11 ay önce Heval Ceren'in karargaha gelmesiyle başlamıştı macera/serüven. Bir isteme töreni gibiydi gelişi karargaha. Serakaniye savunması için bir hazırlık çalışması üzerinde çalışıyordu Cereno. (Bu çalışma daha sonra Enternasyonal Tabur bünyesine alınacaktı.) Benim de bu çalışmada yer almamı istiyordu Hevala min. Faşist devletin savaş çığırtkanlığına karşı intişara çıkmıştı tüm Rojava. Kıt kanaat imkanlarıyla seferber olmuş Rojava için atan yüreklerdik hepimiz. Öncümüz Ceren olmuştu, taburun eski komutanlarındandı sonuçta.

Tarih Aralık 2018'di bu serüven başladığında. Çok kısa bir sürede organize olmuş ve tüm enternasyonal tabur savaşçılarıyla birlikte Cephe komutanının bize çalışmak için çizdiği alanda çırpınıyorduk. Dil sorunu, anlaşma sorunu yoktu, amaç bir olunca üstesinden geliniyordu her şeyin. Kürtçenin İngilizce ile karışımı, bir o kadar komik ve yorucu anlatım şekilleri filizleniyordu savaşçıların arasında. “Ez e biçim sleep hevalno” diyorduk uyumak ve güç toplamak için. Yoldaşlığın en üst düzeye vardığı, sevginin, cesaret ile birleştiği, iradenin korku ile çarpıştığı, fedakarlık sınırlarının zorlandığı bir yaşam yaratıyordu tabur.

 

Tabur ruhunu yaşatmak için uğraşıyor, Rojava'nın direniş geleneğini alıyordu en yeni savaşçılar. Gece mayın döşemek için saatlerce yağmur altında çalışan yoldaşlarına, sıcak soba hazırlamak için uğraştı bu gelenek. Sıcak cay ve helvadan başka bir şey olmayan kahvaltıların verdiği güçtü tabur ruhu. Bir çok cephede yaratılan umut dolu yüreklerin, Afrin’de kanını birlikte akıtanların devamcıları, şimdi Serekaniye için aynı umut ile çalışmalara sarılmıştı dört elle.

Ne zaman, nasıl başlayacağı meçhul olan savaşın en ön hattını korumakla görevlendirilmiştik. Çalışmanın verdiği sorumluluk bir o kadar ağırdı. Yeni savaşçılardık hepimiz. Kimimiz belirli alanlarda yetkindik, kimimiz daha önce savaş görmüştü fakat bu sefer farklıydı. Biliyorduk Afrin deneyimini. Yoldaşlarımızı ölümsüzlüğe uğurlamıştık. İntikam ateşi ile yanıp tutuşuyorduk. Sorulacak hesap, alınacak intikamlar vardı. Bunun verdiği azim en ön hatlarda çalışmak için yeter de artardı bile. Sorumluluğu ise ağır olduğu kadar gurur ve onur verici idi. Çünkü yoldaşlarımızın alınacak bir intikamı varsa bizler alacaktık. Bu görev bize düşmüştü ve yerine getirildi. Şimdi görülecek başka hesaplar, alınacak başka intikamlar var faşist devlet ve çetelerinden.

 

Bir avuç insanın iradesi vardı intişar zamanı Rojava’nın savunmasını oluşturan. O irade ki, onlarca mevzi, onlarca sabotaj çalışması, küçük, büyük demeden bir çok çalışmaya girişen. Yoldaşlarına yemek hazırlamaktan tutun da gece mevzi kazmaya, sızmalı sızmalı gidilen görevlere, tabur karargahını temizlemekten tutun da gece sabotaj çalışmasına çıkan tim'e kadar. Hepsi aynı ruh, hepsi aynı görev bilinci, hepsi de aynı özveri ve heyecan ile yapılıyordu.

İlk cephe, ilk intişar, ilk savaş deneyimiydi Serekaniye. İntişar zamanında yaşanılan komik, gülünç durumlardan, eksikliklere kadar hepsiyle belki de kısa ama büyük bir deneyim ve yaşanmışlıktı Serekaniye. Enternasyonal savaşçılar ile birlikte katlanılan zorluklar, bu yaşanmışlıkları, bir üst kademeye sıçratıyordu. Çünkü biliyorduk İspanya iç savaşında yaşanılan ruh 1938'den 2019'a Rojava'ya taşınıyordu.

Bir gün yapılan keşifler ve alınan kararlar sonucunda zor ve uzun sürecek bir işe girişmiştik. Sınıra yakın bir yolda sabotaj üzerine çalışma yapacaktık. Tabur komutanımız ile bu konu üzerine konuşmuştuk. Kendime ve timime güveniyordum. Her akşam planlanan işi bitirmek için geceleri çıkmaya başlamıştık. Toprağa ilk kazma vurulduğunda milim milim ilerlemeye başladık. Günlerce çatal kaşık benzeri el yapımı derme çatma malzemelerle menfez açıyorduk. Bir gece arabamızı tarlanın ortasına bırakıp çalışmaya başlamıştık. Ansızın ve yavaş yavaş yağmur yağmaya başladı. Asfaltın altına açtığımız deliğin içine girip kaşıkla toprak oyuyorduk. Yağmur hem ıslatıyor hemde çalışmanın verdiği sıcaklık içimizi ısıtıyordu. Yağmur hızlandı, çalışmanın seyri ise doğa şartlarına yenilmeye başlamıştı. Doğa önünde yapacak bir şey bulamayıp, saygı duyup geri dönme kararı almıştık. Yalnız bu sefer doğa bize başka bir sürpriz yapmıştı. Arabamız tarlanın ortasına saplanıp kalmış ve çıkamıyorduk. Yoğun uğraşlar sonucu ancak 8 saat sonra çıkabildik. Buz tutan el ve ayak parmaklarımızı ancak ertesi gün öğlene doğru hissetmeye başlamıştık.

Defalarca yaptık, yıktık, beğenmedik yaptıklarımızı, her seferinde daha iyisi için çalışıyorduk. Defalarca planlarımızı iptal ettik, daha iyisini yapmak için. Defalarca tartıştık kendi aramızda. Sabah saatlerinde başlıyorduk hazırlıklara gece için. Tabletten açılan harita başında gece iş saatine kadar tartışıyorduk, plan yapıyorduk. Nereye sabotaj yapılsa daha iyi olurdu, nereye mevzi, nereye keşif yapılacaktı. Düşman nereden gelebilirdi. Biz nerede nasıl hareket edebilirdik ve nasıl geri çekilebilirdik. Bunların hepsini oturup dünyanın farklı yerlerinden gelen savaşçılara farklı dillerde ve kendi aramızda kullandığımız savaşçı dilinde çeviriyorduk. Bitmek tükenmek bilmeyen enerji ile… Bazen sadece gülen gözlerle anlaşıyor, bazense sadece acı veren suskunluklarımızla anlıyorduk birbirimizi.

Tabur en acı duyguları da birlikte yaşadı, birlikte göğüs gerdi. Baran Serhat yoldaşa yapılan hain suikastın acısını birlikte göğüslemiştik. En acı bakışları atıyorduk birbirimize, suskunluklarımız hep bir ağızdan çığlık gibiydi aslında, haykırıştı, lanet etmekti. Birbirimize baktığımız her anda gözlerde yanan kor alevleri görüyor ve yoldaşına söylemeden içinden, ama en derinden, intikam yeminleri ediyorduk. Taburun savaşçılarına moral kaynağı olan Baran Serhat yoldaşın intikamı için de savaşıldı Serekaniye'de. Gözün arkada kalmasın Baran yoldaş!

Savaşçı ruhun gıdaları da vardı elbette! Mesela futbol maçları! Taburun dinlenmeye, savaşçıların moral bulmaya ihtiyaç duyduğu anlar vardı. Bu anlarda birlikte içilen çaydan, futbol maçına kadar her şey moral gıdası oluyordu. Yenilen tarafın aldığı tatlı yine herkes tarafından afiyetle yenirken, yenilen goller de ayrı bir tartışma ve alay konusu oluyordu. Oyun içerisinde hırs ve kazanma duygusu yerine, sevgi, dayanışma, bol eğlence vardı. Kim rakip takımın oyuncusunu gıdıklayarak durdurmaya çalışır ve yere düşürür ki! Bunu ancak sporu da komünist bir ahlakla karşı takıma yoldaş gözü ile bakan savaşçılar yapabilirdi. Farklı kültürlerden gelen savaşçılar birbirlerine farklı oyunları da öğretiyordu. Hayatımda ilk kez dominoyu enternasyonal savaşçılarla birlikte oynuyordum. Taburun günlük yaşantısında bunlar moral gıdasıydı bize.

Savaşçı olmak elbette sadece eline silah almak demek değildir. Emek, yürek ve bilinç ister. Bunu pratikte sergileyemeyen ise sadece elde silah ne yaptığı meçhul bir ölüm makinesinden başka bir şeye dönüşmez. Bu bilinçle ve yürek ile çalışıyor, savaşa böyle hazırlanıyorduk. Bazen savaşabilmek için savaşın sürdüğü zamandan çok daha fazlasını savaş için hazırlıkla geçirmek zorundasınızdır. Disiplin ve sabır içerisinde savaş vakti geldiğinde, gereksinimini duyacağınız şeylerle uğraşmalı, hazırlamalısınızdır. İntişar dönemlerinde zamanımızın büyük bir kısmını da bu tür çalışmalar alıyordu. Serekaniye sanayisinde günlerce elde kaynak makinesi ile gözlerim yanana kadar çalışıyordum. En iyisini başarmak için uğraşıyordum. Bir gün yine, sanayide bir gereksinim için kaynak makinesiyle çalışıyordum. Kendimi kaptırmış, yoldaşların defalarca yaptıkları uyarılara aldırmıyordum. Onlar benim sağlığımı düşünüyor bense Rojava'nın geleceğini. Ne kadar fazla çalışırsam savaş hazırlıkları o kadar hızlı ilerleyecekti çünkü. Hem de zevkli bir işti sonuçta. Sabahtan akşama kadar kaynak makinesinin başından ayrılmamıştım. Gece gözlerim yanmaya başladı. Gözlerim yarı açık yarı kapalı şekilde oturuyordum. Su içmek için mutfağa yöneldiğimde olan olmuştu. Su sebilini uyur gezer modunda yürürken düşürdüm ve kırdım. Göremiyor, gözümde batmalar yaşıyordum. Bu halimi gören yoldaşım ise zorla Serekaniye hastanesine götürdü ve iğneler, ilaçlarla kendime geldim. Serekaniye’nin emektar ve güzel doktorları, hemşireleri ile kurduğum ilk bağdı bu. Hastanede ise savaş başlamadan revire düşmenin burukluğu ve komedisi vardı tabi ki. Daha mermi sıkmadan hastaneye kaldırılan acemi savaşçı psikolojisi...

Bu yaşanılanların, her anın öğretici, geliştirici ve komünist kişiliği sağlamlaştıran yanları var. Bu deneyimi belki de hiçbir yerde elde edemeyeceğimi düşünerek kendimi şanslı sayıyorum. 2. intişar dönemi de aynı deneyimlerin iyisi ve kötüsü ile tekrarlanmasıyla geçti. Yaz aylarına denk geliyordu bu sefer. Şehir içi çalışmalarındaydım artık. Tam tamına illegal bir çalışma yürütüyorduk ve daha kritik olarak atfedilen bir alan içerisindeydim. Ama birinci intişar döneminin verimli geçtiği ve çalışmaların çoğunun bitirildiği bir alandı. Burada ise farklı silahların kullanımını öğreniyor, farklı birimlerle çalışmanın deneyimini kazanıyor ve Arap yoldaşlarla çalışmanın kattığı deneyimlerle dönüyordum karargahamıza.

3. intişar dönemi Ekim ayında başlamıştı. İntişar başladığında ben Serakaniye’de değil LGB karargahındaydım. Günlük sorumlulukların yanında var olan planlamalarla karargah yaşamı sürüyordu. Genç savaşçılar her daim savaşa hazır olmak için günde iki kere spor yapıyordu. Askeri branşlarımızda çalışmalar yapıyor, adeta birbirimizi fişekliyor ve yarışıyorduk. Tarihlerden 7 Ekim idi. Karargaha öğlen vakti bir telefon geldi. Komutan yoldaşımız telefon konuşmasının bitiminden biraz sonra beni çağırdı ve enternasyonal taburun süratle Serekaniye'de toplanacağını ve bana ihtiyaç olduğunu söyledi. Hazır mısın diye sormuştu? Anlamamıştım ilk önce! Neye hazır mıydım?. Çünkü yaklaşık iki senedir cephe bekliyor ve defalarca intişar görevini üstleniyordum. Bu sefer sorusuna soru ile karşılık verdim. Psikolojik olarak mı? diye sordum. Çünkü her gün savaş çıkacak sorumluluğu ile hazırlanıyorduk. Karar verilmişti, komutanlık bir savaş çıkacaksa ilk savaşçısı olarak beni gönderiyordu. Üzerimde bunun gururu vardı. Eğer savaş çıkarsa Leninist Gerillayı ben temsil edecektim. Leninist Gerilla Birliklerinin Serekaniye savaşına kattığı bir sayfa olacaktım. Ufak bir çanta hazırladım hemen. Sivil kıyafetler, branşa özel malzemeler hepsi en fazla 15 dakika içinde hazırdı. Sabah uyandığımda böyle bir durumla karşılaşacağımı bilemezdim ama bu durumlara alışkındım. 2 kere daha yaşamıştım bu durumu.

 

Not: Savaşçı burada "intişar" sözcüğünü "teyakkuz" anlamında kullanmıştır.

Günce'nin tamamına www.leninist.net sitesinden ulaşılabilir.