Son dönemlerde Suriyeli göçmenlere yönelik “Suriyeliler Defolup Gitsinler” vb. söylemlerle gerici bir linç kampanyası yürütülüyor. Zaman zaman gündeme gelen bu linç girişimlerinde Suriyeliler en ufak gerginlikte evleri topluca taşlanarak, yakılarak, çoluk çocuk linç girişimlerine maruz kalmaktadır. Son olarak Sakarya’da 9 aylık hamile Emani Al-Rahmun ile 10 aylık oğlu evlerinden kaçırılmış, hamile kadına tecavüz edilmiş, ardından 10 aylık bebeğiyle birlikte öldürülmüştür. Emani’nin ve bebeklerinin ölümünün ardından eşi Halid Er-Rahmun, “onların canını ve namusunu korumak için buraya gelmiştim, artık gerek kalmadı” diyerek ülkesini neden terk ettiğini açıklamak zorunda kalmıştı.
Yaşanan bu katliam, sadece iki kişinin işlediği bir suç olarak görülmemelidir. Bu gerici anlayışın topluma nüfuz etmiş halidir. Yaratılan ırkçı ve şoven ortam bu tür saldırıların durmaksızın sürmesi anlamına gelecektir. Kuşkusuz bu sorun Suriyeli göçmenlerin yaşadığı sorunların bir yansıması olarak görülmelidir. Suriyeli kadınlara yönelik sistematik bir kıyım söz konusudur. Kadınlar erkek egemen anlayışın en hoyrat, acımasız saldırılarına uğramaktadır. Suriyeli kadınlar savaş ganimeti olarak görülmekte, erkeklerin 2. 3. karısı olarak alınıp satılmaktadır.
Suriye halklarının yaklaşık üçte biri göçmen konumundadır. Bunun yaklaşık 3 milyonu Türkiye'de bulunmaktadır. Bu durum, özellikle AB’ye karşı TC devletinin her fırsatta dile getirdiği bir tehdit aracına dönüştürülmüştür. Göçmenler sadece bu yönüyle değil ucuz iş gücü olarak da kullanılıyor. Suriyeliler üzerinden yaşanan son gerilimde Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Türkiye'nin 3 milyon Suriyeliyi beşeri sermaye olarak görmesi gerektiğini kaydederek, “3 milyon insan içinde yüksek tahsilliler, uzmanlar var. Şu anda Kahramanmaraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da Ostim’de birçok ilde eğer Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok. Fabrikalarımız durur” diyerek bunu açıkça dile getirdi. Devletin ekonomik-siyasal sisteminde özellikle göçmenlerden elde edilen ucuz ve kayıt dışı emek ciddi bir faktörtür.
İşsizlik, ücretlerin düşmesi, kiraların artması, yaşanan sosyal çatışmalar, suç oranlarının yükselmesi gibi sorunlar Suriyeli göçmenlerle ilişkilendirilerek açıklanıyor. Burjuva medyada haberler bu algıyı güçlendirecek biçimde yer alıyor. Göçmen işçilere sebebi olmadıkları sorunların sorumluluğunu yüklemek ve bu nedenle hak etmedikleri bedelleri onlara ödetmeye kalkmak ancak zalimlerin yapabileceği bir iştir. Bu sorunların gerçek sorumlusu kapitalizm ve emperyalizmdir. Suçlu olan ucuza çalışmak zorunda olanlar değil onları ucuza çalıştıranlardır. Bu yüzden hesap, göçü ve göçmenliği yaratanlardan sorulmalıdır. Ve ısrarla kararlılıkla halka anlatılması gereken bir şey vardır: “Bizi soyan, sömüren göçmenler değil, buralı ve zenginlerdir.”