Merhaba Antep’ten ulaşıyorum size. Yakın bir zamanda biz içiler; iş başı yapmayıp, fabrika bahçesinde uzun süre bekledik. Sorunumuz şuydu: normalde bizim aylıklarımız asgariden yüksekti. 1850 yatıyordu asgari ücrete yapılan zamdan önce. Maaşlarımızın yanında Asgari Geçim Ücretini ayrı alıyorduk biz. Zam geldi ve patron %26’lık zammı vermeyeceğini söyledi. 2020 lirayı bankaya yatırdılar, “100 lira da elden veririm” dedi.
Sorun böyle başladı.
2300 verir diye hesapladık, bir de Asgari Geçimi verir dedik. Biz “verir” diye bekledik, bir şey alamadık. Sorunumuz, buradaki hiçbir fabrikanın eylemlerini birleştirememesi. Kimse birbirine güvenmiyor. Biz kendi içimizde de kimseye güvenemiyoruz. Birleştirebilsek, zaten her istediğini alırsın, asgari ücretin belirlenmesine gerek bile yok. O gün bize dediği şu; “Çalışan çalışsın, çalışmayanın çıkışını verelim. İsimlerinizi yazdırın” dediler. İsim yazdırmaya gittiklerinde de kimi arkadaşlara; “isim yazmıyoruz” demişler, kimisine ise yarı yarıya keseriz demişler. Örneğin senelik 3 milyar vereceklerse “1500 veririz” demişler.
Mesela bir arkadaş anlatıyor. Anlaşıyorlar, 15 milyar bankaya yatırıyorlar. “Bunun 5 milyarı benim” diyor patron. Adam çekiyor parasını, 5 milyarı muhasebeciye geri veriyor. Büyük çark dönüyor buralarda, basit değil yani. Elden dağıtma parasını engelleyemiyoruz, devlet denetlemiyor, cezası yok. Birleşme sağlanması çok zor. Her birimdeki 20-30 kişi birbirine güvenmiyor. “Gelin hep beraber çıkış verelim” diyorsun, işçiler yanaşmıyor, “Ben yaşlıyım bundan sonra nerden iş bulacağım” diyorlar.
Sanayideki sorunlardan biri de şu: Kırkından sonra iş bulamıyorsun. Çok usta olacak da, belki… Geçen Merinos’tan yazmışlar bu sorunlarını mesela. 30 yaşından sonra nerede iş bulacak bu işçiler. Sen 65 yaşında emeklilik vaat ediyorsun. Ben o yaşa kadar nerede çalışacağım. Emekli olmazsan, paran olmazsa, nasıl çalışacaksın, nasıl geçineceksin. Sıkıntı büyük.
Bizim bura da büyük bir yer. Aslında fabrikanın öncülük edip bu zammı kendinin vermesi lazım. Şireci’de 3 ayda 1000 işçi çıkardılar. İşler yok gibi duruyor da bilmiyorum. Adam gidiyor “benim çıkışımı ver” diyor. “Çıkış yok” diyor. İş de yok, ama çıkış da yok. Şu an bazı bölümler 2019’un iznini kullanıyor. Devlet denetlemiyor. Antep’in sanayi alanının babası denilen yer Sanko’dur. Devlet yetkilileriyle görüşürler bire bir. Şu an en iyi yer, Gaziantep sanayisinde Sanko’dur. Niye derseniz, %26+5 koyup zam veriyor. Melike Tekstil’de arkadaşım 2450 net maaş, 150 devamsızlık primi ve asgari geçim indirimiyle 3 milyara yakın maaş alıyor. Ama biz kendimize dönüp bakınca, bankaya 2020 lira para yatırıldı. Elden de para daha verilmedi.
İçin için kabul etmiyoruz, ama piyasada iş yok. İşsizlik maaşı alanlar var, dünyanın kuyruğu vardı. Çark zenginin elinde dönüyor. Devleti yönetenler de zenginler, kim ne derse desin.
Biz bu zamların seçim yüzünden geldiğini biliyoruz, seçim olmasa böyle bir zam alamayacağımızı da biliyoruz. Bugün Belediye başkanı Fatma Şahin %40 zam yapmış. Bunca zaman böyle bir şey duymadık. Belediyelere bakıyorum, valiliklere baya şaşalı yaşıyorlar. Onlara da yazdım geri dönüşü olmuyor. Devlet ne diyor; “işçiye en azını vereceksin”. Bunlar da verdik bitti diyor. Ama devlet demiyor ki bunlara; “arkadaşım ben en asgari ücreti belirliyorum, sen bunun üstünü ver.”
Bizim en büyük sorunumuz, devleti de yönetenler patronlar. Devlet bunları verirken iki senelik yardım talebiyle verdi, bedavadan değildi bunlar. “2 sene boyunca işverenin yanındayız” diyor. İşçinin yanında olmuyor.
Şu an Gaziantep’te %90 oy alan bir parti, ama %90 da işçiye bakmayan bir partidir. İşçiyi göz önüne almıyorlar. Ben burada senelerce çalışmışım, tazminatımı almadan nasıl gideyim diyorum. Parasında da değilim emeğimin, bileğimin hakkını soruyorum. 99’dan öncekiler şanslıydı, kağıt getirip gidebiliyorlardı. Ama diğerleri olarak, elimiz kolumuz bağlı derler ya öyleyiz. 50 milyar para yapıyor, bugün ondan nasıl vazgeçip de gideyim. Suriyeli işçiler Antep sanayi piyasasını çok etkiliyor. Olabildiğince az maaş veriyorlar onlara.
Genelde bunca sene hiç karışmadım, hakkımı aramadım bu yaşa kadar ne yalan söyleyeyim. Önceleri rahattım, yaş geçtikçe hakkımızın yendiğini düşünmeye başladım. Zorumuza gidiyor. Herkes bir şeyler yapıyor, ama kimse birbirine güvenmiyorlar. İçerde her bölümde patron yanlıları her şeyi herkesi patrona yetiştiriyor. İnsanlar sendika diyor, sendikaya güvenemiyorsunuz ki. Arkadaşlarım diyor ki; “sendika hem aylığımdan bir yevmiyemi alacak, hem de patron bin adamla mı daha zor uğraşır bir adamla mı uğraşır.” Adama dese ki; “sana bir araba vereyim” kandırır. Çünkü yetkimizi ona vermiş oluyoruz.
Her sene, azcık bir şey yapan işçiyi barındırmıyorlar. Eylem gecesi dışarı çıkıldığında “isminizi yazdırın çıkışınızı alın” diye tehdit ettiğinde patron, makineler, bölümler kapalıydı. “İsminizi yazdırın” dediklerinde herkes “tamam yaz ismimizi biz dışarı çıkıyoruz, çalışmıyoruz” deseydi çok basit çözülürdü. Eskiden burada hakkını savunan vardı. Her işçi çıkartılırken önce hakkını savunanı çıkardılar. Çalıştırmıyorlar öylelerini. Bizim en büyük sorunumuz neydi, paraydı. Beklentimiz de düşüktü. Çok büyük para da değildi. Patronlar biz yanıyoruz, ölüyoruz, bitiyoruz diye diye hâlbuki devletin bunlara verdiği teşviklerin haddi hesabı yok. Devletin en büyük yanlışı, patronların eliyle işçiye para dağıtmaktır.
Başka bir fabrikada arkadaşlar 4-5 saate yakın, fabrikaya girmeden dışarıda durmuşlar. Jandarma gelmiş hemen. Bunun karşılığında da yine az bir şey almışlar, yanına bir de devamsızlık primi vermişler. Devamsızlık primi de şu, bir saat geç kalsan hemen maaşından kesiliyor, Pazar gelmesen kesiliyor. 100 lira da bu devamsızlık priminden vermiş. Anlamadığım nokta şu, herkes her şeyin farkında da bunları niye çözemiyoruz.
Mesela devlet fabrikayı denetle diye memur gönderiyor. Denetlemeciler muhasebe, patronun odasında oturuyor. Patronun örgütlediği işçileri götürüp “elden para almıyoruz” diye patronu güzelliyorlar, memur gidiyor. Saat 15.00’te bu işçiler çıkıyor, kapıda önüne gelene niye sormuyorsun. Derdi o değil çünkü.
Sıkıntı maddiyat, maddiyat, maddiyat. Bu seneki maddi sıkıntılarda bu kazandıklarımız hiçbir şey. İstanbul’a bak misal Antep oraya göre uygun bir yer. Domatesler 6 lira, patlıcan gördüm 9 lira Antep’te. Sorunlar çok en büyük kaybımız birlik olamamak. Şu pozisyonda zor güven ortamını yıktılar. Bir kıvılcımı bekliyor herkes. Önüne ne gelirse, hani derler ya altta kalanın canı çıksın diye, sistem bu olduğu için de kaybetmeye mahkumuz. Patronlar zamlardan önce bir araya geliyorlar. Açıklıyorlar “piyasa ne verirse onu vereceğiz” diye, lan oğlum piyasayı siz belirliyorsunuz, biz belirlemiyoruz ki.
Bizim patronunun bir sürü mahkemesi varmış, enteresan bir şey, devlet niye işçiyi yoruyor yıpratıyor, bir şey demiyor. İşçinin gücü ne, asgari ücretle çalışıyor adam. Bu insan ne yapabilir. Devlet demiyor ki “arkadaşım niye mahkemede bu kadar dosyan var. İşçinin hakkını ver, ne sen kötü ol ne işçin mağdur olsun.” 2000’den önce iyilerdi, büyüdükçe, zenginleştikçe, fabrika üstüne fabrika açtıkça zorbalaştılar. 3000’e yakın işçi vardı bu fabrikada. 1000 kişi çıkardılar 1900-2000 işçi var şimdi. Net sayıyı bilemiyorsun aşçıların yemek hazırlamasından az çok tahmin ediyorsun. Zam yapıyor devlet, patron zammı vermiyor şikâyet edebileceğin hiçbir yer yok. Bir insan yirmi senede onlarca fabrika nasıl açıyor? Trilyonluk makineler bunlar. Biz niye açamıyoruz?
Biz 2007’de üç ayda bir ikramiye alıyorduk. Patron geldi, “arkadaşlar üç ayda bir aldığınız ikramiyeleri maaşlara böleceğiz” dediler. Bize de cazip geldi. Genel olarak tüm fabrikalarda uygulandı. Bu aylıklar, seneden seneye zam geldikçe ufak ufak kesildi, şu anki duruma geldi. Yani aslında maaşlarımızı fazla vermiyorlardı. Üç ayda bir aldığımız ikramiyelerimizi aylığa bölünce kese kese bitirdiler.
Hele İstanbul’da asgari ücretle çalışan çok azdır diyordum. Bazen bakıyorum televizyonlarda pahalı geliyor her şey buraya göre. Ev kiraları 1000-2000… İnsanlar İstanbul gibi büyük şehirlerde nasıl yaşıyorlar ona şaşıyorum. Antep’in yarısı bu sanayide çalışıyor. Burası da 5-10 adamın elinde. Senin hakkını savunacak bir devletin yok. İşçinin hakkını savunacak bir işçi devleti yok yani. Adamın aylığına %26 zam gelince soruyoruz, bu adamın maaşının geri kalanı nerde? Devlet bunu takip etmek için, işini sağlama almak için, şeffaf ortamda göreyim diye geçmedi mi? Bize bir faydası gene yok. Oturup hesap yapsak tutmuyor. Şu an 30 bin borcum var, herkesin borcu var burada. Kimse bir yere kımıldayamıyor. Her fabrikanın devleti patron, çarkı döndürüyor. Devlet memur da gönderse, patronun odasında ağırlanıp gidiyor. Bilmiyorum ama işimiz zor.
Antep Şireci Tekstil Fabrikasından Bir İşçi