Muğla Milas’ta gerçekleştirilen “Zeytin Hayattır, Zeytinime Dokunma” mitingi esnasında ve sonrasında köylülerle, çevrecilerle sohbet ederek yaşananları konuştuk:

İkizköy Akbelen Köyü mücadelesinden Necla Işık:

İkizköy’ün mücadelesi aslında 40 yıla dayanan bir mücadeledir ama gözle görülür hale gelmesinde son 3 senenin payı çok büyüktür. Niçin 40 yıl?

40 sene önce topraklarımıza termik santrallerin kazmaları atılıyor ve köylüler buna bir şey yapamıyor. Burada kapımızın dibinde iş gözüyle bakılıyor o an. Turgut Özal’ın da deyimiyle, ‘buraya medeniyet gelecek’ diye düşünüyorlar. Bu yollar tozdu o zamanlarda. ‘Bu yollar asfalt olacak, buraya medeniyet gelecek’ denilerek köylülerin kafası karışıyor. ‘İş bulacağız, iş imkanı var’ diyerek termik santralin kazmaları vuruluyor 1979’da ve 1984’te faaliyete geçiriliyor. Ben 1979 doğumluyum. 40-42 yıldır biz bu termik santrallerin dumanını, zehrini soluyoruz.

7 tane köy taşınmış oradan. En son Işıkdere’ye geliyor sıra. İkizköy dört mevkiden oluşuyor. En başta Işıkdere, Karadam, Ovamevkii, Akbelen. Işıkderemizi alıyorlar. Nasıl alıyorlar? Kamu yararı adı altında alınıyor. 20 bin zeytin ağacını olduğu bir köy, kamu yararı adı altında alınabilir mi?

1939 yılında çıkan bir zeytin yasası var. Biz tabi o yasadan habersiziz. O yasadan da haberimiz olmadığı için tutunacak dalımız yok. ‘Devlete karşı çıkamazsınız’ empozesi her zaman insanların beyninde yer almış. Karşı duramazsınız. ‘Burada devletin yararı var. Toprağın üstü de devletin altı da devletin’ denilerek bu işler yapılmış. Ta ki 2019 yılında Işıkdere tamamen taşındıktan sonra. Işıkdere alınırken de demişler ki, ‘bizim başka yerle işimiz yok, ovaya geçmeyeceğiz, burayı alacağız’. 6 ay sonra ovaya göçen insanlara, taşınan insanlara ihbarname geliyor. Topraklarını istiyor şirket. Bu sefer diyoruz ki elimizi verdik kolumuzu alamıyoruz. Kolumuzu verdik bedenimizi almaya başladılar.

Biz artık şehre göç etmek istemiyoruz, topraksızlaşmak istemiyoruz, santrallerde çalışıp köleleşmek istemiyoruz diye birbirimize tutunduk, bir mücadelenin içerisine girdik. İkizköy Çevre Komitesi’ni oluşturduk en başta. Bununla ilerledik, Ankara’ya gittik, Muğla’ya gittik. Sesimizi her yere duyurmaya çalıştık. Bu santrallerin ömrü tükenmiş, bizim ömrümüz tükeniyor zaten. Bizim ömrümüzden yiyorlar. Akciğer hastalıkları, kanser vakaları... Biz bir sürü arkadaşımızı kanser vakasından kaybettik. Özellikle son 10 yılda çok aşırı artışlar var bu ölümlerde.

Toprağımızın verimi düştü. Bunu hep söylüyorum, her röportajımda söylüyorum Zeytinlerimizin verimi düştü. Babam diyor ki 15-20 sene önce küçücük zeytinlerimden 1 ton yağ alırken, aradan 20 sene geçmiş, 10 sene geçmiş şu an 500 kg yağ ancak alıyorum. Zeytinler büyüyor, daha çok meyve vermesi lazım ama hep düşüşte. Çünkü santrallerden çıkan o kirli hava, orada patlatılan dinamitler direk bizim ağaçlarımızın üzerine yapışıyor. Hayvanlarımız ölüyor, sakat doğumlar oluyor. Artık dedik biz bunlara bir dur diyelim. Mücadele buradan başladı, Akbelen ormanına geldi.

İkizköylüler topraklarını satmış neyin direncini yapıyorlar diyorlarmış. İkizköy, Işıkdere mevkisini kaybetti. Oradaki toprakları sattı ama şu anda direnen insanların bir tanesi bile toprağını satmadı, satmamak için uğraşıyor, çabalıyor. Biz insanca yaşam için çabalıyoruz, onurlu bir yaşam mücadelesi veriyoruz. 3 senedir Akbelen ormanına sıkı sıkı sarıldık çünkü oradaki pisliği tozu Akbelen ormanı tutuyor ve bize oksijen veriyor, nefes oluyor. Buna sımsıkı sarıldık canımız pahasına önüne attık kendimizi defalarca. 

Biz burada ‘Maden çıkarılmasın artık’ diyoruz. Sadece ağaç gözüyle bakılmasın artık ormanlara, her yer yandı. İkizköy’de biz 3 senedir hortumları görüyoruz. Televizyonlarda, sinemalarda gördüğümüz hortum felaketlerini görüyoruz. Çatılarımız uçtu, zeytin ağaçlarımız kökünden çıktı, o kadar şiddetli. Bu geçtiğimiz yaz kaç futbol sahası büyüklüğünde yangınlar oldu. 12-13 gün kadar sürdü. Bir ucu Ören’den tutun, Bodrum’dan tutun, Antalya’ya gitti. Bu kadar orman yangını varken daha niçin inat ediliyor. Bir ağaç kaç kişiye oksijen veriyor ya da bir ağaç kaç yılda meydana geliyor?

Orası doğal kızılçam ormanı, 780 dönümlük bir alan. ‘Bunu kaybedersek her şeyimizi kaybedeceğiz’ dedik. Toprağımızı, suyumuzu her şeyimizi bir kenara koyduk. Çünkü hepsinin amacı belli, Akbelen Ormanı. O yüzden Akbelen Ormanı’na sıkı sıkı tutunduk. Şu ana kadar çok iyi gittiğimizi düşünüyorum. ‘Bu kadarını hayal eder miydiniz’ derseniz, asla hayal etmemiştim. İspanya’dan bir kardeşim gelmiş, Derya, destek veriyor. Azerbaycan’dan destek mesajları geliyor. Türkiye zaten sahip çıktı. Hepsine tek tek teşekkür ediyorum bir kez daha. Başaracağız. En son 1 Mart’ta bir yönetmelik değişikliği yapıldı. Buna karşı da dernek olarak davacı olduk. Şu ana kadar birçok davamız açıldı. Ne zaman duracağız? Termik santraller kapatılınca duracağız. Durmak yok! Çünkü ölüyoruz, ölümden ötesi yok.

 

Şevket Aktaş (Emekli Öğretmen)

Zeytin alanları son çıkan yasalardan sonra yoğun bir şekilde maden firmalarının çalışma alanı haline geldi. Maden alanlarının genişlemesi, zeytin yasasının son dönem çıkan yönetmelikle hiçe sayılması, yöre halkının en önemli geçim kaynağı olan hayvancılığı ve özellikle zeytin tarımını alt üst etti. Tabi bununla mücadele etmek çok kolay değil. Karşınızda ne yazık ki devletle işbirliği yapan ticari kuruluşlar çeteleşmiş, artık birbirleriyle çok büyük bir işbirliği yapmış, hatta dönem dönem  zora düştüklerinde iktidarın yanında durarak, iktidar eliyle bu talanı gerçekleştiriyorlar. Akbelen bunun bir örneği.

280 günü geçkin zamandır direnişteyiz. Tabi köylüler, gönüllüler, dışarıdan destek veren birçok gönüllü insan, doğa savunucusu, yaşam savunucusu onlarla birlikte burada çok büyük bir mücadele veriliyor. Bir kere örgütsüz asla bir mücadeleyi yürütemiyorsunuz.

Tabi örgütten kastım bundan etkilenen köylülerin, gönüllülerin, buradaki yaşamı sürdüren emeklisi, çocuğu, genci... Bununla ilgili mücadele, ne yazık ki büyük zorluklarla, ekonomik zorluklarla gerçekleşiyor. Çünkü bir keşif 10-15 bin lirayı bulan rakamlara yapılıyor ve bunu örgütlemek çok kolay bir şey değil. Bir kere dernekleşmek gerekiyor. Siyasi kimliğimizi bir kenara bırakarak halkla birlikte büyük bir dayanışmayı gerçekleştirmek gerekiyor. Dönem dönem yoruluyoruz. Mesela en son zeytin kesimini durdurduğumuzda bizim ismimizi alıp ‘şikayetçi misiniz’ dediler şirket sahiplerine. Hakkımızda alana izinsiz girmekten dava açıldı. Tabi gideceğiz savunacağız kendimizi. Biz yaşam savunucusuyuz.

Buradaki tüm talanın önüne geçmek için elimizden gelen mücadeleyi veriyoruz. Burada hiç  kimseyi ötekileştirmeden, dışlamadan büyük bir mücadele gerçekleştiriliyor.

Milas, özellikle de Akbelen bu anlamda örnek bir direniş noktası oldu. Bir nebze durdurabildik talanı. Buna rağmen orman müdürlüğünün verdiği izinlerle, devletten alınan izinlerle, bize mahkeme yolu dışında hiçbir seçenek bırakmadan önümüze engeller çıkarıyorlar. Mücadelemizi sürdüreceğiz. Yılmadık, bıkmadık hele bugünkü yürüyüş büyük bir umuttur. Daha da büyüyecek, vazgeçmeyeceğiz.