“Selam Olsun Ölümü Gülerek Kucaklayanlara!”

İzmir Mücadele Birliği Platformu, 12 Eylül’de idam edilen tüm devrimciler şahsında 13 Mart 1982’de idam edilen Tariş işçileri Seyit Konuk, Necati Vardar ve İbrahim Ethem Coşkun’u Hacılarkırı Mezarlığı’nda bulunan mezarları başında andı. 13 Mart savaşçıları nezdinde devrim mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başlayan anma etkinliğinde sık sık “Yaşasın Halkların Mücadele Birliği”, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak”, “13 Mart Savaşçıları Yaşıyor, Savaşıyor”, “Tariş’i Unutma Unutturma”, “Devrim Savaşçıları Ölümsüzdür” sloganları atıldı.

13 Mart savaşçılarının son mektuplarının okunmasıyla sona eren anma etkinliğinde okunan metin ise şöyle:

“13 Mart 1982! Seyit KONUK, İbrahim Ethem COŞKUN, Necati VARDAR yoldaşların Buca cezaevinde proletarya tarihindeki altın sayfalardan birini daha destanlaştırdıkları gündür.

Kan değil, yüreklerinin ateşi fışkırıyordu geceye sıktıkça cellat kemendi. Sırf inanç kesilmiş, sırf kavga kesilmiş üç önderdi katledilen 13 Mart 1982'de.

Her sınıfın iktidar savaşında, zor, çetin, ağır günlerin yaşandığı dönemler vardır. Böylesi dönemlerde proletarya, dostlarını ve düşmanlarını kesin biçimde ayırt eder. Yenilgi yıllarında, faşizmin ağır koşullarında, ihanet, yılgınlık, mücadele kaçkınlığı kol gezer. İşte bu günlerde ortaya çıkan proletaryanın öncüleri ideolojileri ile düşmanlarına korku salarlar.

13 Mart savaşçıları, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın, insanın insan tarafından sömürülmediği, horlanmadığı bir dünyanın, herkesin yeteneğine göre üretip, herkesin ihtiyacı kadar tüketeceği bir dünyanın kurulması uğruna çıktıkları yolun ne denli zor, ne denli çetin olduğunu biliyor, geleceği ilmek ilmek örmenin coşkusuyla, heyecanıyla; ölümü göze almanın, yüreklerini silah diye kuşanmanın kıvancıyla koşuyorlardı yarınlara.

13 Mart'çıları, yalnız büyük, coşkulu dönemlerin değil, ağır yenilgi yıllarının da yoldaşlarıydılar.
Onlar, faşizmin mahkemelerinde faşizmi yargılayanlar, 1 Mayısların nasıl kutlanacağına sloganlarıyla gösterirken; onlar, idam kararını okuyanları gülerek karşılarken; onlar, cellada fırsat vermeden kendi iskemlelerini tekmelerken sarsılmaz inancın, dava adamlığının birer abidesiydiler.

13 Mart savaşçıları, tekelci kapitalizmin oluk oluk kan içtiği yıllarda; ülkelerimizin şehirlerinde onlarca insanlarımızın kurşuna dizildiği yıllarda; faşizmin darağaçlarında üçer üçer, beşer beşer halklarımızın en yiğit evlatlarının katledildiği yıllarda; faşizme meydan okumanın, taviz tanımazlığın, diz çökmezliğin, boyun eğmezliğin, uzun lafın kısası komünist bilincin, inancın birer abidesiydiler.

13 Mart savaşçıları, Seyit KONUK, İbrahim Ethem COŞKUN, Necati VARDAR, gençliğin, fırtınalarla yarınlara uçan, kavgaya koşan, geleceği hazırlayan gençliğin elinde birer bayrak oldular dalga dalga.



Selam olsun darağaçlarında ölümü gülerek kucaklayanlara,
Selam olsun göğsünün kafesinden yüreğini çıkarıp ateşe fırtlatanlara,
Selam olsun faşizmin karanlığını yırtan ateşi yürekleriyle besleyenlere,
Selam olsun 13 Mart savaşçılarına! "

 

12 Mart 1982 günü henüz bitmiş, 13 Mart henüz başlamıştı. Cezaevi bütünüyle sessizliğini koruyordu. Bir çok göz uykuya yatmamıştı. Tüm devlet görevlileri, bir manga askerin öncülüğünde üç genç işçinin bulunduğu hücrelerin önüne geldiler.

"Geç kaldınız beyler ! Sizleri daha erken bekliyorduk. Biz kendimizi çoktan hazırladık. Kutsal davamız adına partimizi ve devrimi kucaklıyor, devrimcileri selamlıyorum… Kahrolsun Faşizm!" diye karşıladı onları Seyit.

Savcı ve diğer görevliler geri çekildiler. Üç genç işçiye kalem ve kağıtlar verildi son
mektupları yazsınlar diye. Onlar da ailelerine, dostlarına son bir sesleniş olsun diye
yazdılar mektuplarını. Ama egemenler bunu bile onlara çok gördüler, sakıncalı buldular mektupları ve imha ettiler. Zarfa konmuş son nefeslerine bile tahammülleri yoktu, onları da boğdular.



Önce Ibrahim'in kapısı açıldı. Sonra Necati'nin. En sonunda da Seyit'in. Yan yana hücrelerde kalıyorlardı. Herbiri çıktığında kalanlarla vedalaştı. Kapıları açtıramadılar, onlar da parmaklıkları aralarına alıp sarıldılar birbirlerine, tıpkı bir mitingte kolkola yürür gibi...

Ve birbirlerine;

"Biz bu davaya baş koyduk, başımız devrime, halkımıza ve partimize feda olsun" dediler.

İbrahim ;

"Kahrolsun Faşizm! Yasasın Kürt-Türk halklarının Mücadele Birliği!" sloganlarını o yüksek ve gür sesi ile haykırdı.

Üçünün yüreklerinde tıpkı aynı zaman mekanında ayarlanmış bir saat gibi vurdu, bu slogan. Tüm cezaevinin sessizliği bu vuruşla bozuldu. Buca cezaevi ayağa kalkmış, sloganlarla dostlarını uğurluyorlardı.

Üstlerinde beyaz uzun idam önlükleri vardı. Elleri arkadan bağlanmıştı. Sanki cephede düşen arkadaşının yerini doldururcasına sırayla sehpaya çıktılar.

Cellat, uyandı yatağında bir gece
"Tanrım" dedi. "Bu ne zor bilmece:
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe..."

Cellatlar tükenmişti. Ama emir almışlardı. Son gayretlerini toplayıp, olanca öfkeleri ile 3 yoldaşı astılar. İbrahim, Necati ve Seyit, ilerde bir randevuda buluşacaklarmış gibi, yan yana yatıyorlardı soğuk cezaevi avlusunda.

"Kahrolsun Faşizm! Yaşasın Sosyalizm! Yaşasın TKEP!"

Geride bıraktıkları en son sesti bu. Duvarlara çarpa çarpa döndü, bu ses cezaevinin üstünde.

Kulaklara çarpa çarpa yüzyıllık bir korku olarak indi cellatların yüreğine…

UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ!”