Proleter devrimler çağı, tam yüzyıl önce Lenin’in önderliğinde Bolşevikler tarafından açıldı. 1917 Ekim Devriminin 100. yılındayız ve yeni ayaklanmalar çağı olan 21. Yüzyılda Türkiye ve Kürdistan’ın birleşik devrimini göğüsleyecek ve toplumsal sistemi alaşağı edecek tek yegane güç Leninist ideolojidir.
Marksist-Leninist ideoloji ile donanmış ve Leninist ilkelere bürünmüş bir gençlik hareketi olarak bizler güçlü olan tarafız. Kendisine devrimci süsü veren tüm küçük burjuva ideolojilere sahip gençlik hareketlerine göre avantajlıyız. Bu büyük avantajımızı pratikte gerçek bir olguya dönüştürmek için çabalamalı ve bir an önce öne doğru atılmalıyız. Leninist gençlik, örgütlenme, ajitasyon-propaganda, zor’un örgütlenmesi, kitle çalışması ve yasa dışı çalışma tarzında kendini geliştirmeli ve devrimci sempatizan gençliği kendi etrafında toplamayı bilmeliyiz.
Leninist gençlik olarak Ekim Devriminin yüzüncü yıl dönümünde Soçi’de yapılacak olan Dünya Gençlik Festivaline gitmeye hazırlanıyoruz. Bu fırsatın bir daha elimize geçmeyeceği düşüncesi ile hareket edip 100. Yılda Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci gençliğini Soçi’de temsil etme sorumluluğunu başka hiçbir siyasete bırakmadan yapmalıyız. Bu bizim için bir örgütlenme aracı olarak da kullanılmalıdır. Soçi’ye gelen her delegeyle birebir iletişim kurma ve uluslararası düzeyde ilişki kurma fırsatları kaçırılmadan değerlendirilmelidir. Konferansta söz almak ve Türkiye’nin gerçek devrimci nüvesi olduğumuz her fırsatta dile getirebilme şansını kaçırmamalıyız.
Reformistler her alanı doldurmaya çalışıyor, çünkü yaşam asla boşluk tanımaz. Leninist gençlerin doldurmadığı tüm alanları reformistler hızlı bir şekilde dolduracaktır. Bu boşlukları ne kadar doldurduğumuz örgütlenme üzerine ne kadar çok çalıştığımız ile doğru orantılıdır. Bir üniversitenin ilerici bir kulübünde bulunmak, devrimci potansiyeli olan bir lisenin içerisindeki çalışma, faaliyet yürüttüğümüz bir mahallenin emekçi gençliği içerisinde ki yerimiz, genç nüfusun ağırlıkta olduğu bir atölye ya da fabrikadaki konumumuz. Bunların hepsini değerlendirmek, bu değerlendirmeyi yaparken gerçekçi ve dürüst olmak zorundayız. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bizlerin doldurmadığı her alanı yaşamın kendisi dolduracaktır. Bu, ya reformist bir siyasetin eliyle, ki bu en iyi ihtimal olur bizim için, ya da burjuva ideolojilerle faşizan şekilde donanmış bir biçimde karşımıza çıkacaktır.
Reformistler siyasi bakış açısından bakıldığında küçük burjuva aydın kesimler için ve bu kesimlerden etkilenen emekçi gençlik ve öğrenci gençlik açısından daha cezbedici durumda olabilir. Zora dayalı devrimi reddetmek, laiklik söylemleri ile emekçi mahallelerde ve üniversitelerin devrimci eylemlerinin içinde yer almamak süreci karşılamaya yeterli olmayacaktır. Bizler öğrenci gençlik içindeki aydın kitleyi de saflarımzda örgütlemeli, akademisyenler ile ilişki kurmalı, çeşitli edebiyat dergilerinde yazabilme imkanımız varsa burada sosyalizm propagandamızı yapmalıyız. Fakat önceliğimiz bu çevreyi kendi etrafımızda toparlamak olmalı, yararlanabiliyor isek imkanlarından yararlanmalıyız..
Türkiye ve Kürdistan’da Marksist-Leninist ideolojiyi kuşanmış olmamız, bizi teorik açıdan güçlü yapsa da pratikte sorunlarımız olduğu gerçeğinin de üstünden atlayamayız. DÖB’ün “Politik İktidar Kazanılmadan, Akademik Demokratik Üniversite Kazanılamaz” şiarı diğer siyasetlerden ayıran bir olgu. Bu şiarı açarsak, iktidar perspektifi ile üniversite ve veya lise çalışması yürüten tek gençlik örgütüyüz. Bunun gereklilikleri ise emekçi mahallelerde bizzat DÖB çalışmasının yoğunlaştırılmasıdır. Emekçi mahallelerdeki tüm liseleri hedeflemektir. Özellikle meslek ve teknik meslek liseleri birincil odak noktamız olmalıdır. Üniversitelerde ise durum biraz daha öznel olabiliyor. Özellikle devlet üniversitelerinin emekçi ailelerin çocukları ile dolu olduğunu düşünürsek hedefimiz belli. Fakat üniversitelerde de özel yönelimlerimizin olması gerektiği aşikardır. Politik iktidar hedefi olan bir gençlik hareketi planlı hareket etmelidir. Bu yüzden de üniversitede hangi fakülte, hangi bölüm üzerinde yoğunlaşacağını belirlemelidir. İnsanlarımızın istekleri ve veya rastgele kazandıkları bölümlerde örgütlenmeye yönelmek bizim sürekli aynı yerde patinaj çekmemize neden olacaktır. Üniversitelerde özellikle makine, fizik, sağlık, gibi devrim ve devrimin örgütlenmesinde zor araçlarını örgütleyecek bölümlerde örgütlenilmesi elzemdir.
Örgütlenme ise salt insan kazanma olarak algılanmamalıdır. Devrimi ve iktidarı hedefleyen gençlik hareketi, zoru örgütlemeli, planlamalı ve güven doğrultusunda ilişki kurduğu her insanı bu konuda eğitmelidir. Devrime en yakın olduğumuz dönem olarak değerlendirdiğimiz bu zamanlarda konuda artık pratiğe geçmeliyiz. Jose Marti'nin deyimiyle ‘Söylemenin en iyi yolu yapmaktır’. Savunduklarımızı pratikte uygulamak yükümlülüğüne tabiyiz. Hedeflerimizi belirlemeli ve bu yönde çalışmalıyız.
Şimdi “Kahramanlar Kuşağına Sahip Olma” zamanı.
İstanbul'dan Genç Bir Mücadele Birliği Okuru