Fatih Saltık Anısına...

15 Mayıs günü binlerce haber ve paylaşım arasında bir acı haber daha vardı. Kimimiz gördü kimimizin hiç haberi olmadı... Kısa henüz ayrıntıları bilinemeyen acı bir haber...

“Adana’nın Ceyhan ilçesinde bir genç, bir parkın içinde kendini asarak intihar etti. İpi koparan polislerin tüm müdahalelerine rağmen genç hayatını kaybetti.."

Yüzbinlerce, milyonlarca insanın yaşadığı işsizlik ve yoksulluk bir genci daha hayattan koparmıştı.

Zaten sömürü sisteminin her gün binlerce insanı daha pencesine aldığı işsizlik, yoksulluk ve hatta açlık koronovirüs salgınıyla büyük bir hızla arttı ve işsiz, yoksul emekçilere her gün binlercesi eklendi.

Fatih Saltık’ın yaşamını yitirdiğini öğrenen İşçi Temsilcileri Konseyi’nden bir işçi önce inanamıştı. İki yıl olmuştu görüşmeyeli... Şimdi karşısında bu kısa ama acı haberi görünce Fatih’in anısına kısa bir yazıyı bizlerle paylaştı.

 

“Elektrik odalarının içerisinde profillerin kaynağını yapıyorduk. Daracık odanın içerisi hem yaz sıcağı hem de kaynak makinasından saçılan alevler ile müthiş bir hava oluşturmuştu. İş yeleğinin altına giydiğimiz tişörtler terden sırılsıklam olmuş tenimize yapışıyordu. Sabit durması için profili tutan Fatih kaynak bitmesine rağmen profile tutunmuş bırakmıyordu.

Üç defa “Fatih!” diye seslendim. Fatih’den ses yoktu. Dikkatle baktım, Fatih’in gözünden yaşlar geliyordu.

Yanına yaklaşıp omuzundan tuttum, birden irkildi.

“Ne oldu Fatih neden ağlıyorsun” dedim.

“Bir şeyim yok” dedi.

Israrımın üzerine tek hamlede tişörtünün yakasından tuttuğu gibi yırttı. Terden sırılsıklam olan vücut kılları tenine yapışmıştı. İlkin şaşırdım ne oluyor diye. Sonra gözüm kalbinin üstündeki dövmeye gitti.

Güzel yazı ile "Yusufum 02/08/2016" yaziyordu ve yazının sonunda uçuşan beyaz güvercinler. Gittikçe gözden kaybolan güvercinler... Gözden yiten beyaz güvercinlere bakınca bir yitirmişlik olduğu aşikârdı.

Ama neydi acaba Fatih’in yitiği?

Önce sarıldım direkt ağlayıp içini dökmesi için. Kucağımda hıçkırdı bir süre biraz sakinleştikten sonra sigara uzattım ikimiz nefessiz odada yaktık sigaramızı. Ellerimizi dizlerimize bağlayarak oturduk. Haydi anlat dercesine baktım Fatihe ve başladı direkt.

“Bu benim kardeşim abi” dedi. Motosiklet kazasinda vefat etti o benim kardeşim, her şeyimdi abi” dedi. Ama kader aldi benden..

Kendisi söylemedi ama sanıyorum kuryecilik yapıyormuş kardeşi. Bir sessizlik çöktü sessiz ve nefessiz odanın içine sigaralar peş peşe yakıldı gitti....

Derken öğle paydosu geldi ikimiz de birbirimize baktık.

Bu acının, yırtılan bu tişörtün üzerine kim yemek yiyebilir ki?

“Abi sen git ben gelmiyorum yemeğe” dedi .

“Benim de canım istemiyor” dedim, odanın kapısında oturduk. Bir süre sonra soğuyan terlerimiz tişörtte ayran gibi göründü öylece kalakaldık....

Bir hafta falan olmuştu işe geleli ve bakmakta yükümlü olduğu bir ailesi vardı Fatih’in.

14 Eylül 2081 günü üçüncü havalimanın da yıllardır biriken öfke, çalınan alın teri , gasp edilen emekler... Birden müthiş bir patlama oldu ve direniş başladı...

Eylemde de yan yanaydık Fatih’le, omuz omuza...

Kölece yaşam koşullarına karşı , ortaçağ düzenine karşı müthiş ve tarihi bir direniş sergileniyordu. Ülkede ilan edilen OHAL nedeniyle herkes her yerde bastırılıyordu, ama işçi bu! Hangi güç durdurabilir ki! Tarihi direnişte ben tutukladım ama Fatih tutuklamamıştı. Biz cezaevine gittik.

Bir hırsızlık da orda yapıldı. Gözaltında alınan telefonum hala yok ortada. Düzeni yönetenlerin topu hırsız çünkü. Kim nerden ne götürebilirse artık... Neyse mesele Fatih şu anda

Cezaevinden çıktım aradan neredeyse iki yıl geçti...

Bugün ( 15/05/2020) İnstagramda gezinirken "tacizvetecavuzesessizkalma" adlı İnstagram sayfasında şöyle yazıyordu "Adana’nın Ceyhan ilçesinde bir genç, bir parkın içinde kendini asarak intihar etti. İpi koparan polislerin tüm müdahalelerine rağmen genç hayatını kaybetti.."

Ve Fatih’in resmi. Görür görmez, resimdeki eli bağrına gidip tişörtünü yırttı gibi hissettim...

Şok olmuştum.

Defalarca yazıyı okudum, defalarca fotoğrafa baktım... Hep o tişört yırtma eylemi tekrarlanıp duruyordu gözümün önünde...

Perperişan halde Adana’daki tanıdıkları arayıp ulaştım.

Fatih son zamanlardaki işsizlik ve parasızlık yüzünden bulanımdaymıs, içine kapanmış.

Henüz otopsi raporu açıklanmamış, mobese görüntüleri de...

“Virüs değil kapitalizm öldürür" maaalesef ki hakli çıktık...

Kalbinin üstünde taşıdığı Yusuf’unun yanına gitti Fatih. Işıklar yoldaşın olsun...

 Bir İşçi