Merhaba, ben ilaç sektöründe çalışan bir kadın işçiyim. Bir buçuk yıldır burada çalışıyorum. Kimyasalın içinde, zehrin içinde çalışıyorum, ileride bende ne tür hastalıklar çıkar bilmiyorum. Başka ilaç firmasından gelenler diyor ki; "biz yarım saat önceden paydos ediyorduk. Üzerindeki kimyasalı atıp temizleniyorduk." Eve gidince çocuğum geliyor, öpemiyorum. Çünkü ilaç tozu her yerime yapışıyor. Duş almadan çıkmamam gerekiyor fabrikadan. Soyunma odalarında banyolar var, ama adam diyor ki; "buçukta paydos edeceksin". 45 geçe servis hareket ediyor, 15 dakikada duş alıp giyinebilir misin?
Apranaks diye bir ilaç var ya mavi renk. Makinenin her yeri toz. Bana "orayı temizle" diyor. Temizliyorsun ama işte sağlığımızdan oluyoruz. İşyeri doktorumuz "iyisiniz bir şeyiniz yok" deyip duruyor. Zamanla göreceğiz sağlığımız bozulmuş mu bozulmamış mı. İlerde kanser olsam belki aldığım ilaçlar tesir etmeyecek. Çünkü vücudun ilaca alışmış ve bağışıklığı artmış.
Ben ambalaj bölümünde çalışıyorum. Üretimde çalışan arkadaşların durumu daha kötü. Büyük büyük makinelerde toz karıştırıyorlar. Güya maske kullanıyorlar, kaşına gözüne kadar tozun içindeler. Sadece üretim bölümünde 1500 kişi çalışıyor. ARGE bölümü çok yoğun. Kimya mühendisleri ilaç geliştiriyor orada. İdare kadrosu çok fazla.
Sendikayı niye getirmiyorlar dersen iş yerine, çünkü adam zaten sendikada alacağın tüm hakları veriyor. Sigorta primlerimiz yüksekten yatıyor. 3000 maaş alıyorsan sigortan 5000’den yatıyor. Kaçak göçek hiçbir şey yok. Bayramlarda, yılbaşlarında ve bazı aylarda çift maaş alıyoruz. Ama işte sağlığından oluyorsun.
Bayer firmasında bir ay tek, bir ay çift maaş alıyormuş işçiler. Bayer'den gelenler "biz paraya doyduk. Burada aldığımız para mı" diyorlar. Pfizer mesela, adam Ocak ayında 12 bin lirayı senin hesabına yatırıyormuş.
Geçen bize patron demiş ki "işçiye bir maaş fazla verelim her şey zamlandı." Müdürler itiraz etmiş; "Migros çeki olarak verelim" demişler. Hedefi oraya yazmış, sen her sabah o tahtaya bakıyorsun hedefe ne kadar kalmış diye. Kraldan çok kralcı bunlar. "30 milyon kutu ilaç çıkaracaksınız" dediler. "Migros çekini de hedef tutturmazsanız, işte devamsızlık yaparsanız vermeyiz" deyip duruyorlar. Daha fazla çalışmamız için hedef koyuyorlar. Müdürler de sabah erken geliyorlar işe ama senin-benim gibi akşama kadar kalmıyorlar ki, eşiyle öğle yemeğine çıkıyor.
İşçiler mesai baskısından şikayetçi. Mesailer zorunlu değil, fakat çok uzun. Dün sabah gittim, gece 23.30’da çıktım. Pazarları bazen 16 saat çalışıyoruz. Millet diyor ki; "8 saat iyiydi niye 16 saat çalışıyoruz." İş kazaları arttı bu yüzden. Geçen kadının parmağı koptu. Engelli bir kadındı. Sadece etiketlemeye bakacaktı. İlaç dolum bölümündeki kız başka yere geçince makine durmasın diye kızın yerine geçti. Makinenin üstüne çıkıp, tepeden ilaç dökmesi gerekiyor kazanlara. Başı dönüyor kazanın oraya devrilmeyeyim diye başka kapağın oraya tutunuyor, eti kopuyor. Çocuklar yarım saat arayıp buluyorlar parmağını. Ambulans ve polis geldi. İfadesini almışlar arkadaşın. İş kazası geçirince seni daha çok suçluyorlar biliyor musun? "Niye dikkat etmedin, niye oraya geçtin?" diyorlar. Kadın diyor ki "beni oraya siz geçirdiniz". İş durmasın diye işi bilmeyen adamı oraya sokuyorsunuz. Bir de kadın engelli. Engelli insanların makinede çalışmaması gerekiyor normal şartlarda.
Hijyen konusu da çok sıkıntılı. Tuvaletlerde paspas yapılmıyor yeterince, çamaşır suyu kokusu alamıyoruz. İşyerinde üretim bölümünde maske kullanılıyor. Paketleme bölümünde ise kulaklık ve çelik uçlu terlikler kullanıyoruz. Çelik uçlu ayakkabı ayağımda yara yapıyor. Bu terlikler yüzünden nasır içinde kaldı ayaklarım. Doktora gidip “bu terliklerle çalışamaz” raporu aldım. Getirdim raporu verdim, bu terliği kullanmıyorum. Elbette çelik uçlu terlik kullanmamak sıkıntılı bir durum yine de. Diyelim ki palet ayağına düştü. Parmak uçların kırılabilir. Başka bir örnek, klimacı adam bu hafta 4 parmağını kesmiş klimaları ayarlarken. Daha yeni işe girmişti zaten. Engelli kadınla, klimacı aynı hafta iş kazası geçirdiler. Bilmiyorum artık dava açar mı? İş yerinden arıyorlarmış. "Hangi hastanede isterseniz orda tedavi ettirelim sizi" diyorlarmış. İnsan kaynakları sürekli arıyor "neye ihtiyacınız var" diye. Geçen yıl da bir bayanın parmağının ucu gitti.
Bu aralar çok sık olmaya başladı iş kazaları. Yorgunluktan ve bilmeyen insanları işin başına geçirmekten oluyor. Benim makinem büyük. Başka ürüne geçeceğiz ya, adam diyor ki "çık yukarı temizle." Az daha ayağım kayıyordu. "Buraya bir merdiven alın ya, merdiven kaç para" dedim. "Ben kendi çabamla oraya bas buraya bas kendi çabamla makinenin tepesine çıkıyorum. Buradan düşersem kolum bacağım kırılınca bana kızacaksınız. Neden düştün diyeceksiniz ama şuraya bir merdiven alalım demiyorsunuz" dedim. Çıkmıyorum ben de bundan sonra makinanın tepesine. "Siparişini verdik gelecek" diyorlar. 1,5 yıldır merdiven savaşı veriyorum. İki gün önce iş kazası geçiren kadını aradım " geçmiş olsun" diye. "Beni işten atarlar mı" diyor.
İnsanlar ekmek parası için geliyorlar. Sırf çoluğunu çocuğunu daha iyi yaşatmak için. İş kazası geçiriyor, buna rağmen tecrübesiz eleman alıyorlar.
Bir arkadaşım var, iş yeri onu kovmasın diye gece vardiyasına geliyor; hamile olduğu için sorun yapmasınlar diye. İşçi ölmüş ya. Adamlar bir bahaneye bakıyorlar seni işten atmak için.
Bir Kadın İşçi