Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, devletin hapishanelerde devrimci tutsaklara uyguladığı kitap yasaklarına dikkat çekerek, yayıncılar, yazarlara ve duyarlı herkese kitap ve mektup göndererek bu yasakları aşma çağrısında bulundu.
Devletin devrimci tutsakları teslim almak, tecrit altında tutarak yalnızlaştırmak, politik tavrından vazgeçirerek teslim almak için uyguladığı bir çok işkence ve tecrit yöntemlerinden birisi de kitap, dergi, gazete, mektup yasakları.
Neredeyse tamamen hapishanenin keyfiyetine bırakılarak uygulanan bu yasağa her gün çeşitli bahanelerle yenileri ekleniyor. Bazı kurallar ansızın değiştirilerek bir işkence haline getiriliyor. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu da bu yasakları aşabilmek için devrimci tutsaklara daha fazla kişinin kitap göndermesi, mektup yazması için çağrıda bulundu.
ÇHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu'nun çağrısı şöyle: "An gelir şah, sultan, hükümdar olsan kar etmez. Bazen güzel bir düş, bazen umut dolu bir gülüş, bazen özgürlük isteyen bir fikir ya da eylem karşısında eli ayağı birbirine karışır hepsinin. Ne yapsa olmaz, baş edemez. O düşü, umudu, özgürlüğü, eylemi taşıyan bedenin peşine düşer. Günün en tekinsiz anında kapıya dayanır mesela. Kırar, döker, dağıtır; kaçırır bedenleri. Ülkenin ücra yerlerinde yaptığı hapishanelere, devasa duvar blokların arasına kapatır. Her geçen gün sayısı artan, karanlığı çoğalan, alfabeden kendine yeni adlar seçen hapishanelere;C,E,F,M,L,S..
Yetmez ama... Yeni kilitler takar kapılara; tel kafesler, kameralar, dinleme-kayıt altına almalar hücreler, yasaklar, yasaklar, yasaklar... Suskunluk arttıkça kazanılmış, sıradan yaşamsal haklara dahi göz diker. Çünkü kapatmıştır ama mahpus bulduğu her çatlaktan dışarı taşmaktadır. Yaşamaktır bu, yaşamakta ısrardır. İnsan olmanın gereğidir. İşte buna bile göz dikilir bazen. Mahpusun haklarından parça parça koparılarak onun taştığı bu çatlaklar kapatılmaya çalışılır. Bu müdahale yaşama hakkınadır aslında.
Zira sadece bir beden değildir mahpus, zaten onu kapatmıştır devlet. Umutları, fikirleri, özgürlük hayalleri olan bir insandır o. Koparılıp çatlağa konan parça insana, varlığına, varoluşuna saldırıdır.
Mahpusun dışarısı, kötülük duvarlarından yaşama taştığı en büyük çatlaklardan biri kitaptır; okumak, yazmaktır; Düşünmek, hayal kurmak, umut etmektir. Şimdilerde o çatlağı kapatmak, mahpusu kaçırdığı bedene hapsetmek için türlü çeşit hukuksuzluklar yapılıyor.
Yasal kazanılmış haklar idarelerin tamamen keyfi uygulamalarıyla çiğneniyor. Kimi yerde iki ayda üç, kimi yerde yedi kitap dışında kitap verilmiyor. Kimi yerde keyfilik o boyuta varıyor ki yazdığı ulaşamayan mahpuslar bile var. Bir başka yerde abone olunmuş dergiler verilmiyor ya da iki kitap hediye edildiğinde birini seçmek zorunda bırakılıyor mahpus. Evet evet, yalnızca birini alabilirsin diyorlar. Diğerini ancak iki ay sonra veriyorlar.
Ya da dışarıda başlayan kimi uygulamalar içeriye yasak olarak düşüyor. Mesela bazı gazetelerin basın ilan kurumundan reklam ve ilan alma hakkı engelleniyor. Sonra durumdan vazife çıkaran idareler ilan/reklam yok diye bu gazeteleri mahpusa vermiyor. Bir şekilde hapishaneye ulaşan kitap ve dergiler ise mahpusa ulaşmak için uzun süre “sakıncası yoktur” mührünü bekliyor.
Mahpuslar bunun gibi yığınca engelli, yasağı, keyfiliği aşmak, zaten hak olanı almak için yıllardır mücadele ediyor ve tüm bu tecrit içinde tecride rağmen buldukları her çatlaktan yaşama karışmaya devam ediyorlar.
Avukatlar olarak çağrımız duvarın bu tarafındakilere; yazarlara, yayınevlerine, duyarlı herkese, gelin hep birlikte büyütelim bu çatlağı. Her kitap, her ses, düş olup umut olup, özgürlük olup mahpusun hücresine düşecek, mahpusun duvarındaki o çatlak büyüyecek; yaşama ısrarında bizden de bir parça olacak."