Merhaba ismim Alkan Okuducu. 26 yaşındayım. Peyzaj mimarıyım. Disk Genel-iş Anadolu yakası 2 nolu şube yöneticisiyim. Maltepe Belediyesi’nin hakkımda tuttuğu tutanaklar ve toplu sözleşmeyi tanımaması sonucu 7 Ağustos’ta hukuksuz bir şekilde işten atıldım.
7 Ekim’den beri belediye önünde direniyoruz. Geçtiğimiz günlerde belediye yönetimi bize gözdağı vermek için üç arkadaşımızı daha işten attı. Bunlardan iki kişi sendikamızda temsilcidir. Bunun üzerine biz de Cuma günü iş durdurma kararı aldık, Aydınevler şantiyedeyiz, iş durmaya devam ediyoruz. Maltepe halkının dayanışmasını hissediyoruz. Onları mağdur eden biz değiliz, belediyedir.
Seçimlerden sonra ikişerli üçerli arkadaşlarımızı atmaya başlamışlardı. 20’e yakın arkadaşımızı işten attılar. Gerekçeleri performans düşüklüğü oluyordu genelde. Ama asıl mesele buradaki örgütlülüğü bitirebilmek, bunun için de beni attılar. Eyleme başladık. Daha sonra bana destek veren arkadaşları attılar yine olmadı. Eylemimiz giderek büyüyor. İşten atılmamla bir süreç başladı ama Maltepe Belediye si önünde beni ziyarete gelenlere de şunu söylüyordum: “Burada durmamızın tek sebebi işe iade talebi değildir.”
Toplu sözleşme denilince sadece zam farkları anlaşılmasın. İdari haklar, çalışma saatleri de var. Maltepe Belediyesi bu hakları gasp ettiği için, işten atmaların durdurulması ve işten atılan arkadaşlarımızın iadesi hem de toplu sözleşmemizin uygulanması talebiyle eylemdeyiz. Gece geç bir saat olmasına rağmen bizim heyetimiz ve belediye heyeti görüşüyor hala. Eylemimiz sonuç alana kadar devam edecek.
1400 kişiyi ilgilendiren toplu sözleşme için buradayız. Haksızlıklara karşı bir başkaldırı olduğunu göstermek için buradayız. Her seferinde sineye çekersek, işçi sınıfının aleyhine olur. Bir başkaldırı göstermek istedik ve elimizden geldiği kadarınca direnmeyi hedefledik. Her eylem kazanılacak diye bir şey yok. Biz orada bir başkaldırı yaparak diğer işçi arkadaşlara örnek olabilmek, işten atmaların durdurulabilmesi için yaptık. 20 gün işten atma da yapmadılar sonra bize destek veren arkadaşları atarak eylemi kırmak istediler olmadı. Daha da büyüttüler kendilerine teşekkür ediyoruz.
Cuma günü burada polis saldırısına maruz kaldık. Türkiye’nin hiç bir yerinde yoktur ki bir belediye başkanı, şirketin yönetim kurulu başkanı yani o polisleri buraya getiren her kimlerse onlar; işçiyi kendi işyerinde polislere dövdürsünler. Bunu ben daha önce hiç duymadım. O saldırıdan sonra insanların bize karşı duyarlılıkları arttı. Tabi ki bunları yaşamak istemezdik, Maltepe halkının bunları yaşamasını istemezdik ama bunu yaşatan biz değiliz.
İşçinin gücü üretimden gelir. Bizim burada emekten gelen gücümüzü gösteriyoruz. 3-4 gün işi çıkmazsak sokakların hali ortada. Tabi ki kötü bir görüntü ama bu da bizim silahımız. Dün Kavel Grevi’ni izliyorduk, orada şöyle deniyordu: “grevsiz işçi tüfeksiz askere benzer” bu kadar basit. Bizim en büyük silahımız bu. Tabi biz burada yaptığımıza grev demiyoruz iş durdurma diyoruz. Biz uzlaşma istedik Maltepe Belediyesi kavgayı seçti, biz de kavgaya devam ediyoruz.
Eski sendikacı abilerimiz anlatıyorlar: DİSK’in en güçlü zamanlarında sendikalar işçilere ekonomi dersine kadar eğitim veriyorlarmış. Tiyatrolara, sinemalara götürüp işçi sınıfının tarihini anlatıldığı gösterimlere gidiliyormuş. Şu anda bu bir eksiklikse, işçilerden de kaynaklı ama en büyük eksiklik bizlerin, sendikalarındır.
Dünyanın her yanında şu an iktisadi bir çöküntü var. Yine dünyanın her yerinde bir adaletsizlik, hukuk düzeninde bir bozukluk var. İnsanlar birbirini örnek alıyor. Şu an Şili’de olan bir eylem İstanbul’un bir ilçesinde ayaklanmayı tetikleyebilir. Lübnan’daki bir eylem Irak’ı etkileyebilir. Bütün isyanların örnek olduğu bir yanı vardır. Eylemimiz başladığında söyledik: Nasıl ki patronlar birbiriyle dayanışma içinde oluyorsa, işçiler de birbirini örnek alıyor. Bir yerde başkaldırı olduğu zaman cesaretlenip, haksızlığın üstüne gidiyorlar.
Devletlerin giriştiği savaşlara ise şöyle bakıyorum; bir milletvekili söylemişti: “bu mermiler hangi parayla alınıyor” Atılan her merminin parası işçi sınıfının cebinden çıkıyor. Vergi olarak sınıfa geri dönüyor. Adı ne olursa olsun, kim haklı olursa olsun buna karşı olmak gerekir çünkü bunun bedeli halka ödetiliyor. Aslında Kemal Türkler’in dediği gibi: “İşçi sınıfı iktidarı hedeflemelidir” İşçi sınıfının şiarı bu olmalıdır, ancak böyle kurtulabilir. İşçi sınıfı partileri iktidara taşıyor ama sonra söz hakkını kaybediyor, neden işçi sınıfı iktidarda olmasın? Öncü işçilerin yan yana olması, birlikte karar alması önemli. Bunun olmadığı yerlerin zararlarını da yaşadık. Bir öncü işçi herhangi bir birimden çıktığı zaman orada çöküntü olduğunu gördük.