrasında İnsan Hakları Derneği olarak
konuya dair görüş ve öneriler ile değişiklik yapılmasını önerdiklerimevzuat hükümlerini
hakkında ayrıntılı bir rapor hazırlayarak bu raporu hem siyasi partilere hem de kamuoyuna
sunduklarını hatırlatan Kaban, Adalet bakanlığı ve iktidarın hasta mahpuslar hakkında yapılacak yasal değişiklik öncesinde insan hakları kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin, sağlık örgütlerinin ve baroların konu hakkında yapmış oldukları çalışmalarından faydalanarak bu kurumlarla koordineli bir yasa çalışması yapmasının meselenin kalıcı bir şekilde çözülmesine olanak sağlayacağını belirterek İnsan Hakları Derneği olarak yapılacak bu yasa değişikliği konusunda elimizde bulunan tüm bilgi, belge ve raporlarla aktif görev alabileceğimizi tekrardan belirtmek isteriz” dedi.
“Mahpusların Yaşama İşknce Görmeme Ve Her Türlü İnsani Hakkı Devletin Sorumluluğundadır”
Türkiye hapishanelerinde tutulan tüm mahpuslar devletin denetimi ve sorumluluğu altında olduğunu belirten Kaban, “Bir mahpusun yaşama, işkence görmeme, aile ve özel hayatına saygı gösterilmesi, haberleşme ve insan olmaktan kaynaklı tüm haklarının kullanılması konusunda devletin gerekli tedbirleri alması, bu hakları ihlal edenler hakkında etkili yaptırımlar uygulaması gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye hapishanelerinde yaşanan hak ihlallerin giderilmesi için güvenlikçi politikalardan vazgeçilerek insan haklarını ve evrensel kuralları merkezine alan bir anlayışa geçilmesi gerektiğini belirtmek isteriz” dedi.