Onun o insan güzeli, her zaman emekten, dostluktan, yoldaşlıktan yana çarpan yüreği bu sabah durdu. Bir dönemin Leninistler için simge isimleri olan Sabiha Anamız ve Hüsniye Anamızın ardından Ümmühan Anamızı da sonsuzluğa uğurladık. Ümmühan Yıldırım Anamız, uzunca bir süredir Malatya’da kalıyor ve sağlık sorunlarıyla boğuşuyordu. Yılların birikmiş acılarının yorduğu kocaman yüreği daha fazla dayanamadı. Anamız, bugün saat 14.00’te akrabalarının ve sevenlerinin kolları üzerinde son yolculuğuna çıktı...
Malatya’da Alevi bir emekçi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen anamız, ilk gençlik yıllarını doğduğu ilçede geçirdi. Devrimcilerle bu yıllarda tanıştı. Bulunduğu yer, faşistlerin devrimcilere, ilericilere, Alevilere, Kürtlere yoğun saldırılarının olduğu bir yerdi. Ve haliyle bu iç savaş yılları boyunca Anamız da safını devrimcilerden yana belirledi; toplumsal bilincin sıçramalığı geliştiği yıllarda onda da anti faşist bilinç hızla gelişti ve o yıllar yaşadığı olaylar yüreğinde ve bilincinde bir daha çıkmamacasına yer etti.
Çok genç yaşlarda Şahin Amcamızla evlenen Anamız daha sonra Ankara’ya yerleşti. Şahin Amcamız zorlukla geçen yılların ardından mütahhitlik yapmaya başlayınca ekonomik durumları düzeldi; ama onlar her zaman emeğin ve emekçinin ne anlama geldiğini bilen bir aile olarak kaldılar. Arka arkaya iki erkek çocukları oldu. İkisini de en iyi şekilde yetiştirmek, hiçbir şeyden mahrum bırakmamak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Çocuklar da Ankara’nın en kalburüstü semtlerinde büyümelerine rağmen, emeğin ve emekçinin ne olduğunu bilerek yetiştiler. Hiç kuşkusuz bunda Anamızın payı büyüktü.
Büyük çocukları üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gidince buna çok sevindiler. O devrimci olduğunda da aynı derecede kaygı duydular. Küçük çocukları yanlarındaydı ama o da İstanbul’a gidip geliyor, abisinin arkadaş çevresiyle tanışıyordu. O yıllarda devrimci-komünist yapılar, okullarda birbirlerini iyi tanıyorlar ve sık sık aralarında ideolojik politik tartışmalar yapıyorlardı. Bu tartışmalar sonucu abisi bir yapıda karar kılmıştı; ama bu süre zarfında Leninistlerle de görüşmeye ve tartışmaya devam ediyordu. Ve sonunda kardeşini de Leninistlerle tanıştırmıştı. Leninistler, hızlı davranmışlar ve örgütleyemedikleri abinin kardeşini örgütlemişlerdi.
Daha sonra, Leninistlerde örgütlenen küçük çocukları Ankara’da bir eylemde yakalanınca Anamız ve Şahin Amca’mız için zor günler başlamıştı. Onlar çocuklarına sahip çıkma konusunda bir dakika olsun tereddüt etmemişler, Ankara polisinin tüm itibarsızlaştırma çabalarını boşa çıkararak hem şube sürecinde hem de hapishane sürecinde çocuklarına kol kanat germişlerdi.
Ve çocukları ağır işkencelerden sonra Ulucanlar Hapishanesine getirildiğinde her hafta düzenli ziyaretine gelmişler, oğllarının yoldaşları ve diğer devrimcilerle de kısa sürede kaynaşmışlardı. Bir süre sonra da zaten hiçbirinin kendi öz çocuklarından farkı kalmamıştı. Dışarıda hapishane koşullarının iyileştirilmesi için, hapishanede süregiden baskılara vb karşı yapılan hemen hemen her eylemde yeraldılar. Polisin psikolojik ve fiziki şiddetiyle karşılaştılar; ama pes etmediler. Şahin amcamız bu süreçte işlerinin çoğunu kaybetti; ama varıyla yoğuyla devrimcilerin, Leninistlerin yanında durmaya devam etti. Dışarıdan içeriye tüm tutsakları doyuracak kadar erzak taşıdılar defalarca. Ama bunların ötesinde politik olarak da geliştiler, yayınları okudular; görüş kabinlerinde bizlerle tartıştılar.
Daha sonra oğulları “ceza” alıp mübbet hapse mahkum olunca başka bir hapishaneye sevkedildi; bir yandan onun peşinden gittiği yere gidip geldiler bir yandan da Ankara Merkez Kapalı’ya... Anamız hep o gülen gözleri ve aklının aydınlığı ile görüş yerlerinin o boğuk, tozlu, kasvetli havasını biz “ana hoşgeldin” dedikçe “aney kurban” diyerek dağıttı; bize güç verdi. Şahin Amcamız da öyle.
‘90’lı yıllar boyunca DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri) içinde mücadele eden anamız, defalarca gözaltına alındı; polisin baskı ve işkencesiyle karşı karşıya kaldı.
Tüm acılarımızda ve sevinçlerimizde yanımızda oldular. Biz onların her acısında ve sevinçlerinde yanlarında olamasak da bunu hiç dert etmediler. 19 Aralık’ta yine hapishane kapısında, zemheriye rağmen soğuktan değil ama, bize bir şey olacak diye içleri titreyerek beklediler. Ve sonrasında başlayan Ölüm Orucu Eylemi’nde yeralan oğulları ve yoldaşları, siperyoldaşları peşinde o ilden bu ile koşturdular; eylemlere, basın açıklamalarına katıldılar.
Sonrasında oğullarının sağlığının düzelmesi için vargüçleriyle çalıştılar. Bütün bu süreç onları hem fiziksel hem duygusal açıdan çok yordu. Şahin Amcamızı kaybettik önce; Anamız yalnız kaldı. Küçük oğlu yurtdışına çıkmıştı; büyük oğlu Anamızın yanındaydı ve ona bakıyordu. Bu süreçte bir kaç kez ziyaret ettik Anamızı; hep aynı sevecenlikle ve “oğlum” diye karşıladı bizi. Son süreçte sağlık sorunları arttığı için Malatya’ya, memleketlerine gitmişlerdi. Haberlerini alıyorduk Anamızın. Çok ani oldu kaybı...
Acısı yüreğimizi ve gözlerimizi yakarken yazıyoruz bu satırları. Hoşçakal “Aney”! O uğruna bir çok acıya, mihnete katlandığınız sosyalist dünyayı Bir Gün Mutlaka kuracağız.
"Oğlun", Yoldaşın...