Mimarlıkta Dayanışmacı Taban Hareketi, Kartal’da yıkılan bina örneği üzerinden, kaçak yapılaşmaya dair açıklama yaptı. 19 Şubat günü yapılan açıklamayı aşağıda paylaşıyoruz:
“Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız acı olay ile birlikte inşaat sektöründe son düşünülenin insan hayatı olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleştik. Kartal’da kaçak katlı, taşıyıcıları kesilmiş bir yapı çöktü ve 21 insan hayatını kaybetti, birçok kişi yaralandı.
Konu ile ilgili ilk açıklamamızda değindiğimiz bir noktayı tekrarlamakta fayda görüyoruz; ‘bilimsel bilgi yerine rantın itibar gördüğü mevcut inşaat sektörümüzün kanıksanmış uygulamalarının her biri eksiksiz bir biçimde Kartal’da karşımıza çıkmıştır: kaçak katlar, önemsenmeyen yapım standartları, iskânsız (oturmaya elverişsiz) konutlar, tutulmayan zabıtlar, alınmayan yıkım kararları ve son olarak ‘imar barışı’ denen denetimsizlik ve usulsüzlükle barışma garabeti.’
Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir an bile unutmadan bu düzenin sorgulanması gerekirken facianın ardından hükümetinden belediyesine iktidar sahipleri olayı sadece kendi siyasi ikballeri penceresinden tartışmıştır. Sorunları tespit edip, açık tartışmalar yürütmenin yerine hamasete dayalı açıklamalar tercih edilmiş; yaşanması muhtemel büyük depreme hazırlık yapmak yerine teknik elemanlar günah keçisi ilan edilmiştir.
Ruhsatı 1992 yılında verilen yapıya 1995 yılında kaçak katlar eklenmiş, zaman içerisinde zemin katındaki dükkân tarafından perde ve kolonlar kesilmiştir. Benzetme yerindeyse çizilen ve hesapları yapılan projenin önce üzerine taşıyacağından fazla yük yüklenmiş sonra da ayakları kırılmıştır. Bütün bunların denetiminden de süreç içerisindeki bütün siyasi aktörler sorumludur. Ancak ortada duran siyasi sorumluluktan kurtulmanın yolu olarak iki teknik eleman apar topar tutuklanmıştır.
İnşai faaliyet yapabilmek ve inşaat ruhsatı alınabilmesi için takip edilmesi gereken süreçler tanımlıdır; mimari ve mühendislik projelerinin hazırlanması, yönetmeliklere uygunluğunun kontrol edilmesi, mesleki ve teknik sorumluların belirlenmesi, şantiye şefi ve müteahhit belirlenmesi. Ruhsat alınıp inşaat başladıktan sonra kontrol amaçlı takip edilmesi gereken süreçler vardır. Tüm bunlar teoride tamamlanmakla birlikte pratikte ülkemiz koşullarında özellikle kontrol mekanizmalarının ne kadar doğru çalıştığı ciddi şüphe götüren bir durumdur. Bir inşaat faaliyeti sadece mimar, mühendis, tekniker ya da teknik eleman ile değil, proje kontrolörü, uygulama/saha kontrolörü, zabıta, belediye kontrol sorumluluğu, bakanlık sorumlulukları ile bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Maalesef işveren / mal sahibi parasını ödediği bir iş olarak gördüğü inşaat alanında parayı veren (sermayedar) olarak her türlü müdahale ve değişikliği kendinde hak görmekte, teknik insanların bilgi ve yetkilerini kayda değer görmemektedir. Hem sermaye hem de denetleme kurumları teknik insanların telif hakkı, müelliflik haklarını göz ardı etmekte, mimar ve mühendisler zaman içerisinde proje hakkında söz sahibi olmaktan çıkarılmaktadır. Sistemin geldiği noktada bireysel olumsuzluklar, göz yummalar ve çıkar ilişkileri nedeni ile sadece ranta yönelik hareket eden meslek insanları, denetim ve karar mekanizmalarında yer alan kişiler maalesef iş bitirici olarak daha fazla itibar görmekte; doğruyu üretmeye çalışan, itiraz eden, sesini duyurmak isteyen çoğu meslek erbabı ya da sorumluluk sahibi kişilerin seslerinin duyulmaması için gerekli ortamlar hazırlanmaktadır.
Bugüne kadar piyasada hızlı ve ranta dayalı üretmek, bunu yaparken de düşük maliyetler ile hareket etmek için ilk önce meslek insanlarının bilgi ve pozisyonları göz ardı edilmiş, şantiyelerde olmayan şantiye şeflerine imza attırılmış, kabul etmeyenler işten atılmakla tehdit edilmiş, insanlara sorumluluklarından fazlası yüklenmiştir. Her geçen gün arttırılan rekabet ortamı, artan meslek insanı sayısı, fiyat kırarak iş yapma ortamı düşük fiyatlara, hızlı ve sürümden kazanmaya yönelik proje imalatı ortamı yaratmıştır. Meslek odası denetimleri azaltılmış ya da devre dışı bırakılmaya çalışılmış, kamu kurumlarının sözde denetimleri çoğu zaman pratikte karşılığını bulmamış ve her anlamda meslek insanları adına kalitesiz üretme ve çalışma ortamları yaratılarak kalitesiz üretimlerin ortaya çıkmasına neden olunmuştur.
Yapı denetim, iş ve işçi güvenliği, deprem yönetmeliği, enerji korunumu yönetmeliği vs. alanlarda 90’lardan bu yana yeni çok fazla karar alındığını biliyoruz. Ancak çoğunun işleyişinin problemli olduğu, hepsinin içerdiği açıkların rahatlıkla ve de aslında tüm sorumluların bilgisi dâhilinde delinebildiği gerçeği meslek pratiğinde karşımızda durmakta ve her gün hepsiyle muhatap olmaktayız. Daha fazla yönetmelik ve kâğıt üstü karara değil, doğru denetleme ve karar alma sorumluluklarına ihtiyacımız bulunmaktadır.
Piyasada bilindiği gibi uygulama ve ruhsat projesi kavramlarının yaratıldığı bir üretme ortamında daha baştan kabul edilmiş tüm taraflarca bilinen bir kısır döngüde sistemin her noktasının kontrol sorumluluğundan bahsetmek bile gerçekçiliğini yitirmektedir. Bunun en güzel örneği; Düzce Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde çalışırken, denetleme sorumluluğu gereği, kullanılan betonun kalitesine onay vermediği için beton firması sahiplerinin uydurma suçlamaları sonucu KHK ile işine son verilen mimar Alev Şahin’dir. Sesini yükselten, yanlışın altını çizen sorumlunun sorumluluğunun elinden alındığı bir üretim ortamından bahsetmekteyiz.
Sektörde yaşanan tüm bu gerçekler karşısında siyasi iradenin aldığı tavır ise şöyle özetlenebilir: Düzce’de beton kalitesine onay vermeyen meslektaşımız ihraç edilmektedir; Kartal’da ise kaçak kat ekleyen müteahhit, taşıyıcı elemanları kesen mal sahipleri, bunlara göz yuman belediye ve belediyedeki sıralı tüm sorumluların adı geçmezken tüm ülke günah keçisi ilan edilip tutuklanan meslek insanlarını konuşmaktadır.
Bu nedenlerle ve bilinen ancak üstü örtülen gerçeklerle bir kez daha tekrar ediyoruz, ortada inşaat sektörünün tamamını ve dolayısıyla bütün kentlerimizi, bütün kentlerimizde başını bir çatının altına sokan herkesi ilgilendiren büyük bir sorun bulunmaktadır. Böyle bir acının tekrar yaşanmaması ve olası depreme hazırlıklı olabilmek için soruşturma bilimsel verilere dayanarak ve açık bir şekilde yürütülmelidir.
Sorumluların açığa çıkarılması için şeffaf, titiz ve bütünlüklü bir çalışma yürütülmeli, inşaat sektörü ve karar mekanizmalarının bütün aktörleri benzer faciaların yaşanmaması için sorumlu tutulmalıdır. Önemli olan insandır, hayattır!”