Biraz önce bir dostumuzun, eski bir yoldaşımızın ölüm haberini verdi bir yoldaş. Çok eskilerden, 90’lardan tanırım Muharrem Coşkun’u. Benim ilk devrimcilik yıllarımdan; çocukluk anıları gibi, devrimciliğimin ilk anılarının içerisinde bir yerlerdedir her zaman...
Biz İkitelli’de işçilerden oluşan bir okuma grubu ya da işçi komitesi gibi bir şey oluşturmuştuk. Nasıl oluşturduk, şimdi tam olarak hatırlamıyorum. O grupta yer alan işçilerden birisi idi. Hatta biz o işçi grubuyla bir gün “Kızıl Cumartesi” tarzı bir organizasyon bile yapmıştık. O işçilerle devrimci politika üzerine pek çok kitap okuyor, tartışıyorduk.
Tam o sıralarda Güner Ümit denilen şahsiyetsiz, Star tv’de Alevilere hakaret etti. İşlerinde Muharrem Coşkun’un olduğu bu işçiler hemen Star tv’nin önüne koştular. Protesto ettiler... 95’te. Sonra Gazi ayaklanması patlak verdiğinde yine İkitelli’den kalkıp koştuk hep beraber Muharrem Coşkun’la Gazi Mahallesine...
Sonra araya benim cezaevi serüvenim girdi... yıllar boyu görüşemedik doğal olarak.
On yıl sonra Gazi Ayışığı’nda iken bir dost geldi, eskilerden. Biraz konuştuk ve hemen tanıdık birbirimizi. Muharrem Coşkun’du bu. Alevi Canların Yolu derneğini kurmuş ve dergi çıkarmıştı.
O görüşmemizden sonra sürekli görüşür olmuştuk. Nerede bir miting var, hemen bizim yanımızda yer aldı kortejiyle ve aynı sloganları attık birlikte... Birlikte Ankara Karşıyaka’da Denizlerin ölümsüzlük yatağının başucunda anma gerçekleştirdik ;eski yoldaştık zaten, yeniden yoldaşlaştık.
Kolon kanseri olmuş bir süre önce ve onunla boğuşuyormuş. Ölüm haberini duyunca inanamadım, inanmak istemedim doğrusu; çok üzüldüm... Şimdi ne yazacağımı dahi bilemiyorum. Bir dostun, yoldaşın ölüm haberini yapmak ne kadar da zormuş! Devrimin sayısız neferlerinden birisi daha ayrıldı aramızdan...
Onun için Kurtuluş Gürbüz’ün kendi face sayfasında yazdıklarını da buraya almak istiyorum:
“Her devrimcinin arkasında güzel bir düş ve eylem vardır.
Bu ülkede Alevi olmanın bedeli çok ağırdır. Ermeni, Kürt olmak kadar ağırdır. Hele devrimci olmak daha ağırdır. ‘Ermeni dölü’ ile başlayan küfür, ‘mum söndü yapan Kızılbaş piçi’ ile biter hakaretler. Ana rahminden düşürdüğümüz günden başlar, bir top kefen alıp girdiğimiz toprağa kadar bu zulüm bizimle gider. Düşlerimiz kadar attığımız her adım tarihseldir.
THKO/TDY deyince Parkalı da akla gelir. Türkiye Devriminin Yolu broşürünü Muharrem abi sayesinde okudum.
Çok şey yazmak istiyorum nereden başlamalı, faşistlerin pusu atıp bıçaklı saldırısını mı, Güner Ümit'in Alevilere hakaret ettiği Inter Star TV'nin önünde, benim katıldığım ilk kitlesel protesto eylemini mi, Gazi Ayaklanmasında Gazi mahallesine girişimizi mi, yoksa en son 31 Mayıs Sinan Cemgil anmasından dönerken Beşiktaş vapuru dan inip Dolmabahçe'den yukarıya çıkarken başlayan Gezi'yi mi, geçen sene THKO'nun kurucularından Teslim Töre'yi uğurladık, en son görüşmemizde o oldu galiba. Ne anlatayım abi. Karşılıklı çok yaralar sardık, çok tartışırdık. Anlaşamadık çok yerde. Gezi'den Gazi Mahallesi'ne can olmaya koşuşumuz. Bir çınar ağacı altında şekillenmiş ayrı fidanlardık. Sen benim TDY'li Parkalı abim olarak, Alevi Canların Kızıl Yolu başkanı Muharrem Coşkun olarak bende yaşayacaksın. Bazen kızacağım bazen güleceğim, bazende hüzünle anacağım. Ama yaşayacaksın bizimle.
‘Kadir Sinan Alp Yaşasın Nurhak’ slogan sesin kulağımda diriliğini koruyacak. Abi uğurlar olsun.
Değişim dönüşümün sürekli hareket yasası gereği doğa ananın koynunda yaşayacaksın. Uğurlar olsun abi.”
Evet yolun açık olsun Muharrem yoldaş, o hep sevdiğin, yolundan gitmek için uğraştığın Deniz, Sinan, Kadir, Alpaslan.... ve yoldaşları seninle olsun. Yarım kalan düşlerini, “güneşli güzel günleri” hep birlikte kuracağız.
Bir yoldaşın...