İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 2019 yılı iş cinayetleri raporunu paylaştı. “Yaşamak ve yaşatmak için direneceğiz!” diyen İSİG Meclisi, 2019 yılında en az 1736 işçinin yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Raporun girişinde “İşe giderken yollarda geçen saatler. İşyerinde güvencesiz çalışma koşulları: Uzun çalışma saatleri, iki kişinin yapacağı işi tek başına yapma, kötü yemekler, alınmayan iş güvenliği önlemleri, patrondan hakaret… Yaşamak için değil adeta çalışmak için yaşıyoruz!
Evet, işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi bir bütün. Ancak en acıtan çıplak yüzü ise iş cinayetleri...” denilerek giriş yapıldı ve 6331 Sayılı İSG Yasası yürürlüğe girdiğinden beri aylık ve yıllık iş cinayetleri raporlarını çıkardıklarını, ancak bunları önlemek için devlet ve sermayenin hiçbir adım atmadığı söylendi. “Aksine işçilerin çalışma koşulları daha da kötüleşiyor ve üç otuz paraya önlenebilecek ölümlere davetiye çıkarılıyor. Birinci dertleri tabi ki daha fazla para kazanmak için İSİG önlemlerini almamak. Ancak bir de ‘beka’ sorunları var. O da işçilerin işyerlerinde hiç ses çıkaramaması, örgütlenememesi, söz ve karar haklarının olmaması, boyun eğmeleri ve tabi ki kapitalist sistemi sorgulayamamaları...
Bu süreçte Soma, Torunlar, Ermenek, 3.Havalimanı gibi onlarca katliam yaşandı. Ancak Soma örneğinde görüldüğü gibi patronlar serbest işçi ailelerini savunan avukatlar tutuklu. Ya da 3.Havalimanı’ndaki gibi iş cinayetlerini protesto eden işçiler dayak yiyor, tutuklanıyor ve hala davaları devam ediyor...” denildi.
Gerçekleşen iş cinayetleri sayısına bakıldığında yıllık ortalama 1700 civarında olan işçi ölümleri sayısı, OHAL ilanı sonrası %15 artarak 2000’lere ulaşmıştı. Grevler yasaklanmış, sendikal eylemler suç sayılmış, işçiler ‘bilmediğim işi yapmayacağım’ diyemeyecek hale getirilmişti. Bu koşullar işçileri daha çok öldürdü.
2019 yılında öğrenilebilen 1736 iş cinayeti yaşandı… Meslek hastalığı nedeniyle de 8 iş cinayeti var. 1433 ücretli (işçi ve memur) ve 303 kendi nam ve hesabına çalışan (çiftçi ve esnaf) yaşamını yitirdi. Nedenleri ise:
Trafik, servis kazası nedeniyle 392 işçi; Ezilme, göçük nedeniyle 285 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 259 işçi; Kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 202 işçi; Zehirlenme, boğulma nedeniyle 108 işçi; Elektrik çarpması nedeniyle 100 işçi; Şiddet nedeniyle 88 işçi; Patlama, yanma nedeniyle 83 işçi; İntihar nedeniyle 82 işçi; Nesne çarpması, düşmesi nedeniyle 30 işçi; Kesilme, kopma nedeniyle 19 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 88 işçi yaşamını yitirdi… Bunlardan 67’si 17 yaş ve altı çocuk işçiler; 115’i de 65 yaş üzeri yaşlı işçiler… Ve 110’u (çoğu Suriye ve Afganistanlı) mülteci/göçmen işçi yaşamını yitirdi.
İSİG Meclisi taleplerini de şöyle sıraladı:
1-Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir. İş cinayetlerinin önlenmesi, sağlıklı ve güvenli çalışmanın ön koşulu işçi katılımıdır. İşçiler ancak sendikalaşarak bunu sağlayabilir. Ülkemizde sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor, sermaye işyerlerinde sendika istemiyor ya da istediği sendikayı getiriyor. Devlet daha ileri giderek sendikaların yapacağı basın açıklamalarını, toplantıları ve grevleri yani toplu pazarlık hakkını yasaklıyor. Bu noktada işyeri İSİG kurulları, çalışan temsilciliği ve genel olarak sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir. Grev yasaklarına son verilmelidir...
2-İşyerlerinde işçilere keyfi bir biçimde iş tanımı dışında işler yaptırılıyor. Çalışma saatleri günde 10-12 saate ulaşıyor, üç vardiya ikiye düşürülüyor. Mesai ücretleri, izin hakları vb. verilmiyor. Özellikle taşeron işçiler bu koşullarda çalışırken şimdi taşerona rahmet okutacak kiralık işçilik gibi kölelik uygulamaları getiriliyor. Özelde veya kamuda tüm güvencesiz çalıştırma uygulamalarına son verilmelidir...
3-İş cinayetlerinin sorumlusu patronlar, bürokratlar ve siyasiler yargılanmıyor. Yargılananlar ise çoğunlukla günah keçisi haline getirilen iş güvenliği uzmanlarıdır. Yine mahkemeler iş cinayetlerini cezalandırmıyor, failleri '24 taksitli para cezası vererek serbest bırakıyor'. İş cinayetlerinin sorumlusu patronlar, bürokratlar ve siyasiler yargılanmalıdır...
4-ILO ve WHO verilerine göre 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘meslek hastalığı sonucu ölüm’ olmaktadır. Ancak SGK verilerine göre her yıl ortalama 500 civarı işçi meslek hastalığına yakalanmakta ve neredeyse hiç bir işçi de ölmemektedir. Meslek hastalıklarının gizlenmesinden vazgeçilmeli ve bu noktada sağlık örgütlerimizin yürütücülüğünde tespit eden/önleyen bir yaklaşım hayata geçirilmelidir...
5-Çalışma yaşamının denetiminde görev yapan iş müfettişlerinin siyasi iktidara olan bağımlılığının önüne geçilerek, ‘İş Teftiş Kurulu’nun yönetiminde emek örgütlerinin ağırlığı olacak şekilde sosyal taraflardan oluşan bağımsız bir üst kurul haline gelmesi sağlanmalıdır...
6-İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir. 6331 sayılı İSG Kanunu’nda belirtildiği üzere, iş güvenliği uzmanlığı hizmeti ‘İşverene iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda rehberlik ve danışmanlık yapmak’ ve ‘profesyonel yardım’ kapsamındadır. Bu hükümlere rağmen ikincil mevzuatta iş güvenliği uzmanının görev kapsamını rehberlik dışında değerlendiren hükümler değiştirilmelidir. İş güvenliği uzmanları; işverenin yapmadığı veya yapamadığı çalışmaların takipçisi ve sorumlusu olmamalıdır.
7-Başta OSGB’lerde çalışan işyeri hekimleri olmak üzere tüm işyeri hekimlerinin iş güvencesi sağlanmalıdır. Meslek örgütünün, işyeri hekimlerinin çalışma koşulları, özlük hakları ve eğitimleri konularındaki yetki ve güvenceleri sağlanmalıdır.
8-Emeğin korunmasının temellerinden ikisini iş güvencesi ve insanca yaşayacak bir ücret oluşturur. Asgari ücret insanca yaşanabilir bir seviyeye yükseltilmeli, işten atmalara son verilmeli ve işsizlik önlenmelidir...
9-İşçilerin sağlıklı yaşamak ve can güvenliklerini sağlamak için ulaşım, barınma ve beslenme hakları vazgeçilmezdir. İşçi servisleri uygun araçlardan oluşmalı, işçilere kalacak lojman sağlanmalı ve gıda zehirlenmelerini önlenmelidir. Yine toplu taşıma, konut ve gıda fiyatları konusunda adımlar atılmalıdır...
10-Her yıl 60-70 çocuk çalışırken yaşamını yitirmektedir. 2018 yılı ‘çocuk işçilikle mücadele yılı’ ilan edilmesine rağmen 67 çocuk işçi can vermiştir. Bu noktada özellikle sanayinin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılayan 4+4+4 eğitim sistemine son verilmeli ve çocuk işçilik yasaklanmalıdır...
11-Ülkemizde küçük yaşlarda çalışma hayatı başlamakta ve neredeyse ömür boyu sürmektedir. Emekçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır ve bu da çalıştıkları mesleğe ve cinsiyetlerine göre belirlenmelidir. Emekliliğin yaşa takılmasına ve kademeli olarak 65 yaş olarak belirlenmesine yani mezarda emekliliğe son verilmelidir...
12-Kadın emeği; tarımda, sanayide, hizmet sektöründe ve evde görünmez hale getirildi. Oysa her yıl 120-130 kadın çalışırken yaşamını yitiriyor. Kadını temel alan bir işçi sağlığı anlayışı tanımlanmalıdır...
13-Ülkemizde milyonlarca mülteci/göçmen işçi bulunmaktadır. Temel düzenlemelerden mahrum bırakılan mülteci/göçmen işçilerin çalışma, sağlık, barınma, ücret vb. güvenceleri sağlanmalıdır. Türkiyeli işçilerle mülteci/göçmen işçileri karşı karşıya getiren ücret ve çalışma politikalarından vazgeçilmelidir. Yine bu noktada bölge ülkelerini savaşın içine sürükleyen politikalardan uzak durulmalıdır...
İşçi sağlığı ve güvenliği mücadelesi, işçi sınıfının kendi eseri olacaktır...