HBDH Yürütme Komitesi, 6-7 Eylül dolayısıyla bir açıklama yayınladı ve “Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) olarak, 6-7 Eylül Katliamını lanetliyor, bu katliamda katledilenleri saygı ile anıyoruz.” dedi. HBDH’ın açıklaması şöyle:
Faşist TC devletinin tarihi, tam anlamıyla katliamlar tarihidir. İttihatçı gelenekle şekillenen, hamuru bu zihniyet tarafından karılan faşist bir karaktere sahiptir. Kuruluşunun hemen arifesinde Ermeni katliamıyla gelişen ve sonrasında Koçgiri, Şeyh Said, Zîlan, Dersim ve Rum katliamlarıyla devam eden ve günümüzde de bu uygulamalarını hız kaybetmeden sürdüren faşist devlet geleneği ile yüz yüzeyiz. Tarihsel katliam pratikleriyle bu coğrafyayı, halklar mezarlığına dönüştürmeye çalıştılar. İktidardaki partiler ve kişiler değişse de, katliam uygulamalarında bir değişiklik olmadı. Zira, bu katliamları yürüten güç, katliamcı zihniyet ve siyasetten gıdasını almaktadır. İçinde bulunduğumuz bugünlerde, 67. yılını dolduran ve “6-7 Eylül Rum Katliamı” olarak faşist Türk devletinin tarihine kara bir leke olarak yazılan katliam da bu zihniyet ve uygulamaların bir sonucuydu.
6-7 Eylül Bir Devlet Planıdır
Vaatlerini gerçekleştiremeyen, yaşanan ekonomik ve toplumsal problemleri idare edemeyen Menderes ve ekibi, katliamın başlıca sorumlularındandırlar. 1955 yılında Kıbrıs’ta yaşanan gerginlikler, iktidarın güdümündeki medya aracılığı ile Rumlara karşı bir saldırı zemini olarak propaganda edildi. Merkezi emniyet hizmetleri, yani bugünün Milli İstihbarat Teşkilatı olarak isimlendirilen kurum aracılığı ile yağma, talan, katliam pratiklerinin zemini hazırlandı. Bu gelişmelerin bir devlet uygulaması ve planlaması olduğunu dönemin Seferberlik Tetkik Kurulu (Özel Harp Dairesi) üyesi Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül, bir özel harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi ve amacına ulaştı” diyerek itiraf etmiştir.
Türk kontrgerilla faaliyeti olarak tertiplenen Mustafa Kemal’in evinin kundaklanması olayıyla, “Rumlar gerçekleştirdi” haberleriyle, milliyetçi-ırkçı çevreler katliama seferber edildiler. Oluşturulan atmosferle amaçlarını gerçekleştirdiler. Rum halkı başta olmak üzere gayrimüslim kesimler katliamdan geçirilmiş, malları ve evleri talan edilmiştir. Hiç de yabancısı olmadığımız bir biçimde katliam yağma, talan, hırsızlık, milliyetçi duygular ve vatan-bayrak söylemleriyle örtülmektedir.
İstanbul başta olmak üzere farklı birçok ilde 6 Eylül’de başlayıp 7 Eylül’de devam eden talan ve saldırılarda resmi rakamlara göre; Rum, Ermeni ve Yahudi 12 kişi katledildi, yüzlerce insan yaralandı, yaklaşık 400 kadına tecavüz edildi. İçinde ev, sinagog, kilise, manastır, okul ve işyeri bulunan toplam 5317 mekan saldırıya uğradı. Saldırılardan sonra Rumlar, bütün varlıklarını ve binlerce yıldır yaşadıkları mekanları bırakıp gitmek zorunda kaldılar. Bir yandan farklı inanç ve etnik kesimler katliamdan geçirilirken, diğer yandan bu halkların mallarına ve servetlerine el konularak “milli servet” oluşturma gayretine girdiler.
6-7 Eylül 1955 tarihinde yaşananlar, bugün de güncelliğini korumaktadır. Dün Mustafa Kemal’in doğduğu eve saldırıyı tertipleyenler ile bugün “Suriye’den birkaç roket attırıp” savaş başlatma planları yapanlar aynı çizginin temsilcileridirler. Derinleşen ekonomik kriz, siyaseten yönetememe hali, toplumsal olarak karşılık bulamama durumu bu çizginin bugünkü temsilcilerine iktidarlarını koruma hırsıyla yeni katliam planlamalarına yönlendirebilir. Tarihsel uygulamaları ve karakterleri bu planlamaların olduğu öngörüsünü güçlendirmektedir. Kaldı ki, bölge ve ülke olarak yaşadıklarımız bir katliam uygulaması içinde olduğumuzu gösterecek gelişmelerle doludur. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki uygulamalar ve Kürdistan’ın diğer parçalarında geliştirdiği saldırılar, bu sürecin katliam pratikleri olarak gelişmektedir.
Halklar ve inançlar için ciddi bir varlık yokluk meselesi olarak gelişen faşist zihniyete karşı birlikte mücadele ederek başarabiliriz. Halkların, ezilen tüm kesimlerin özgür yaşam koşullarını gerçekleştirmek tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadelesi ile gelişecektir. Bunun için birleşik devrim mücadelesini büyütmek günün en önemli görevi olarak tüm ezilen kesimlerin önünde durmaktadır. Halkların Birleşik Devrim Hareketi bu amacın gerçekleştirilebileceği, birlikte mücadele kararlılığını büyütülebileceği, faşizme ve ırkçılığa karşı birleşilebilecek, halkların eşitliği ve özgürlüğü için mücadele edilecek temel adres olmaktadır.