Çağdaş Hukukçular Derneği İşçi Komisyonu, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), Covid-19’un ikinci dalgasında ve her tür afet-salgın durumunda üretimin devamının sağlanması için “izole üretim tesislerini” kurduğunu duyurması üzerine bir açıklama yaparak bu üretim tesislerini Nazilerin çalışma kamplarına benzetti.
ÇHD’nin açıklaması şöyle:
Bu “çalışma kamplarının” ilki 15 Haziran’da Tekirdağ’da açıldıktan sonra Hadımköy’de 2’nci, Hassa’da 3’üncü ve Karadeniz’de 4'üncüsünün açılması planlanıyor. Bu çalışma kamplarının 4.500 işçi barındırma kapasiteli, 8.5 şiddetinde depreme dayanıklı ve 300 yıla kadar kullanılabilecek şekilde inşa edilmesi planlanıyor.
Çalışma kamplarında eczane, sağlık ocağı, tam teşekküllü hastaneler bulunması ve kampların, içinde 1000 ailenin yaşayabileceği şekilde inşa edilmesi de planlar arasında. Koşulları iyileştirilmiş toplama kamplarının bu modern versiyonu önümüzdeki sürecin yönelimini ortaya koyuyor.
Bunlara ek olarak patronların sendikası MESS tarafından bir yazılım firmasına sipariş edilen ve işçilerin fiziksel mesafelenmesini ölçeceği iddia edilen, işçilerin boynuna takılacak elektronik pranga uygulaması da çalışma hayatına sokuluyor.
Adına “İzole Üretim Tesisleri” denilen bu toplama kampları ile Nazi çalışma kamplarının bilindik sloganı kendini her işçi cinayetinde yenilese de şimdi gerçek anlamına ve görüntüsüne kavuşmuş olacak. İşçilerin başına birer SS dikmeye dahi gerek kalmaksızın “elektronik pranga” bu işlevi onlar adına görecek.
Ucuz emek gücü, güvencesiz çalışma ve örgütsüz işçiler MESS ve MÜSİAD’ın en temel hedefleri durumunda. Mevcut AKP iktidarı da onların bu isteklerini her türlü yasal ve cebri yol ile yerine getiriyor. Anayasa başta olmak üzere çalışma yaşamını ilgilendiren her türlü düzenleme ya eğilip bükülüyor ya da hızlıca sermeyenin isteklerine uygun hale getiriliyor. Bu kapsamda salgın boyunca da üretimin devamı için her türlü hukuki saldırı gerçekleştirildi.
Patronlar Covid-19 salgınının başlamasından bu yana işçiler ve emekçiler için hiçbir yaşamsal önlemi hayata geçirmedi. 'Yeter ki çarklar dönsün' zihniyeti onlarca işçi ve emekçinin; steril olmayan ortamlarda ekipmansız, maskesiz çalışmasına dahi çözüm üretmedi; çalışanların ölümlerine, hastalık geçirmelerine ve risk altında çalışmalarına sebep oldu. Hastaneler, fabrikalar, kargo-posta gibi iş alanları başta olmak üzere bir çok alanda risk altında çalışma ve ölümler devam ediyor hala.
Salgın sürecinde işçilere “Ya Açlık Ya Salgın” diyen sermaye sınıfı sömürünün azami düzeye çıkarılması, denetim ve baskının perçinlenmesi, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, iş güvencesinin denetimsiz hale getirilmesi ve en başta örgütsüz işçi yığınları yaratılması için bu iki uygulama ile amansız bir saldırı başlatmış olacak. Sermayenin emekçilere vaat ettiği “normal“ işte budur. Başta emek örgütleri olmak üzere tüm demokratik kamuoyunun bu saldırıya karşı ortak mücadele yürütmesi en acil görevlerdendir.