Hapishanelerdeki Hak İhlallerine İlişkin

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi, “Hapishanelerde Pandemi Bahanesiyle Yaşanan Hak İhlallerini Konuşuyoruz" konulu online etkinlik düzenledi.

TDİ bileşenleri, tutsak yakınları, daha önce tutsaklık yaşayanlar, insan hakları savunucuları, avukatlar ve Boğaziçi eylemleri nedeniyle ev hapsi verilen öğrencilerin katıldığı online etkinlik bir çok kişi tarafından ilgiyle takip edildi. Sermaye sınıfı ve iktidarın pandemiyi fırsata çevirerek hapishanelerde uyguladığı hak gasplarının birlikte mücadeleyi büyüterek aşılacağı vurgulandı.

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), “Hapishanelerde Pandemi Bahanesiyle Yaşanan Hak İhlallerini Konuşuyoruz" şiarıyla online panel düzenledi. Online etkinliğe TDİ bileşenlerinden daha önce tutsaklık yaşayanlar, tutsak yakınlarından Sakine Sürücü, Döndü Şen, Hıdır Sabur, tutsakların görüşlerine giden arkadaşları, Korsakoflularla Dayanışma Derneği'nden Nihat Göktaş, İHD Hapishane Komisyonu üyesi Mehmet Acettin, TDİ avukatlarından Seher Dursun, ev hapsi alan öğrenciler Muhammet Hizmetçi ve Hivda Selen, yazar Adil Okay, gazeteci Hüseyin Aykol, tutsak ailesi öğrenci Muhammet Hizmetçi, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca’nın aralarında bulunduğu bir çok kişi etkinliğe katılarak aktarımlarda bulundu.

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nden Abdulmelik Yalçın, hapishanelerdeki hak ihlalleri, OHAL ile artan baskı ve tecritin artması, tek tip elbise dayatmasının gündeme gelmesi gibi süreçleri aktararak tutsakların verdikleri mücadelenin dışarıdaki sesi olmak ve bu mücadeleyi dışarıdan da sürdürmek amacıyla kurulduklarını aktardı. TDİ’nin kuruluşundan bu yana yürüttükleri çalışmaları, eylemleri, tutsaklarla dayanışma amacıyla yapılan etkinlikleri aktaran Yalçın, devrim mücadelesinde bedel ödeyen tüm tutsakları selamlayarak, pandemi bahanesiyle hapishanelerdeki hak gaspları baskı ve tecirete karşı da mücadeleyi büyüteceklerini vurguladı.

Uğur Kararaş ise hapishanelerde geçmişten bu yana devrimci tutsaklara yönelik saldırılara ve gerek tutsakların gerekse de dışarıda verilen mücadelenin önemine değindi. Pandemi bahanesiyle hapishanelerde tutsaklara yönelik hak ihlallerinin artarak devam ettiğini ifade eden Karadaş, panelin amacının hem bu hak ihlallerini duyurmak hem de buna karşı yeniden bir mücadele sürecinin örgütlenmesi olduğunu belirtti.

Türkiye ve Kürdistan’ın artık bir “açık hapishaneye" dönüştüğünü de ifade eden Karadaş, son dönemde pek çok kişinin ev hapsiyle tutsak edildiğine dikkat çekti. Ev hapsi ve bununla amaçlanan tecride karşı da neler yapılabileceğini, topluma yönelik saldrılar karşısında nasıl bir örgütlenme yaratılması gerektiğini konuşmayı amaçladıklarını ifade etti.

 

"Savaş Esirlerinin Bile Hakları Var"

Etkilikte söz alan gazeteci Hüseyin Aykol, tutsaklık sürecinde hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini de aktararak bunların artarak devam ettiğini ifade etti. 15 Temmuz öncesine de varolan saldırıların daha da artarak sürdüğünü ardından pandemi sürecinin başlamasıyla, hak gasplarının daha da arttığnı belirtti. Devletin tutsakların haklarını korumak gibi bir derdi olmadığını bildiklerini fakat diğer yandan savaş esirlerinin dahi bir takım ihlal edilemeyecek haklarının olduğuna dikkat çekere “Dışarıdaki baskılar ne kadar yoğunsa içeriye daha katmerleşmiş olarak yansıyor. İçimizden tutsak olarak aldıkları en değerleri arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı mümkün oldukça toplumdan soyutlamaya, bize unutturmaya çalışıyorlar. Devletin onlara yönelik nefreti dinmiş değil. Bizlerin de buna karşı tutsakların hapishanelerde verdikleri mücadeleyi dışarıda büyütmesi gerekiyor” dedi.

 

"Dışarıdaki Mücaledeleyi Büyütmek İçin Harekete Geçmek Gerek"

TDİ avukatlarından Seher Dursun ise OHAL öncesi ve sonrasındaki hak ihlallerine kısaca değinerek, OHAL ile birlikte bir çok hak gaspının artarak gündeme geldiğini belirtti. “Dışarıdaki karanlık içeriye zifiri karanlık olarak yansır” diyen Dursun, pandemiyi fırsata çeviren devletin, tutsakların bir çok hakkını da gasp ettiğini belirtti. Bunların başında tedavilerinin yapılamaması, hastaneye gidememek, mektup, yayın ve eşya kısıtlaması ile karşılaştıklarını belirten Dursun, hali hazırda pandemi gerekçesiyle bir yıldan uzun süredir açık görüş yapılamadığını, kapalı görüşlerin ve telefon görüşmelerinin de keyfi bir şekilde bir çok hapishanede engellenmeye devam edildiğini aktardı.

Devrimci tutsakların her zaman olduğu gibi tüm bu hak ihlallerine karşı da mücadele ettiğini ifade eden Dursun, TDİ’nin de devrimci tutsakların vermiş oldukları bu mücadelenin dışarıda verilen mücadeleyle bütünleştirmek amacında olduğunu ifade etti.

Tutsaklarla dayanışmada bulunmak için pek çok faaliyet yapılabileceğini ifade eden Dursun, asıl olarak ise devrimci tutsaklarla dayanışmanın güçlendirilmesi için daha etkili bir mücadelenin yürütülümesi gerektiğini ve bunun için harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.

 

“Elektronik Kelepçe Modern Pranga”

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin eylemlerine katıldığı için ev hapsi alan Hivda Selen bu eylemler sürecinde yaşananları özetleyerek, öğrencilere yönelik baskıları dile getirdi. Örgütlü olan devrimci öğrencilerin ve onlara destek verenlerin ev hapsi aldığına dikkat çeken Selen, ilk ev hapsinin yıllar önce Necmettin Erbakan'a ‘sahtecilik' suçundan verildiğini aktardı. Elektronik kelepçenin kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin ayağına takılması bu kelepçeler sayesinde takiplerinin sağlanması amacıyla uygulamaya konulduğunu belirten Selen, ev hapsi aldıktan sonra yaptığı araştırmada, elektronik kelepçe ve ev hapsi uygulamasının sadece iki erkeğe uygulandığını öğrendiğini aktardı. Elektronik kelepçe ve ev hapsi uygulamasını devletin çıkarlarına göre kullanım alanını değşitirerek devrimciler için kulladığına dikkat çekti.

Ev hapsinin de bir tutsaklık ve ciddi bir tecrit olduğunu belirten Selen elektronik kelepçeyi ise "modern bir pranga" olarak tanımladı. Selen, ev hapsine ilk başta insanların sevindiğini ve gündem olmadığını da hatırlatarak, ev hapsinin kişinin hak ve hürriyetinin elinden alınarak, eve hapsedilmek olduğunu vurguladı. Devletin ev hapsini adli kontrol kapsamında ele aldığını ancak adli kontrol biçimi olmadığını söyleyen Selen, ev hapsinde polisin "denetleme" adı altında istedikleri saatte eve gelebildiğini ve defalarca telefonla aradığını aktardı. Ayrıca eve koydukları modemle ev hapsi verilen kişi ve varsa evdeki kişileri de dinlemiş olduklarını ve tutsak edilen kişinin tüm yaşam alanını yönetmek, takip edebilmek, kontrol altına alabilmek üzerine kurulu bir düzen olduğuna dikkat çekti.

Modemin dinleme özelliğinden kaynaklı ticari bir rant da sağladığına işaret eden Selen, "Evde bir ihtiyaç üzerine konuşuluyor ve modem üzerinden ihtiyaç olan ürünle ilgili reklam yapılıyor" dedi. Hapishanelerde tutsağa devletin "bakmakla" yükümlü olduğunu belirten Selen, ev hapsinde olan kişiye dair devletin bu yükümlülüğünü de üzerinden attığını vurguladı. Ayrıca topluma da “ev hapsinde” olmanın aslında hapislik olmadığı gibi bir algı yaratılmaya çalışıldığına da dikkat çekti.

 

“Evimizde Tutsaklık Ve Tecrite Karşı Kelepçeleri Kırdık”

Yine Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin eylemlerine destek verdiği için ev hapsi verilen Muhammet Hizmetçi de yaklaşık 40 gün boyunca ev hapsinde kaldığnı ve Boğaziçi öğrencilerinin davasının olacağı gün kelepçeyi çıkararak mahkemeye gittiğini aktardı.

OHAL sürecinden bu yana toplumun ilerici öncü kesimlerine karşı sermayenin ve devletin topyekun bir saldırısı olduğunu ifade eden Hizmetçi, Boğaziçi eylemlerinin de başta devrimci gençlik olmak üzere tüm toplumun desteğini aldığını ve bu nedenle de devletin şiddetli saldırısıyla karşılaştığını vurguladı. Ev hapsinin ve elektronik kelepçenin de sermaye ve devletin toplumun devrimci ve öncü kesimlerine özellikle de öğrencilere bu nedenle uyguladığını belirtti. Ev hapsi ve elektronik kelepçe ile başta eğitim hakları olmak üzere tüm yaşamsal haklarının engellendiğine dikkat çeken Hizmetçi “Eğitimimize devam edemedik, çalışmak zorunda olanlar çalışamadı. Ev hapsinde tüm yaşamınız kontrol altında tutuluyor ve tam bir tecrit altında tutuluyoruz” dedi.

Devletin bu saldırısına karşılıkda devrimci gençlerin kelepçelerini kırarak, “Evimizde tutsak edilmeyi ve tecriti kabul etmiyoruz” dediklerini, devletin bu tutsaklık ve tecrit dayatmasını tanımadıklarını ortaya koyduklarını ifade etti. Hizmetçi, sermayenin ve devletin tüm saldırılarına karşı, başta devrimci gençler olmak üzere ilerici kesimlerin bu yönde tavır alması ve bunu halkın tüm kesimlerine anlatması mücadeleyi büyütmesi gerekiyor diye vurguladı.

 

“İmralı’daki Hak İhalleri Genelleştirilmeye Çalışılıyor”

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecritin bir işkence olduğuna dikkat çekti. Türkiye'de idam cezası kaldırıldıktan sonra yeni rejim olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 2002'den bu yana uygulanmaya başladığını aktaran Sarıca, "Ömür boyu hapishane cezası çekilecek şekilde, ayrımcı uygulamalar, ağır tecrit uygulamaları içeriyor. Ziyaretçiler seçici mesela birinci derece olması lazım. Haftanın büyük bir bölümünü tek başına geçiriyorlar" dedi.

Birçok uygulamanın öncelikle İmralı'da başladığını hatırlatan Sarıca, "Darbe olayından sonra 2016'da getirilen KHK'larla görüşme koşulları daha da ağırlaştırıldı ve yasa haline getirildi. Ağır yasa kuralları işliyor. Sayın Öcalan'la bugün bizler son on yıl içinde sadece 5 kere görüşebildik. 2010 yılında olağanüstü olan infaz biçimi daha da olağanüstü hale geldi. Hukuk eliyle, yargı eliyle Sayın Öcalan hem hukuksal hem siyasal baskı altına alındı" diye aktardı.

Öcalan'ın maruz kaldığı hukuksuzlukları hatırlatan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, Öcalan'ın tüm baskılara rağmen ısrarlı bir direniş sergilediğini belirtti. Kürt sorununun onurlu bir çözümü ve insan hakkı sorunun evrensel çözümü için Öcalan'ın mücadele ettiğini belirten Sarıca, hukuk çizgisine gelinmesi açısından mücadele edeceklerini dile getirdi.

 

“Politik Gelişmeler Hapishanelerde Daha Da Ağır Yaşanıyor”

Görülmüştür Kolektifi'nden Hıdır Sabur da sanat ile tutsaklara ulaşmaya çalıştıklarını dile getirdi. Tutsaklarla dayanışmada bulunmak, tutsakların dışarıyla bağını güçlendirmeye çalışırken, dışarıdakilerin de tutsakların ödediği bedellerin farkına vararak sahiplenmelerini sağlamak amacında olduklarını ifade etti. Bu amaçla pek çok etkinlik de yapıldığını aktaran Sabur, giderek artan yayın yasaklarına değindi.

 

“Tutsaklara Mektup ve Kitap Gönderelim”

Yayın, mektup vb yasaklamaların pandemi sürecinde yoğunlaşsa da OHAL'den itibaren bu sorunun yakıcı şekilde devam ettiğini belirten Sabur, dışarıdaki politik gelişmelerin hapishanelerde tutusakların daha ağır yaşadığına dikkat çekti. Sabur, yayın yasaklarına ilişkin bir mevzuat olmadığını bunun da hapishanelere göre keyfi olarak yürütüldüğüne de dikkat çekti.

Tutsak mektuplarından bazılarını okuyan Sabur, yayınlar teslim edilmese de tutsaklara muhakkak kitap gönderilmesini çünkü tutsağın bundan bir şekilde haberdar olduğunu ve moral aldığını vurgulayarak mümkün olduğunca tutsaklara mektup, kart, kitap vb gönderilmesi konusunda çağrıda bulundu.

 

Sürücü: “Çocuklarımıza Her Zaman Sahip Çıkacağız”

2001 yılında ölüm orucunda ölümsüzleşen Sibel Sürücü'nün annesi Sakine Sürücü de kısaca F tipi hapishanelere geçilme sürecine değindi. Oğlu Serbülent Sürücü’nün Tekirdağ’da ve ağırlaştırılmış müebbet tutuklulardan olduğunu belirterek, “Müebbet ceza alanlara çok daha ağır koşullar dayatılıyor. Oğlum gibi bir çok devrimci genç bu şartlarda mücadele ediyor” dedi. Kızı Zuhal Sürücü’nün ise Bakırköy'de tutsak olduğunu hatırlatan Sakine Sürücü,F Tipleri'ne karşı yürütülen mücadele sürecine değinerek, hapishanelerdeki hak gasplarını önlemek için dışarıdaki mücadelenin önemli olduğuna vurgu yaparak “"Çocuklarımın peşindeyiz, çocuklarımıza her zaman sahip çıkacağız" dedi.

Zuhal Sürücü'nün tutuklu bulunduğu Bakırköy Hapishanesi’nde de yayın alamadığını aktaran Sürücü, "Sıkıntılarımız çok büyük cezaevlerinden dolayı. 2001'de Sibel Sürücü'yü ölüm oruçlarında kaybettim. Devlet açlık grevlerinin çaresini bulmadı, Sibel'i kaybettim nice yoldaşlarımızı, devrimciyi kaybettim. Annelerde, halkta yara oldu. Sibel'i halk biliyor. Sibel'i kaybetmenin acısı ben de çok büyük” dedi.

 

“345 Çocuk Anneleriyle Birlikte Tutsak”

Korsakoflular Derneği’nden Nihat Göktaş ise tutsakların maruz kaldığı sorunlara dikkat çekti. İktidarın pandemiyi bir fırsata çevirdiğini vurgulayan Göktaş, "En acısı da çocuk tutsaklar olması." Çocukların hapishanede kalmasının son derece acı. Anneleriyle birlikte kalan 345 çocuk var. Bu çocukların yaşama alışması gerekirken, anneleriyle birlikte tutsaklık yaşıyor. En ufak sorunda doktora gitme şansları bile yok” diyerek çocukların yaşadığı tutsaklığa dikkat çekti.

 

Salgın koşullarının hapishanelerde daha çok riskli olduğunu vurgulayan Göktaş, hapislanelerde alınması gereken önlemleri ise "Temizlik malzemeleri tutsaklara ücretsiz sağlanması ve eşit kılınması için gerekli düzenlemeler yapılmalı. Tüm hapishanelerde ortak önleyici ve koruyucu uygulamalar yapılmalı; denetime açılmalı. Hapishanelerde Covid-19 salgınıyla ilgili alınan ve alınacak önlemler karantina uygulamalarıyla ilgili ve avukatlar, aileler başta olmak üzere kamuoyu bilgilendirilmeli. Covid-19 aşısı tutsaklara ve hapishane personele acilen yapılmalı. Hasta tutsakların tedavilerinin yapılması için gerekli adımların atılması gerekiyor. Ağır hasta ve kronik rahatsızlığı bulunan tutsakların acil ceza infaz ertelemesi yapılmalı. Tutsakların tedaviye daha hijyenik araçlarla götürülmeli" şeklinde sıraladı.

 

“Pandemiyi Fırsata Çevirirken Yasal Zemini De Hazırlanıyor”

İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi Mehmet Acettin, hapishaneler ve İHD gerçeğinin birbiriyle örtüştüğünü kaydetti. Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin çok yoğun olduğunu kaydeden Acettin, bu durumun işkenceye döndüğünü kaydetti. Her hapishanede keyfi uygulamaların farklı farklı uygulanırken, tecrit uygulamasının aynılaştırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Acettin, "Pandemiyi fırsata çevirirken, yasal zeminini de hazırlıyorlar" vurgusu yaptı.

Açlık grevlerinin başlama nedenini hatırlatan Acettin, 2000'lerden sonraki F Tipi uygulamasının Hapishaneler Komisyonu'nun ortaya çıkmasının nedeni olduğunu belirtti. Hasta tutsakların ağırlaşan hapishane koşullarında hayatlarını kaybettiğini dile getiren Acettin, "Yaşam hakkının ihlali yakıcı bir halde devam ediyor" dedi.

İHD'ye yapılan başvuruların önemine değinen Acettin, "İçerideki mahpusların sağlık hakkı, yaşam hakkı, iletişim hakkı vb ortaya koyarak görünür hale getirmek, toplumsal bir içeriği aynı zamanda raporlaştırarak hem Genel Merkez'le hem kamuoyuyla paylaşıyoruz. 3 aylık ve 6 aylık hak ihlali raporlarımız oluyor" dedi.

 

“Trans Tutsak Sayısız İşkenceye Maruz Kalıyor”

Trans tutsak Esra Arıkan'ın görüşçüsü Nergis Şen hapishanelerdeki LGBTİ+ tutsakların maruz kaldığı sorunlara dikkat çekti. Trans tutsak Arıkan'ın yaşadıklarını aktaran Şen, "Birçok farklı hapishanede kaldı ve sürekli olarak bir sürü hak ihlaline maruz kaldı. Trans bir kadın ancak yaklaşık 3 sene öncesine kadar erkek hapishanelerinde kalıyordu. Tek başına bir hücrede tutuluyordu. Havalandırma saatleri diğer tutsaklardan farklıydı, tek başına çıkıyordu. Hapishane yönetimi tarafından sosyal anlamdaki yaşantısı yok ediliyordu. Ve bulunduğu her hapishanede karşısına çıkan hak ihlallerine açlık grevleri, tartışmalar ve dilekçelerle hep mücadele etti. Sürekli sürgün edildi. Her sürgün sırasında çıplak aramaya maruz kaldı. Erkek gardiyanlar tarafından çıplak aramaya maruz kalıyordu. Tüm trans tutsaklar bununla karşı karşıya kalıyorlar" diye aktardı.

Eskişehir Hapishanesi'nde gardiyanlarla yaşadığı tartışma sonrasında, hapishanelerde "yumuşak" oda olarak bilinen işkence için kullanılan odaya işkenceyle götürüldüğünü ve orada da işkence gördüğünü belirten Şen, "Bir nevi domuz bağı diyebileceğimiz işkenceye maruz kalıyor ve bir saat bekletiliyor. Anarşist kadınlar olarak haberleştirdik ancak Adalet Bakanlığı bunu yalanladı" dedi.

Şen, Arıkan’ın verdiği mücadele sonucunda kadın kimliğini kabul ettirdiğini, ilk kez cinsiyet değiştirme ameliyatının devlet tarafından onaylanmasını sağladığını ve tutsakken kadın kimliğini alabildiğini, bir çok hak gaspını ağır bedeller ödeyerek verdiği mücadeleyle önlediğini vurguladı.

Bir çok kişi tarafında takip edilen ve yaklaşık üç buçuk saat süren online etkinlikte katılımcılar, gelen soruları da yanıtlayarak etkinliği sonlandırdı.