Çifte Standart Son Bulsun

İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonları’nın 2 Ağustos Cuma günü yaptıkları basın açıklamasında, hükümlülerin aileleri, avukatlarıyla birlikte İHD’delerdi.

Son dönemlerde, DGM ve Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanan hükümlülerin, adil yargılanma hakları ihlal edildiği gerekçesiyle yeniden yargılanma ve infaz durdurma kararları ilgili olarak, yargı organlarının çifte standartlı yaklaşımları protesto edildi.

Özellikle Hizbullah davası sanıklarının, kendileri hakkında verilmiş bir AHİM veya AYM kararı dahi aranmaksızın serbest bırakılmaları ve bu sayının 500'ü aşmasından bahsedilerek, insanın en temel ve vazgeçilmez hakkı olan “özgürlük hakkı” konusundaki ayrımcı ve eşitlik ilkesine aykırı kararların karşısında oldukları söylendi.

İlk açıklamayı Av.Ercan Kanar yaptı. “Ayrımcılık 91 yılında da yapıldı. Son 40 yılın en kötü dönemindeyiz 311. maddesine göre bu hükümlülerin yeniden yargılanması gerekir. Ama bu yaşama geçmedi, infazlar durdurulmadı, korkunç bir ayrımcılık yaşıyoruz. DGM döneminin dürüst yargılanmaya aykırı olduğu ve yeniden yargılanma gerekiyor. Hizbullahçı radikal islamcılar tahliye edildi, ama bizim müvekkillerimiz hiç gündeme gelmedi. Bu ayrımcılık yasasına isyan ediyoruz.

İstanbul Barosu’na bildirdik. Sessiz kalmaması yönünde uyarıda bulunduk. Yargı sol muhalif için engizisyon uygulamaları yapıyor. DGM 12 Eylül’den daha geriydi. Sonra özel yetkili mahkemeler geldi, o ondan kötüydü. Şimdiki yargılama ise en kötüsü. Gizli tanıklarla müebbet hapis cezaları veriliyor. Temmuz ayında BM’ye dünyanın dört bir yanından baro ve avukat örgütleri rapor sundu. Türkiye’de adil yargılanmanın olmadığı üzerinden raporlar sunuldu. Bizim de şu andaki gündemimiz, siyasi bir bakış açısıyla radikal dincilerin serbest kalması ve eşitlik ilkesinin uygulanmaması” dedi.

Av.Gülizar Tuncer, “Bu yargı pratiği bugüne özgü değil. Bugün Hizbullah davaları sanıkları dışarı çıkartılıyor. Ülke genelinde 500’ün üzerinde Hizbullahçı çıkarıldı. İBDA-C’den Mirzabeyoğlu serbest bırakıldı. Çeşitli eylemlere katılan kişiler bırakıldı ilk önce. Devamında islami hareketin temsilcileri, IŞİD’liler direk tahliye edildi ceza bile verilmeden. Ortada büyük bir ayrımcılık var. ‘90’larda yüzlerce kişiyi öldüren işkence yapanlar, domuz bağlarıyla mezar evlerden çıkanlar, itiraf etmelerine rağmen ve patlayıcılarla yakalandıkları halde serbest bırakıldılar dava dosyalarından bahsediyoruz. Basit bir dilekçeyle dışarı çıktılar.

Böylesi bir dönelde bu insanlar neden serbest bırakılıyor. Yeni bir hazırlık mı var? Korkunç bir eşitsizlik var ülkede. 20’li 30’lu yaşlarda tutuklananlar, anayasa kararları olmasına rağmen serbest bırakılmıyorlar. Sadece göstermelik olarak 7-8 kişi bıraktılar. Sadece dincileri bırakmadık demek için yapıldı. 3000 kişi bu durumda. Mahkemelerin tarafsızlığa aykırı işleyişi, DGM’ler, sıkı yönetimlerle başladı, özel yetkili mahkemelerle devam etti.

Müvekkillerimiz 90’lı yılların ağır koşullarında, 90 günlük gözaltında ağır işkencelerde, avukatsız şekilde zorla imzaladıkları o kağıtlarla mahkum edildiler. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları görmezlikten geliniyor. İslami hareket, IŞİD, Hizbullah, El Kaide çıkıyor, bizim müvekkillerimiz çıkamıyor.

Yeniden yargılama taleplerimiz kabul edilmiyor. Yargıtay bir karar almış olsaydı, ayrımcı olmayabilirdi. Şu anki yargı organları doğrudan yönetimin yürütmenin idari birimi olarak çalışıyor, ne söyleniyorsa ona uygun hareket ediyorlar. Elimizden geleni yapacağız müvekkillerimiz özgürlüğe kavuşuncaya kadar...”

Suat İncedere’nin babası Tevrat İncedere söz alarak “Çok teşekkür ederim bugün bu konu için buraya gelenlere. Oğlum 22 senedir cezaevinde yatıyor. Çocuğuma adalet istiyoruz adalet yok. Sosyal demokratlar, solcular neden içeride? Bu ayrımcılığı bırakın. İnsanca birlikte yaşamak istiyoruz. Çektiğimiz acılar yeter. Ailelerinden ayrıldılar. Yuvaları dağıldı çocuklarımızın. Artık yeter serbest bırakın.”

Erol Dündar’ın yengesi Nazife Çınar söz alarak: “Erol Dündar’ın yengesiyim 1996’dan beri gezmediğim cezaevi kalmadı. Büyük suçlar işleyenler dışarda, oğlumuz içerde. Herkese neyapılıyorsa bize de onu yapsınlar, biz de insanız. 1996 Ölüm Oruçlarından sonra cayır cayır yaktılar... Nerede gençlerimiz... Biz bunu hak etmedik.”

Yüksel Yiğitdoğan’ın ablası Yeşim Raynegen: “İlk defa böyle bir toplantıya katılıyorum 99’da girdi cezaevlerine. Yaşayanlar bilir. Diğer arkadaşlar gibi eşitlik istiyorum. Bir hak varsa, kardeşimin de onun arkadaşlarının da yararlanmasını istiyorum. İnsan hakları mahkemesini kazanmış insanların serbest kalmasını istiyorum. Teşekkürler.”

Mahmut Yaman’ın yengesi Nezihe Yaman, “20 senedir içeride gencecik çocuklarımız. İşkencede kaybolanlar... Yeter özgürlük istiyoruz. Çocuklarımız Kürtçe konuşup okula gidince, ‘Kürtçe konuşma sana bir şey yaparlar’ diyoruz. Size de teşekkürler geldiğiniz için, çok doluyuz ne konuşacağımızı bilmiyoruz.”

Türkiye’nin en uzun süreli kadın tutsağı Güneş Arduç Eliuygun da “30 yıl Türkiye’de zindanda kaldım geçen sene çıktım dışarı. Müebbet tutsaklığı tamamladım, müebet arkadaşlarım çıkacak mı heyecanı yaşıyorum, umarım bu sefer gerçekleşir. Şunu vurgulamak isterim, 30 yıl zaten çok acımasız bir süre. Gencecik arkadaşlar geliyordu yanımıza, yargılama sonucu olarak kağıtlarında ‘ölünceye kadar’ yazıyordu. Acımasız uygulamalar bunlar, birileri siyaseten dışarıya bırakılırken birilerinin bırakılmaması eşitsiz bir uygulama. Zaten biz ne zaman adil yargılandık ki! Ama adil bir dünya için de mücadele etmeyi unutmamak insani bir yandır. Biz tutsaklar çıkamayacak gibi içeride, çıkacakmış gibi dışarıya hazırlanmayı öğrendik. Genç arkadaşlar olarak birbirimizin gözü önünde yaşlandık. Bütün direncimize oluşturduğumuz yaşamın güzelliğine rağmen zindan koşulları elbette insani değil. Toplumsal duyarlılığın artırılması çok önemlidir. Çok söylenecek şey var ama bu kadar söyleyeyim.”

Açıklamaya katılan dinleyiciler arasında tutsak yakınları söz alarak, “Ağrı’dan geliyorum Akrabalarım müebbet yatıyor, onların af beklentileri yok. Kimse mahkemeleri takip etmediği için 20 yıldır yatan insanlar var. Ben de iki ay yattım. Onlara söz verdim, çıkınca sizin için mücadele edeceğim dedim.”

“Kürdistan’da zindana girmeyen çok az kişi vardır. Özellikle 90’lı yıllarda hepimiz girdik, işkenceler gördük…”

Toplantıyı organize edenler son olarak bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleneceği üzerine açıklama yaparak, “Kampanyamızın ilk ayağı bu basın açıklamasıydı. Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde mahpusların dilekçe yazmasını sağlamalıyız. Çoğu mahpusun avukatı yok ve kendileri bu başvuruyu gerçekleştiriyor. Toplumda duyarlılık oluşturabilmek için çalışmalar yapacağız. Kurumlara çağrı yapacağız. Mahpuslara avukat desteği sağlayacağız, bu kampanyamızın başlangıç açıklamasıdır. Çevrenizde uzun tutukluluğu olan kişilerin karar dosya numaraları ile birlikte İHD, ÖHD ya da ÇHD’ne başvurabilirsiniz” denilerek açıklama sonlandırıldı.