Sadece devrimci yurtsever basında ve sosyal medyada yer bulan bir haber: İşkenceye ödül gibi ceza!
Olay? Van, Gevaş’ta üç yıl önce ilçe emniyet müdürlüğüne bir saldırı olur. Böyle bir saldırı karşılıksız bırakılır mı! Hemen faillerin bulunması gerekmektedir. Sonuçta mantar toplamaktan gelen dört köylü gözaltına alınır ve yoğun işkenceye maruz kalır. Sonra? Köylülerin olayla hiçbir ilgilerinin olmadığı onca işkenceden sonra anlaşılır. Serbest kalırlar.
İşkence gören yurttaşlar davacı olur. Hep bildik hikaye. Onca oyalamadan sonra sadece bir polis hakkında açılır dava. Ve polis, yargılama sonrasında 3 bin TL para cezasına çarptırılır, hüküm de geri bıraktırılır. Kısacası, o komik para cezası da uygulanmaz.
Böyle bir haberin neden sermaye basınında yer almadığı yeterince açık. Polise, askere, bekçiye, mafya bozuntularına, çetelere bunca ihtiyaç duymaktayken sermaye iktidarı, farklı bir tutum alabilir mi hiç!
Namlı Çoban Sülü’nün veciz sözlerindendir: Polisimizin Elini Soğutmayalım! Devletin “topyekün savaş” adı ile burjuva iç savaşı başlattığı 90’lara aittir.
Bir diğer namlı M.Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemlerdir. “Özel infaz listeleri” ile insan avına çıkıldığı, devrimcilerin sokak ortasında, evlerde binlerce polisin katıldığı saldırılarda katledildiği, işkencenin günlük uygulama olduğu dönemlerde, her tür yasa apaçık bir kenara atılmış, insanlık suçları gizlenemez bir hal almıştı. O dönem basında es kaza yükselen eleştiriler karşısında başbakan S.Demirel bu veciz sözü sarfetmişti. Sınıfının en has temsilcilerinden Demirel (kimileri sonra bu yeminli faşistten demokrat kumaşlar dokumaya kalktı!) sermaye düzeninin tehlikede olduğu iç savaş günlerinde tüm burjuva güçleri bu sözlerle hizaya getiriyordu. Devrim karşısında bir ölüm kalım savaşı veriliyordu ve bu savaşta temel dayanaklardan olan polis, hiçbir şekilde zayıf düşürülmemeliydi. Sorunun özü bu kadar basitti.
Yukarda bahsettiğimiz haber de tastamam bu durumun bir diğer örneğidir aslında. Çıplak zor ile ayakta durabilen bir toplumsal düzen, zor araçlarının herhangi bir şekilde zayıflamasına izin veremez. Esneyemez. “Küçük tavizlerle basınç düşürme” politikaları güdemez. Bilir ki barajda oluşacak en küçük çatlak, biriken suyun basıncı karşısında tüm direncin tükenmesi demektir. Dağılır gider o baraj. O yüzden akla hayale gelmedik yasaklar, engellemeler, baskılar hakim olur günlük politikada. Öyle karmaşık araştırmalara da gerek yok. Sadece bir günün gelişmelerine ve haberlerine şöyle bir göz atın yeter. O zaman bu devletin, bu düzenin neden polisinin elini soğutmak istemediğini göreceksiniz.