Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi 30 Haziran günü saat 11:30’da Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi önünde, son zamanlarda hapishanelerde artan baskılara ve tecride karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
Eylemde sık sık “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük”, “Tecrit Öldürür, Dayanışma Yaşatır”, “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek”, “Siyasi Tutsaklar Onurumuzdur” sloganları atıldı.
Basın açıklaması okunmadan önce söz alan HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm hapishanelerde düşman hukuku uygulandığını, tutsakların anayasada var olan haklarının uygulanması için açlık grevi yapmak zorunda bırakıldığını söyleyen Gülüm “Bu ülkede cezaevlerinde tecrit de uygulanıyor. Aslında 2000'li yıllarda F Tipleri sürecinde başlayan, İmralı Cezaevi'de daha da derinleşen, arkasından tüm topluma yayılan, tüm toplumun tecrit altına alındığı bir süreçten geçiyoruz. Bu tecride karşı sürdürülen direniş aynı zamanda dışarıda toplumun tecride alınmasına karşı da sürdürülüyor. Ne zaman cezaevinde baskı ve saldırı dalgası artsa dışarıya yönelik yoğun saldırı başlıyor.” dedi.
Hakkını arayan insanların hapishanelerle tehdit edildiğine vurgu yapan Gülüm “Deniyor ki, hakkınızı ararsanız yolunuz cezaevine düşer. Cezaevleri koşulları ağırlaştırılarak da insanların geri çekilmesi, toplumsal muhalefet içinde yer almasının önü kesilir. İmralı Cezaevi'nde Sayın Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit de bu ülkenin barış, demokrasi kanallarının açılmasına karşı sürdürülen bir tecrittir.“ ifadelerini kullandı.
Gülüm’ün ardından Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi adına basın metnini okuyan Fatma Yıldırım “Hapishaneler yönetim krizinin olduğu her dönemde baskı ve yasaklardan nasibini almıştır. Özellikle durduğu yer itibariyle toplumun ilerici kesimlerine öncülük eden politik tutsakların bulunduğu hapishaneler bu uygulamaların en yoğun yaşandığı yerlerin başında gelir. Bu bağlamda söyleyebiliriz ki; 19 Aralık katliamının ön günlerinde dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in ‘Sokağa hakim olmak için hapishanelere hakim olmalıyız’ sözü rastgele söylenmiş bir söz değildir.” dedi.
Hapishanelerin ilk kurulduğu günden bu güne kadar iktidarların toplumu hizaya sokmak için kullandığı zor aygıtlarından biri olduğunu söyleyen Yıldırım “Hapishaneler insanları tecrit etme ve biat ettirmeye yönelik uygulamaları ile insanı kendine ve içinden çıktığı topluma yabancılaştırmayı hedefler. Bu hedefine ulaşmak için çeşitli yasaklamalar ve kısıtlamalara başvurur. Bu yasakların başında iletişim yasakları gelmektedir.” dedi.
İletişimin insanı insan yapan temel özelliklerinden biri olduğunu, insanın en temel sosyal ve kültürel gereksinimi olduğunu vurgulayan Yıldırım, iletişimi yasaklamanın insanlık dışı olduğuna değinerek “Bu uygulama insanları hapsetmenin dayanağı yapılan infaz kanununa bile açıkça aykırıdır. 5275 sayılı kanunun 2. maddesinde infazda temel ilke başlığında insanlık dışı davranışlarda bulunulamaz dediği halde en temel insani gereksinim olan iletişim hakkı yasaklanarak insanlık dışı muamele yapılmaktadır.” dedi.
Yıldırım mektup, telefon, ziyaret gibi haklarının, gazete, kitap ve yayınlara ulaşma, yakınlarının gönderdiği eşyaları alma haklarının, sohbet, spor ve kültürel faaliyetler, müzik kurslarına çıkarılma, üretim atölyelerine çıkarılma gibi faaliyetlerin tümünün iletişim faaliyeti olduğunu, bunların temel insan hakları olduğunu belirterek “Ülkemiz hapishanelerinde bu haklar her dönem tutsaklar ile hapishane yönetimleri arasında bir irade savaşına dönmüştür. Birçok kez gazete, dergi ve kitapları yasaklamak istedilerse de bu girişimleri tutsakların iradelerine çarparak geri döndü. Avrupa insan Hakları Mahkemesi hapishanelerde yasaklanan gazetelerle ilgili onlarca kez ihlal kararı vererek Türkiye’yi mahkum etmiştir. Ancak gazete yasakları her seferinde gündeme gelmiş yeni kılıflar üretilmiştir. Üretilen bu kılıfın ismi bu dönemde pandemi olmuştur. Son çıkan infaz kanunu ile basın ilan kurumuna ilan vermeyen gazeteler hapishanelere verilmiyor. Buradan soruyoruz; bir gazetenin basın ilan kurumuna ilan vermesi ile pandeminin ne ilgisi var.” dedi.
Pandemi bahanesiyle koyulan yasakların kalıcı hale getirilmeye çalışıldığını söyleyen Yıldırım “1 Temmuzdan itibaren yasakların kaldırılacağı ve normalleşmenin başlayacağı açıklamaları yapılırken hapishanelerde normalleşmeye dair hiçbir açıklamanın yapılmaması şaşırtıcı değildir. Hapishanelerde uygulanan başta iletişim yasakları olmak üzere her türlü hak gaspına son verilsin. Tutsakların en temel insani haklarının gaspına dayanak yapılan tredman uygulamaları kaldırılsın. Biz tutsak aileleri ve yakınları bu yasakların devam etmesine izin vermeyeceğiz. Toplumun en ileri kesimleri oldukları için hedef haline gelen ve tutuklanan tutsakların dışarıdaki sesi olmaya devam edeceğiz.” dedi. Açıklama alkışlarla sona erdi.