Emniyet Genel Müdürlüğü 1 Mayıs öncesi yayımladığı genelge ile görüntü ve ses kaydı alınmasını "kişisel hakların korunması" gerekçesiyle yasakladı. Genelgede polisin görüntü alacağından ‘şüphe ettiği’ kimselere dahi müdahale edilmesi talimatı verildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü, yayımladığı bir genelge ile toplumsal ve adli olaylarda görüntü ve ses kaydının alınmasını yasakladı.
1 Mayıs öncesi yayımlanan genelgede görüntü alacağından şüphelenilen kişilere dahi polisin müdahale edilebileceği belirtiliyor.
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktay imzası ile yayımlanan genelgede herhangi bir işlem yapılırken çekilen görüntülerin 'gerçeği tam yansıtmadığı' öne sürülerek özel hayatın gizliliğinin ve kişisel verilerin ihlal edildiği belirtildi.
Teknoloji ile birlikte görüntü ve ses kaydı alınması ve paylaşılmasının kolaylaştığının belirtildiği genelgede "Özel hayatın gizliliğinin ihlali ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi ve paylaşılması anlamına geleceği hususunda şüphe bulunmaktadır" denildi.
Gerekçe: "Kamuoyunda Yanlış Değerlendirmelere Sebebiyet Vermek"
Genelgenin gerekçesini Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliğinin korunmasına ilişkin maddeye dayandıran EMG'nin yayınladığı genelgede "Yayınlanan bu tür görüntülere, olayı her zaman tüm yönleriyle yansıtmayabilmektedir. Bu durum personelimizi etkilediği kadar, teşkilatımız açısından da kamuoyunda yanlış değerlendirmelere sebebiyet vermektedir" denildi.
Personel Görev Yaparken Görüntü Ve Ses Kaydı Alanları Engelleme Talimatı
Genelgede, "Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesini önemle rica ederim" denildi.
Bu genelge, bir olay sırasında görüntü ve ses kaydı alırken polis tarafından engellenen hatta şiddete uğrayan, teçhizatlarına el konulan, zarar verilen gazetecilerin işini daha da zorlaştırıyor.
Gazeteciler hali hazırda polis engeliyle karşılaşırken bu genelge gazatecilerin bir eylem ya da toplumsal olay sırasında görüntü ve ses kaydı almasını polisin tamamen engelleyebilmesini sağlıyor.
Bu da polisin bir olaya müdahalesi sırasında uyguladığı şiddet ve işkencenin kayda alınmasını engellemeye yönelik bir durum ortaya çıkarıyor.
Görüntü ve ses kaydı alınmasının polis tarafından engellenmesine ilişkin EGM genelgesini ÇHD üyesi Avukat Seher Dursun'a sorduk.
"Söz konusu olan kişilerin özel hayatlarının dokunulmazlığı, güvenliği ve gizliliği ise gazeteciler bu hususu meslekleri gereği zaten bilirler.
Fakat burada söz konusu olan özel hayat değil, tamamen polisin bir olaya müdahale durumunun kayıt altına alınması. Gazeteci neyi kayıt altına alıyor? Bir toplumsal olayda, eylemde polis orada bulunan kitleyi dağıtmaya çalışıyor ve çok defa biz avukatların da bizzat yaşadığı gibi bu bir 'müdahale' olmayıp korkunç bir polis şiddetine, işkenceye dönüşüyor.
Burada olayı takip eden bir gazeteci hangi özel hayatın gizliliğini ihlal edebilir ki? Bunu haberleştirdiğinde ya da sosyal medyada paylaştığında kimin özel hayatına ilişkin bir yayın yapmış olacak? Kamusal alanda yapılan bir eylem, açıklama, etkinlik söz konusu ve polis de burada kamusal bir görevle bulunuyor. Polisin, orada bulunanları dağıtmak için bağırması, hakaret etmesi elle ya da kalkanla itekleyerek uzaklaştırması, copla vurması, biber gazı sıkması, insanları yere yatırması, yerlerde sürüklemesi, hukuki hiçbir dayanağı yokken gözaltına alması işkencedir. Böyle bir durumda orada bulunan kişilerin özellikle de kamusal görevle orada olan polisin özel hayatının gizliliği diye bir şeyden söz etmek mümkün değildir.
Bu yaşananları kayıt altına almak zaten orada bulunan gazetecinin görevidir.
Kamu adına görevli olan polisin kamusal alanda eylem ve işlemleri kamusal denetime açıktır. Burada polis kamusal görevi sırasında suç işlemektedir. Bu durumu da belgelemek gerekir.
Bir başka yönü halkın yaşanan olayları bilme öğrenme hakkı vardır. Gazetecilerin de görevi bu bilgiyi halka ulaştırmaktır.
Diğer yandan buna şahit olan herhangi bir vatandaş da bunu kayıt altına alma hakkına sahiptir.
Bir kişi, ya da polis alışveriş yaparken, bir arkadaşını ziyaret ederken, ailesiyle bir yerde vakit geçirirken kendi özel yaşam alanı içindeyken bu kişinin bilgisi ve izni dışında ses ve görüntü alınıyorsa ancak o zaman özel hayatının gizliliği ilkesi çiğnenmiş olur.
Gazeteciler polisin özel hayatına ilişkin kayıt almıyor, polisin halka uyguladığı şiddeti kayıt altına alıyor ve meskleki olarak yapması gerekeni yerine getiriyor" dedi.
Genelgede yer alan "Ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği" ifadesini değerlendiren Dursun, "Burada aslında polisin gazetecilerin görevini yerine getirmesinin engellenmesine ve işkencenin üzerinin örtülmesine yönelik bir ifade söz konusu yani birinin görüntü ve ses kaydı alma ihtimali dahi varsa bunu olay başlamadan bile engelleyebileceği, kamerasına, ses kayıt cihazı ya da telefonuna el koyabileceği anlamına geliyor. Son dönemde pandemi bahanesiyle yasaklanan tüm açıklamalarda polis eylemcilere azgınca saldırdı, bunları belgeleyen gazetecileri de defalarca göz altına aldı. EGM işkenceyi ortadan kaldıracağına işkenceyi belgeleyenlere savaş açıyor" dedi.
Genelgede bazı olayların doğru yansıtılmadığına ilişkin ifadeyi de değerlendiren Dursun, eğer görüntü ya da ses kaydı alınıp bunlar yayınlanırken gerçekleri farklı yansıtıyorsa bunun için hukuki yollar mevcut olduğunu vurgulayarak "Ama kamusal alanda, toplumsal bir olayda kayıt alındığı için ya da kayıt alırken müdahale edilemez. Kayıt alacak gerekçesiyle kimse engellenemez, kamerasına, telefonuna el konulamaz. Bu gazeteciler açısından mesleğini yapmasını engellemektir. Polisin böyle bir yetkisi yoktur bu çok açık bir hak ihlalidir" dedi.
Bazen halkın çektiği bazı görüntülerin de gerçeklerin öğrenilmesini sağladığını belirten Dursun, "İş yerinde mobbinge, şiddete uğrayan bir işçinin, sokak ortasında şiddete uğrayan bir kadının görüntüsünü almak bu şiddetin belgelenmesini sağlayabilir. Burada da özel hayatın gizliliğinden önce şiddete uğrayan kişinin korunması, şiddet uygulayanın cezalandırılması yönünden değerlendirilmesi gerekir" dedi.
Diğer yandan bu genelgenin halktan kişilerin görüntü ve ses kaydı almasına ilişkin bir yasaklama gibi görünse de asıl olarak gazetecilerin işlerini yapmalarını engellemek için kullanılacağını ifade eden Dursun, “Bu genelgeye dayanarak polis bir eylemde insanlara saldırıp gözaltına aldığında işkence uygulandığında bunu belgeleyecek olan gazeteciyi engelleyecek, görüntü almışsa techizatına el koyacak, ya da alandan uzaklaştıracak, hatta çok sık yaşandığı gibi gazeteci de bu işkenceye maruz kalacak, gözaltına alınacak"dedi.
Dursun, Türkiye'de yüzden fazla gazetecinin, yaptığı haberler nedeniyle tutsak olduğunu hatırlatarak, "Gazetecilik mesleğini yapanlar her zaman olduğu gibi bu keyfi yasakları kabul etmeyecek ve meskleklerini yapmaya, gerçekleri halka ulaştırmaya devam edecektir. Biz hukukçular da gazetecilerin haklarını savunmaya, ihtiyaçları olduğunda hukuki destek vermeye devam edeceğiz" dedi.