Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin, 19 Aralık Katliamının 19. yılında düzenlemiş olduğu etkinlik, 21 Aralık günü Önder Babat Kültür Merkezinde saat 16.00’da gerçekleşti. Etkinlik, Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesinde yitirdiklerimiz için saygı duruşu ile başladı.
Açılış konuşmasının ardından Önsöz Tv’nin TDİ için hazırladığı 19 Aralık belgeseli izlendi. Belgeselde o dönem yaşananları devrimcilerin dilinden dinleme fırsatı tanıyor, hem de 19 Aralık katliamıyla ilgili hükümetin açıklamalarına yer veriyordu.
“Operasyon var sesleriyle uyandık. Çok sıkı bir ateş altında yavaşça geri çekilmeye başladık. Barikatlarımızı alevlerle yakmaya çalışıyorlardı. 13. koğuşun bir bölmesindeydik. Aşur vardı yanımızda. ‘Ben kendimi feda etmeye gidiyorum’ dedi 30 saniye sonra slogan sesleri ardından da silah sesleri duyduk... Anladık ki Aşur arkadaş yaşamını yitirdi. Yapacak bir şeyimiz yoktu” deniyordu belgeselde; “Havalandırmaya çıktık halay çekmeye başladık marşlar eşliğinde. Öleceğini bilerek çıktı herkes. Kimsede tereddüt korku yoktu”. “Devletin yalanlar söyleyeceğini öngörüyorduk zaten. Bizimle birçok yöntemle savaşıyordu. Kalşen'in yoldaşları tarafından bağlanıp ateşe verildiği yalanı boy boy televizyonlarda dolandı. Oysa o sıradan bir şeyi yapmaya gider gibi usulca yanımızdan akıp geçti. Hiç ses çıkarmadan tutuştu bir meşale gibi yandı. Hepimizin kanını dondurdu bu. Kimse daha önce böyle bir şey yaşamamıştı. Tutsakların feda ruhunu biliyorduk ama yanan insan etinin kokusunu ilk orda aldım” deniyordu... Anaların konuşmaları da yer yer alıyor ve çocuklarından övünçle bahsediyorlar...
Belgesel gösterimi sonrası kısa bir aranın ardından söyleşiye geçildi.
İlk sözü alan katliamın tanıklarından Vefa Serdar, “Devletin zindanlardaki tutsakları imha etme politikası hep vardı. Mücadelenin parçası olan insanlardık, açıktan açığa devrim mücadelesi verdiğimizi ilan ediyorduk zaten. Devlet de ‘madem bize kafa tutuyorsunuz zindana atarız, öldürdüğümüzü öldürür kalanları da içerde bastırırız’ diyordu. 19 Aralık 2000 katliamı da göstermiştir ki, devlet zafer kazanamamıştır. Devrimci tutsaklar kazandı her şeye rağmen, her şeyden dolayı...
20 zindana birden en ağır silahlarıyla saldırdılar. Çanakkale’nin tepesini deldiler. O dönem yaşananları şimdi anlatmaya tereddüt ediyoruz, acaba genç arkadaşlarımız bunları görünce bırakır gider mi diye. Cezaevlerinde devrimcilerin devlet üstündeki üstünlüğünü görmek gerekir. Bizi zindanlara atarak devrim mücadelesinden koparamazlar. Eğer tutsak okuduysa ve kendisine yapılanlara boyun eğmediyse, mücadele azmini kaybetmiyorsa kazanır. Karamsar ruh halinde olanlar , F tiplerine kapatıldık, ilişkilerimizi kopardık zindanlarda direniş olmaz artık diyenler yanıldı.
Çok önceden başlamıştı katliam planları, hazırlıkları. Dönemin İçişleri Bakanı ‘maketler üzerinde çalıştık’ diyordu. Yüzlerce ceset torbalarıyla nasıl Sağmalcılar’a geldiklerini gördük. ‘Direnirseniz, devrim mücadelesine buradan önderlik etmeye devam ederseniz sizleri katlederiz’ diyorlardı. Tüm dünyanın gözlerinin önünde AB’ den de, ABD’den de destek alarak yaptılar. Türkiye ve Kürdistan zindanlarında öyle bir dönemdi ki, mert olan dayanır, namert olanlar kaçardı. Bazıları korktu ve kaçtı, ama devrimci tutsaklar ‘ölüm nereden ve nasıl gelecekse gelsin’ dedi. Biz de hazırlık yaptık. Geldiklerinde tutsakların saldırısıyla karşılaştılar. Bu saldırı süreci sürecin tümüne hakim olabilseydi, bu kadar ağır kayıplar vermeyebilirdik. Ölüm orucu eylemleri abartılı olmuş olabilir. Devrimci tutsaklar ölmek için gitmedi zindana, ölüm savaşın bir gerçekliği idi. En gençlerimiz ölümsüzlüğe uğurlandı 122 komünist bu uğurda yitti. Emin olun Türkiye ve Kürdistan’a ekilmiş tohumlardır, günü geldiğinde filizlenecekler. Bizim de günümüz gelecek” dedi.
Katliamı zindanlarda karşılayan Eyüphan Başar da “koğuş sistemi bizim için iyi bir eğitim alanıydı. Devlet de bunu biliyordu. 19 Aralık 2000 katliamı ideolojik- siyasal bir savaşımdı. ‘Biz cezaevlerini kontrol altına almadan, aldığımız ekonomi programlarını uygulayamayız’ diyorlardı. 19 Aralık katliamı bizleri güçlendirdi. Düşmanın görevidir moral bozmak. Bizim görevimiz ise ideolojik olarak siyasal ve örgütsel olarak gelişmemizdir. Devrimin sıradan bir yol olmadığı, Türkiye gibi ülkelerde kanlı olacağı kesindir. Binlerce polis asker yetiştirmesi boşuna değil.
Genç kuşaktan biri olarak zindan deneyimlerini anlatan Can Çıldır, “fiziksel savaşla kazanım sağlayamadığını fark eden devlet, psikoloji savaş veriyor. Kitap yasakları var. Fırat Can diye bir arkadaşımız vardı, kendi yazdığı kitabı almamışlardı. Bire bir avukat ya da görüşe giderken psikoloji baskı uyguluyorlar. Çıplak arama uygulamalarıyla cezaevlerine girer girmez hazır kuvvetlerce saldırı yapılıyor. En son Bakırköy’de yoldaşımızdan tükürük örneği bahanesiyle saldırıyorlar, sürükleyerek hücrelere götürüyorlar.
Şu an görünürde bir işlemce yoksa da büyük bir psikoloji savaş var. 19 Aralık da bir savaştı. O gün devlet kaybetti. Kendi komünlerimizi bugün kurabiliyorsak, o gün verilen savaşın zaferinden kaynaklıdır” diyor.
Selvi annemiz geliyor sahneye. Ölüm oruçlarında ölümsüzleşen Nergiz Gülmez’ in ve Çankırı Valisine suikast gerçekleştiren Ali Gülmez' in annesi. “Benim kızım şehit düştü, tüm ölüm orucu çocuklarımla gurur duyuyorum. Sincan cezaevi savcısı sordu bana, ‘ne diyorsunuz bu ölüm oruçlarına’ diye. ‘Devrim yolu çetindir, ama şereflidir’ dedim ona” diyor.
Ardından, 19 Aralık katliamının çizgilerle anlatıldığı Daima kitabının çizeri Sena Şat söz alarak, “çocuklar için çizimler yaparak başladım. Gezi Ayaklanması’nda ben de vardım ve bu sürecin unutulmaması için bir şeyler karalamaya başlamıştım. 2015’te kitaplaştı. Türkiye’de 19 Aralık simgesel bir dönüm noktası. 6 yaşındaydım, yakınımızı ziyarete gitmiştik. 1998 idi. Çocuk ziyaretçiler içeri girebiliyordu. Birkaç saat kalmıştım koğuşta, çok etkilenmiştim. Kadın devrimcilerin mektuplarından oluşan bir kitap vardı, Daima. Ondan esinlenerek çizdiğim kitabın 19 Aralık’ın 19. yılında çıkmış olması bize mutluluk verdi. Bu hikayeye başladığımda ‘daha güncel bir konu seçebilirsin’ diyorlardı. Belki de o dönemi çizerek bir borç ödemek istedim. Ah vah ederek değil, devrimcilerin hangi ruh haliyle o sürece girdiklerini anlatmak istedim” dedi.
Ardından Bakırköy B6 koğuşundan Leninist kadın tutsakların gönderdiği mesaj okundu.
Etkinlik, Grup Vardiya’nın müzik dinletisiyle etkinlik sona erdi.