Daha çok genç yaşlarda, geleceğe dönük hayaller kurup planlar yaparken hep gerilla olmak istedi. Bulunduğu bölgedeki ilişkilerinden istediğine ulaşamayınca, askerlik yaşı geldi ve askere gitti. Askerden izinli geldiğinde devrimci bir örgütün yayın bürosuna giderek, “gerilla olmak istediğini” söyleyecek kadar coşkuluydu. Orası isteğine ulaşmak için uygun adres değildi.

Askerden döndüğünde, 13 Mart Genç Komünistler Birliği’nin bölgede artmış olan çalışmaları nedeniyle hemen bağ kuruldu. Komsomol içindeyken de gerilla olmak istediğini ısrarla belirtiyordu. Bir yılı aşkın bir süre komsomol saflarında mücadele etti.

Kış aylarında gerilla oldu, Leninist Gerilla Birlikleri (LGB) saflarına katıldı. Daha en baştan büyük bir coşkuyla çalışmalara katıldı. Bu alanın özellikleri, çalışmalarda neler yapılacağı, nerede nasıl davranacağı ve daha bir çok konuda bilmesi gerekenleri hızla öğreniyordu.

Gerilla eylemlerine sıra geldiğinde hiç tereddüt etmeden, büyük bir coşkuyla katılıyordu. Gerilla olmak, devrime sempati duyan gençlerin çoğunluğunun hayalini süsler. Ancak dışarıdan bakıldığı gibi değildir. Soğukkanlılık ister, cüret gerektirir, azimli olmayı, fedakarlığı, devrimci uyanıklığı gerektirir. Tereddütte yer yoktur. Profesyonel davranmayı, aile çevresi, açık alandaki sevdikleri ve yoldaşlarıyla ilişkileri kesmeyi, gemileri yakmayı gerektirir. Ne için bu yolda olduğunu bilmeyi, arkaya bakmadan geleceğe, devrime yürümeyi gerektirir. Her gün ölümle kol kola yaşamayı bilmeyi gerektirir. Bunların hepsinin bilincinde oldu; çok canlı yaşadı bunları. Bir yıldan kısa bir sürede çok yol aldı, çok şey yaşadı.

Çocuklar gibi şen olurdu kimi zaman. Yoldaşlarına sevgiyle, sımsıkı sarılırdı. Kimi zaman sevincinden oynardı, hem de parkta ya da sahilde olduğunu önemsemeden. Sevinci ve coşkusunu çoğu zaman okuduğu şiirlerle, şarkılarla ve marşlarla birleştirirdi. Zorluklarla ve sorunlarla karşılaştığında yılmadan kararlılığını sürdürebildi. Her şeye rağmen sonuna kadar mücadeleye devam edeceğini kanıtlıyordu. Son aylarda yoğunlaşan bir pratik içine girdi.

Ayakları bir zincir gibi bağlayan korkuyu daha baştan parçalayıp atmıştı. Bir görev çıktığında mutlaka yapmak için öne çıkardı. Peş peşe devam eden eylemler sırasında artık tecrübeli bir gerilla olmaya başlıyordu. Zor durumlarla soğukkanlılığını koruyarak baş edebiliyordu.

Son nefesine kadar yoluna devam etme kararlılığıyla son gününde düşman karşısında korkmadı, boyun eğmedi. İşkencecilerin elindeyken yoldaşlarını verme ve ölüm arasında tercih önüne konulduğunda hiç tereddüt etmedi. Cellatların karşısındaki kesin tavrı ile onları dize getirdi. Cellatlar bir kaç saat dayanabildiler ve tetiği çekerek bu yenilgilerini ilan ettiler. Öldürdüklerinde cellatlar fazla uzağa gitmeye bile gerek duymadılar. Karşıdaki hastaneye bıraktılar.

Denizlerin, Seyitlerin yaşındaydı. Onlara layık olmak, onların bayrağını hedefe taşımaktı en büyük isteği. Şanlı tarihe, onların yanına adını şerefle yazdırdı.

Yoldaşı

Tarık Ziya Yıldırım, 26 Temmuz 1995 gecesi, yoldaşı ile birlikte Bakırköy Hastanesi bahçesinde kendisine kimlik soran polise silah çekmiş, polisle girdiği çatışmada yaralı olarak ele geçirilmiş, Vatan Caddesi’nde bulunan emniyet müdürlüğünde işkence ile katledilerek cansız bedeni Vakıf Gureba Hastanesi bahçesine bırakılmıştı.

 

Tarık Ziya Yoldaş Ölümsüzdür!