Aynı yerinden kaç kez kanar insan? Zaman her şeyin ilacı mıdır? Geçmiş sadece geçmişte kalabilir mi? Kin ya da intikam her zaman kötü müdür?..

Takvimde hangi güne baksak kan ve acı var. Öyle ki, bir gün iki katliamla anılır oldu. Ancak bu mücadeleyi gittikçe büyüttü. Safları belirginleştirdi.

41 yıl önce Maraş'ta devletin 19 Aralık 1978'de başlayan saldırıları 26 Aralık'a kadar tüm vahşiliği ile sürdü. Yaşları ilerleyen katliamcılar birbiri ardına günah çıkaradursun, yüzlerce kişiyi katledenler, kısa sürede çıkarılan aflarla serbest kaldı. Tıpkı zindan katliamında tetikçilere uygulanan cezaların geçen 16 yıla rağmen uygulanmaması ve zaman aşımından düşürülmesi gibi değil mi?

Maraş Katliamının simgesel fotoğraflarından biridir: öldürülmüş olan annesinin karnından çıkartılan bebeğin kurşunlanmış ufacık bedeni. Doğmadan öldürülen bebeklerimiz var bizim. Yahut ev ahalisi katledilmemek için evi terk ederken, ayak bağı olmasın diye evde bırakılan ninelerimiz. Vahşice parçalanarak kuyulara atılan analarımız, babalarımız, kardeşlerimiz var... Mahkeme kapılarında geçen yıllarda bir adalet çıkmadığını yaşayarak bir kez daha gördük. Zaman aşımları ve aflarla katil sürüleri yeniden güvenceye alınıyordu. Devlet şu mesajı veriyordu: “Otoriteme karşı olan ve dayattığım tek bayrak, tek dil, tek dini kabul etmeyenlerin, yaşam şekillerini değiştirmeyip, bana boyun etmeyenlerin yaşam hakkı yoktur ve benim adıma kan dökenler egemenliğim boyunca ödüllendirilecek”. Öyle de oluyordu elbette. Sivas katliamının 1 numaralı maşası nasıl evinde eceliyle ölebilirdi yoksa....

Bugün dünyanın her yanı alev altında. Devrimci bir ateştir yakılan. Kapitalist sistemin kendisini hedef alıp “sistem değişmeden sokaktan çekilmeyeceğiz” diyen halkların genel grev ve sokak çatışmalarıyla yazdığı bir tarih.

Kapı tıklatılsa ayaklanma çıktı sanıp polis, asker, piyon neyi varsa ortaya seren devlet, zindanlara, sokaklara, kadınlara, grevdeki işçilere, emekliye ayrılması gereken ama yaşa takılanlara, gençliğe, değerlerimize, geleceğimize karşı sürekli bir savaş açmış durumda.

Her gün operasyonlar, tutuklamalar, baskılar devam ediyor. Sermaye sahiplerine çağrılar yaparak OHAL’de grev ilan edilmediğini ülkesinin yeni sömürü alanları açılması için en uygun ülke olduğunu ilam ediyordu. Altın klozetleri olanlar, ejder meyveleri yiyenler asgari ücreti belirliyor, açlık isyanlarına kulaklarını tıkıyorlar. Sınıf da kendi gücünü topluyor, keskin mücadeleyi göze almayı işçi sınıfının gündemine sokuyor.

Kazan kaynıyorken, Aleviler yeniden hedefte. İzmir’de, Gazi Mahallesinde kapıları işaretlenen Aleviler, bunun artık bir ölüm kalım kavgası olduğunun farkında.

Gazi Mahallesi’nde bir Alevi kadın “ne söylemek istersiniz” diyen muhabirimize öfkeyle bakıyor ve gözünü kırpmadan ekliyor: “Silahsa silah, ölümse ölüm korkmuyoruz"