İspanya'da RTVE televizyonu için muhabirlik yapan Natalia Escudero isimli gazeteci, İspanya'da her yıl düzenlenen Noel çekilişini sunduğu esnada, büyük ikramiyenin kendisine çıktığını zannetti.
Sonuçlar açıklandığında çığlık atmaya başlayan Escudero, canlı yayında "Yarın işe gelmeyeceğim" dedi.
Sosyal medyada dolaşan bu videoda muhabirin işini nasıl sevdiğini gözlerinizle görebilirsiniz. Kaldırdığı işaret parmağıyla defalarca kez vurguluyor: "Yarın işe gelmeyeceğim, evet evet yarın işe gelmeyeceğim". Tabi sonra gerçek ortaya çıkıyor: muhabire büyük ikramiye yerine, teselli ikramiyesi düştüğü görülüyor.
Dalga konusu olan muhabir yine sosyal medya üzerinde açıklama yapmak durumunda kalıyor: "kişisel nedenler yüzünden zor birkaç ay geçiriyorum. Vicdanım temiz, 25 yıllık profesyonel meslek hayatım boyunca titiz ve başarısı kanıtlanmış işlerimle gurur duyuyorum" diyor ve ekliyor: "tatile çıkacağım."
Bu yaşanılan olay okuduğum kitaplardan birine alıp götürdü tekrar. Fatmir Gjatam'ın "Bataklık" diğer ismiyle "Boyun Eğmeyeceksin" kitabına. Yazarın kendisi de elde silah Nazi ve İtalyan faşistlerine karşı savaşmış ve devrimden sonra sosyalist devletin güçlenmesi için gönüllü çalışmıştır. Kitaba gelecek olursak: Arnavutluk Cumhuriyetinde işçi sınıfı iktidarı ele geçirmiştir. İşçi sınıfının iktidarı almasıyla malını kaçırabilen burjuvalar kaçmış, kaçamayanların mallarına el konmuş ve halka bu zamana değin verilmemiş kamusal hizmetlerde kullanılmış. Okullar, köprüler yapılır savaştan çıkmış hasta şehirlerde.
Elbette bu yapılanlar emekçileri sosyalist devlete gittikçe yaklaştırır. Herkesin okuma yazma öğrenmesi zorunludur, cehalet yasaklanır. Şehirler ve köyler fabrikalar kurularak ayağı kaldırılacaktır. Birbirinden önemli birçok proje hayat bulmak için sıra beklemektedir. Devlet, burjuva sistemin 25 yıl kurutamadığı bir bataklığı gönüllülere dayanarak, eksik makinelere rağmen 6 ayda kurutacağını ilan eder. Bataklığın kurutulması hem ekilebilecek tarım arazileri, hem hastalıklarla mücadele için, hem de siyasal anlamıyla sembolik bir önemi olmasından kaynaklıdır. O bataklık kurutulacaktır başkaca yol yoktur... Maliq'teki bataklığı kurutmaya atanan mühendisler ayak sürçerler, en sonunda da karşı-devrimci bir faaliyet içine girerler. Diğer yanıyla gündelikli işçiler de vardır ama esas işi 6 bin ila 10 bin arası değişen insan seliyle gönüllüler oluşturur… Kapitalist sistemde ‘işe gelmiyorum’ diye sevinç çığlıkları atan emekçilerin anlayamayacağı bir şeydir bu “gönüllü çalışmak...”
Sık sık yaşanan sabotaj eylemleri, bilinçlice yapılan yanlış planlamaların arasında susuzluk ve açlık çekerek çalışır işçiler... Hem de gönüllü olarak. Ayakları suya gömülü, sazlıkları keserek çalışırlar, uyuyacak yeri olmadığından soğukta dışarıda yatarak, yemek yiyeceği kapları olmadan kuyrukta bekleyerek gönüllü çalışırlar. Karşı-devrimcilerin kışkırtmalarıyla birçok karışıklık gerçekleşse de Partinin gözü orada işlerin başındadır. Elbette o da devrimin güçlenmesi için gönüllü çalışır. Hem de daha yeni cepheden dönmüşken, savaşın diğer cephesinin en önüne koşarak... Sakatlanmış şekilde döner gencecik yaşında, sevdiği kadın başkasıyla evlendirilmiştir. Her şeyi bir kenara atar ve Parti bürosuna giderek savaştan sağ olarak döndüğünü bildirir. Sorulan "yoldaş, nerede çalışmak istersin?" sorusuna "Parti beni nereye gönderecek?" diye cevap verecek kadar devrime adanmış bir yaşam sürer.
İşte size iki insan örneği. Birisi burjuvalara hizmet ettiği için para karşılığında 25 sene sevmeden, zorunlu olarak çalışır ve ilk fırsatta bu yükten kurtulmanın hesabı içindedir. Diğeri ise gönüllü olarak işçi sınıfının iktidarına hizmet eden, çalıştıkça kendi sosyal yaşamıyla birlikte herkesin yaşamını iyileştiren bir insan örneğidir.
Kapitalizm çözülüyor, kapitalizmin yarattığı insan gittikçe çürüyor. Sosyalizm güçleniyor. Sokaklar genel grev çağrılarıyla çınlıyor, bireysel isyanlar, toplumsal ayaklanmalara dönüşüyor ve elbette ki kendi insanını gönüllüler ordusunu da yaratıyor...
Bir Mücadele Birliği Okuru