Yaşadığımız coğrafyada gerçekleşen olayları anlamlandırabilmek, süreci doğru kavrayabilmek için faşizmin yaşadığımız topraklardaki pratiklerine bakmak ve bunları bilimsel bir şekilde tahlil etmek gerekmektedir. Dünyanın ve yaşadığımız coğrafyaların tarihini, yakın geçmişini ve hafızalarımızı yoklamanın öneminin arttığı bir dönemden geçmekteyiz. Faşizmin siyasal varlık koşullarından bir tanesi de emekçi kitlelere gerçekleri ters yüz ederek, gerçeklerin önüne sis perdesi çekerek sürekli gerici propaganda yapmasıdır. Sermaye sınıfı birçok farklı araçla işçilere, emekçilere, gençlere şovenizm, milliyetçilik gibi zehirlerle yönelmektedir.
Geçmişe şöyle bir baktığımızda faşizm varlığını Almanya’da Hitler ve ekibi sanayi tröstlerinin, emperyalistlerin desteği ile şoven, ırkçı, anti-komünist, Yahudi düşmanı histeri ile kitleler arasında yürüttüğü faaliyetler sonuncunda lümpen kesimler, gerici güçler içinde taraftar toplamıştır. Bu taraftarların büyük çoğunluğu emekçi kitleler oluşturmaktaydı. Yaydığı şovenizm ile yaptığı savaşları, katliamları kitlelerin gözünde meşrulaştırmıştır. Bu çalışmaları o kadar üst noktalara tırmanmıştır ki, Alman faşistleri kendilerini üstün ırk olarak görmekteydiler.
Bu tarihsel anekdottan yola çıkarak Türkiye ve Kürdistan’a baktığımızda son dönemlerde, mizah dergileri RTE ve Hitler benzetmelerini çok fazla kullanmakta. Bu benzetmenin salt RTE ve Hitler arasındaki karakteristik özellikler üzerinden yürümesi bir eksikliktir. Bu yaklaşımlar faşizmi maddi temelleri olmayan, kişilerin istek, arzu, kin, nefretinden kaynaklanan bir sistem olarak göstermektedir. Oysa Dimitrov söylediği gibi “Faşizm mali sermayenin en kanlı, en gerici unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür.” Yapılan tahlilde, faşizmin bir devlet biçimi olduğu açıkça ortaya konulmuştur.
Uzun bir süredir dinci-faşizmin temsilcilerinin dillerinden düşürmedikleri Afrin işgali sahada başladı ve yansımaları her yerde görülüyor. Nitekim Afrin işgalinin gündeme gelmesi ve başlamasıyla birlikte büyük bir şoven ve milliyetçi dalga uyandı. Bu dalganın uzun bir çalışma sonucu olduğu bir gerçeklik. Televizyonlarda ardı arkası kesilmeyen programlar, gazetelerde manşetler, sosyal medyada hummalı bir çalışma ile emekçilerin gözüne zafer kazanılmış gibi gösteriliyor. Ayrıca yerel yönetimler tarafından şehrin her tarafına afişler ve bunu takip eden evlere-işyerlerine asılan bayraklar, üniversitelerde gerici akademisyenler tarafından ardı arkası kesilmeyen propagandalar ile her yerde bu savaşın haklı bir savaş olduğu izlenimi uyandırılmaya çalışılıyor.
İşgalin başlamasıyla birlikte dinci-faşist iktidar ardı arkası kesilmeyen propagandası ile birlikte emekçi kitleler ve öğrenci gençlik şovenizm ile zehirlenmeye çalışılıyor. Dinci-faşizm dışarıda yapacağı katliamları emekçi kitlelerin gözünde meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Emekçi kitlelerin karşısında her alanda şovenizm, milliyetçilik çıkartıyorlar. Bu şoven dalgadan etkilenen emekçi ve öğrenci kitleler ezilen ulus ve ulusal topluluklara düşman gözüyle bakmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen kitleyi gençlik oluşturmaktadır. Dinci-faşizmin bu yoğun gerici faaliyetlerine karşı, biz gençlik olarak neler yapabiliriz ve neler yapmalıyız?
Liselerin ve üniversitelerin ikinci dönemin açılışına günler kaldı. Okulların açılışına hızlı bir şekilde şovenizme ve milliyetçiliğe karşı bir siyasal faaliyet içerisinde olmalıyız.
Okullarda Kürt, Arap ve diğer ezilen ulusal topluluklardan gençlerle sıkı temaslar kurmalıyız.
Okullarda dinci-ırkçı faşistlere karşı yoğun bir mücadele sergilemeliyiz.
Yukarıda önümüzde hedef olarak koyduğumuz ve dönemin ruhunu gerektiren bu pratikler topyekun savaş döneminin ihtiyaçlarına cevap vermeyi öğrenci gençlik mücadelesi açısından hedeflemektedir. Afrin işgalinin asıl hedefi Rojava devrimini bastırma girişimidir. İçeride emekçi kitleler karşı açılan savaşta kendisini güçlü gösterme girişimidir. Devrimciler olarak üstümüze düşen tarihsel görevler bulunmaktadır. Şu anda liselerde, üniversitelerde tarihsel görevlerimizi yerine getirmek için boş durmadan, hızla inisiyatif almalı, öne atılmalıyız. Bizlerin boş bıraktığı alanları dinci-faşizm tosuncukları ile doldurmaktadır. Gençliğin karşı-devrim cephesinde olması büyük bir kayıptır. Bunun oluşmaması için hızlı ve pratik bir çalışma örmemiz gerekmektedir. Çünkü Lenin yoldaşın da deyimiyle “Gençlik bir devrimin en dinamik gücüdür”.
Bektaş